|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün size "bitmeyen krizden", önümüzdeki aylarda "belimizi bükecek ve bizi kahredecek" zamların geleceğinden, liderlerin imzaladığı ve IMF tarafından "pembe hayaller" kurulan "Niyet Mektubu"nun aslında bir "yutturmaca" olduğundan, bizi "oyalayıp" günlük sıkıntıları unutturacak "sopanın ucunda havuç" olduğundan falan dem vurmayacağım. Bugün beni keyiflendiren bir olayı sizlerle paylaşacağım. Söze 2 yıl önce beni ziyarete gelen bir İngiliz dostumla başlayacağım. Leeds'te oturan İngiliz dostum, bir arkadaşını da yanına alarak, eşleriyle birlikte Türkiye'ye geldiler. Antalya'da tatillerini geçirdikten sonra İstanbul'a bizim eve gelerek beni ziyaret etmeyi de ihmal etmediler. Yemeğimizi yedikten sonra salona geçip kahvelerimizi içerken İngiliz dostum salonda bulunan 84 ekran BEKO televizyonun yanına gitti. "Bende de biko televizyon var. Çok memnunum, çok güzel televizyon" dedi. Gerçi "Beko" markasını "biko" diye telaffuz ediyordu ama bir Türk malı televizyonun İngiltere gibi bir ülkede bu kadar beğenilmesi beni gerçekten mutlu etmişti. Önceki akşam, Rahmi Koç Müzesi'nde Beko'nun yeni ürünlerini tanıtma toplantısı vardı. Beko Genel Müdürü Aydın Çubukçu'nun ev sahipliği yaptığı toplantıda Beko'nun üst düzey yöneticileri ile de daha yakından tanışma olanağı buldum. Beko'ya yıllarını veren yöneticilerini tanıdıkça, bu "büyük başarının" nereden geldiğini daha bir özümledim. İngiliz dostumun neden "Biko çok iyi televizyon, çok memnunum" dediğini daha iyi anladım. Beko 19 yeni ürününün tanıtımını yapıyordu ama beni en çok 150 cm ekranıyla, Türkiye'nin ilk yerli "plasma TV"si etkiledi. Daha önceleri Japonlarla, Almanlarla patent anlaşması yapan ve onların teknolojilerini kullanan Beko, artık yıllardır "kendi teknolojisi" ile üretim yapıyordu. Ve bunun sonucu olarak ortaya "Türkiye'nin ilk plasma TV'si" çıkıyordu. Beko'nun yıllardır "kendi teknolojisini" kendisinin üretmesi, Avrupa'nın ve Uzakdoğu'nun saygın ve güçlü markaları tarafından "takdirle" karşılanmış ve Grundig ve Lucky Goldstar markalarının ürünlerindeki elektronik devrelerinde "Beko tasarımları" tercih edilmiş. Bu "Türkiye'nin başarılı kuruluşlarının artık teknoloji de sattıklarını" gösteriyor. Gururlanmamak mümkün mü? Beko, "Dünya ile rekabet eden bir şirket" olunca, geçen yıl, Türkiye'deki krize rağmen yüzde 100 büyümeyi başarmış. 2002 yılı ciro hedefi olarak 950 trilyonu öngören Beko'nun ihracat hedefi de 400 milyon dolar. Beko Genel Müdürü Aydın Çubukçu hepimizi sevindiren rakamları ardı ardına sıraladı: "2001 yılını yaklaşık 2 milyon 200 binlik TV üretim adediyle kapattık. 2001'de Avrupa'nın 6'ncı en büyük üreticisiydik, 2002'de 4 milyon adet TV üretimiyle Avrupa'nın 3'üncü en büyük üreticisi olmayı hedefliyoruz. Devam edecek yatırımlarımızla mevcut fabrikamızda yılda 5- 5,5 milyon adete kadar televizyon üretebileceğiz. 2002- 2003 döneminde fiziki limite dayanacağımızı görüyoruz. Bu tarihlerde gerek yurt içi, gerekse yurt dışında yeni bir üretim tesisi aramamız gerekecek. Bize şimdiye kadar teklif edilen satılık tesisleri veya yeni çıkabilecekleri inceleyeceğiz." Bu sözleri ülkeyi sarsan bir krize rağmen, yüzde 100 büyümeyi başaran bir şirketin genel müdürü söylüyor. Onun da, diğer bir çok genel müdür gibi, "Ah!.. Kriz hepimizi yıktı. İşçi çıkarmaktan, işi ufaltmaktan başka çare yok" diye söyleme ve "kaytarma" hakkı vardı. Onlar "güç", ama "ülke yararına" olanı tercih ettiler. İç piyasada kriz varken dış pazarı genişlettiler. Üretimlerinin yüzde 75'ini ihraç ettiler. Dünyanın en hızlı gelişen, ilerleyen ve en verimli çalışmayı gerektiren, rekabetçi ve zor bir sektörde "öncü" olmayı, rakiplerini birer birer geçmeyi başardılar. Çünkü onlar Bekocu'lar. Onlar gerçek bir dünya markası oldular. Bizi de gururlandırdılar.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |