T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
BM denetçileri Türklerden oluşsun

ABD Irak'ı vurmaya kararlı. Gerekçesi Irak'ın kitle imha silâhlarına sahip olması ve BM denetçilerini kabul etmemesi.

Türkiye, bölgede bir savaş çıkmasını istemiyor. Irak'ın vurulması da buna dahil. Çünkü böyle bir savaşın ne gibi sonuçlar doğuracağının kestirilemeyeceğini, ama Körfez Savaşı örneğinden de yola çıkarak, bunun Türkiye'yi her halükarda olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyor. Yalnız Amerika'yı durdurmanın mümkün olmadığını, özellikle "Amerika himayesi"ne muhtaç ekonomik şartları gereği manevra alanının sınırlı olduğunu görüyor. Bununla birlikte, bir Irak harekatı için Amerika'nın da Türkiye'ye ihtiyacının bulunduğunun bilinci içinde. Yani sözünün etkisi sıfır noktasında da değil. Savaşı önlemeye çalışıyor, bunun için de Irak'ın BM silâh denetçilerini kabul noktasında adımlar atması için girişimlerde bulunuyor. Ecevit'in Saddam'a oldukça ölçülü bir dille yazdığı mektup bu yönde bir iyi niyet adımı niteliğinde.

Burada bir soru var: Acaba Türkiye, Irak'ın BM denetçilerini kabulü halinde, Amerika'nın Irak'ı vurmaktan vazgeçeceğinden emin mi? Yoksa "Amerika'nın Irak'ı vurmak için bir başka bahane peşine düşeceği" gibi bir endişe var mı Ankara'da? Yani Ecevit'in Saddam nezdindeki girişimi Amerika'nın elinden sadece bir bahaneyi alma ricası mı?

Bağdat penceresinden baktığımızda, BM denetçileri konusu, Amerika'nın bir oyunu olarak görülüyor. Bir kere BM denetçilerine Irak, "ABD casusları" olarak bakıyor. Irak'ın kuşkularını besleyen gelişmeler de olmuş. Mesela 1999'un Ocak başlarında Boston Globe, Washington Post, New York Times gibi ABD gazetelerinde çıkan haberlere göre, bizzat ABD'li kaynaklar, "Amerikan istihbarat teşkilatlarının Irak'ın silâhlanma programı hakkında bilgi sağlamaları karşılığı BM Özel Komisyonu (UNSCOM)'na bilgi ve teknoloji verdiklerini" belirtiyorlar.. Yine söz konusu gazeteler, ABD'li bazı kaynaklara atfen, UNSCOM elemanları arasında "diplomatik" ya da başka "resmi kimlikler" taşıyan istihbarat görevlileri bulunduğunu yazıyorlar. New York Times de bir haberinde ABD casuslarının UNSCOM'u Saddam Hüseyin'i gözetlemeyi kolaylaştırıcı bir araç olarak kullandığını bildiriyor.

Bu arada bu iddiaları güçlendiren çok önemli bir gelişme daha oluyor.

BM eski silâh denetçisi Scott Ritter, ABD'nin UNSCOM'a, Irak'taki istihbarat toplama yollarını dikte ettirdiğini iddia ediyor.

Ritter, Avustralya'nın SBS televizyonuna yaptığı açıklamada, ABD'nin Irak'a yaptığı hava harekatında UNSCOM istihbaratından yararlandığını, ancak bunu yanlış kullandığını öne sürüyor. Ritter şöyle diyor:

"UNSCOM yalnızca silâhsızlandırma görevini yerine getiriyordu. ABD ise silâhsızlandırma görevimizi daha iyi yerine getirmek için onunla paylaştığımız bilgileri kendi askeri amaçları için kullanarak bu süreci bozdu." Ritter, daha sonra Amerikalıların UNSCOM'u tam kontrol girişiminde bulunduklarını belirtti ve "Bu talebe karşı çıktım ve UNSCOM Başkanı Richard Butler'a bunun kötü bir fikir olduğunu söyledim" diyor. (Milliyet, 08. 01. 1999)

Görüldüğü gibi sorun, BM denetçilerinin kimliğinde toplanıyor. Yine görüldüğü gibi BM denetçileri de çok temiz değiller.

Tabii burada, Irak'ın kuşkularını görmezden gelip, madem ki Amerika güçlüdür, her istediği ve yaptığı haklıdır, ve madem ki Irak'ın başında Saddam bulunmaktadır, Irak da her halükarda suçludur mantığı ile, Bağdat'a "ABD casusu BM denetçileri"nin gönderilmesinde ısrar edilip, Irak'ın mukavemeti halinde de "vurma gerekçesi"nin oluştuğu öne sürülebilir. Ne de olsa yaşanan süreçte her şeyin meşruiyyeti Amerika'nın keyfine uygun düşmesine bağlı hale gelmiş ve BM de bu yaklaşımın hınk deyicisi durumuna düşürülmüş bulunuyor.

Yok, bu, vicdanları alenen kanatma anlamına yorumlanıp, BM'nin namusunu da kurtarma amacıyla, daha makul çözümler arama yoluna gidilirse, BM denetçileri için başka formüller üzerinde durulabilir.

İşte "Türklerden oluşan BM denetçileri formülü" burada neden devreye girmesin sorusu sorulabilir.

ABD, bölgede Türkiye'ye güvenmemezlik edemez, etmemeli. Güvensizlik için öne sürülecek bir gerekçe olamaz. Kaldı ki bizzat Türkiye de, Irak'ın kitle imha silâhlarına sahip olmasını kendi güvenliği açısından tehdit olarak algılamaktadır.

Irak için de Türkiye, güvenilir bir komşudur. Türkiye'nin Irak'a yönelik bir savaşı ne kadar istemediğini Bağdat geçen zaman içinde çok net olarak görmüş olmalıdır. Kaldı ki, Körfez Savaşı'nın Türkiye'ye maliyetinin 100 milyar doları bulduğu ifade edilmektedir. Öyle ise Irak açısından da Türkiye'ye yönelik bir güven sorunu bulunduğu söylenemez.

Türklerden oluşacak bir "Silâh Denetçisi" gruba, ABD ancak, "Ben Irak'ı mutlaka vurmak istiyorum. Bana kurt-kuzu hikayesini meşrulaştıracak bir yapı lâzım. Türkler oyunu bozar" mantığı ile karşı çıkabilir. Irak ise Türklere, "Evet bizde Türkiye'yi de vuracak kitle imha silâhı var ve bunun görülmesini istemiyoruz. Gerekirse savaşı göze alırız" gibi bir yaklaşımla karşı çıkabilir. Bunun ikisi de kötü niyettir ve eğer iki tarafta da bu kötü niyet varsa, cehennemin yolu onlara açık olacaktır. Ve ne yazık ki bizler, bölge ülkeleri de cehennemin ateş yalımlarından etkilenmek zorunda kalacağız. Ne yazık ki Amerika'nın başında savaş için aşeren bir ekip, Bağdat'ta da, kendini putlaştıran bir Saddam var... (Son olarak Saddam'ın BM ile şartsız görüşme kapısını araladığını bir olumlu adım olarak görmek gerekiyor.)

Sorun biraz da BM'nin Amerikan inisiyatifi dışında bir varlık gösterip gösteremeyeceği ile ilgili...

REHİN GAZETECİ İÇİN ÇAĞRI:

Pakistan'da Guantanamo'ya götürülen esirler karşılığında kaçırıldığı bildirilen The Wall Street Jurnal gazetesi büro şefi Daniel Pearl'ün serbest bırakılması için çağrılar sürüyor. Afganistan'ın bombalanması sırasında en diri muhalefeti sergileyen Robert Fisk'ten sonra şimdi de kaçırılan gazetecinin altı aylık hamile eşi Mariane BBC aracılığıyla "Eşimi bırakın, beni alın" çağrısında bulundu. Bunlar gerçekten dramatik olaylar. Turist kaçırmak, yok gazeteci rehin almak... Bunların islâmî herhangi bir dâvâ ile ilgisi olamaz. Bunlar İslâm'ın hiçbir meselesine eklemlenemez. Yanlış, vahim işler bunlar. Bunlar İslâm'a yönelik cinayet. İslâm'ı bu yükten kurtarmamız lâzım. Gazetecinin sağ salim kurtulmasını diliyorum. Ve bu eylemi gerçekleştirenlere ulaşabilecek herkesi, cinayete mani olmaya çağırıyorum.


7 Şubat 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED