T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Niyet mektubu mu?
Teslim belgesi mi?

Şaka değil, hükümet ortaklarınca hazırlanıp IMF Başkanı Köhler'e sunulan (muhtemelen Amerika'da sevinçle karşılanacak) "niyet mektubu"nda, belediye gelirlerinin nasıl azaltılacağı, tarımın nasıl çökertileceği, işçi ve sözleşmeli personelin işten atılmasının nasıl sağlanacağı anlatılıyor ballandıra ballandıra.

Arkasından bir mektup daha...

Bu da "mektubun arkasındayız" mektubu.

Gerçi, koalisyon büyüklerinden biri, yani hükümetin en milliyetçi ortağı, mektubu okumadan imzaladığını söylüyor ama, bu mazeret, hazeratı "sorumluluk"tan kurtarmıyor ne yazık ki.

İşçi Partili arkadaşlara sorarsanız, adı "niyet mektubu" olan bu belge, IMF'nin haciz memuru Kemal Derviş'in "bir nevi" kapitülasyon belgesi; bu mektubun içeriğinde madde madde "Türkiye Cumhuriyeti ulusal devletinin yıkım planı" yer alıyor.

Önce tasfiye, sonra yıkım...

Örneğin, mektubun 15. maddesinde tasfiye kalemleri şöyle sıralanıyor:

"Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ile birlikte, 10 Kamu İktisadi Teşekkülü, eğitim ve sağlık ile ilgili tüm döner sermayeler, il özel idareleri ve İller Bankası tasfiye edilecek. 2003 yılında da 10 ilave KİT'le birlikte, nüfusu 50 binin üzerinde olan belediyeler programa alınacak."

Bankacılıkla ilgili alınacak "tedbirler" de şöyle:

"2002 yılı Haziran ayı sonuna kadar kamu bankalarının şube sayısı 800 adet azaltılacak. Çalışanların sayısı da bu doğrultuda düzenlenecek."

Özelleştirme, zarar eden KİT'lerin kapatılması, fonların tasfiyesi filan, hepsi iyi hoş da, üretim, kalkınma ve büyüme hedefi nerede peki?

Yok...

Akaryakıt tüketim vergisi "mütemadiyen" artırılacak, tasfiyeden kurtulan önemli KİT'lerin bölge müdürlükleri kapatılacakmış.

Haziran sonuna kadar fazla işçi sayısı önce üçte bir oranında, sonra da (2002 Ekim sonuna kadar) kümülatif olarak üçte iki oranında azaltılacakmış. Bu hedef uyarınca hiçbir yeni "işe alıma" izin verilmeyecek, boşalan kadrolar süratli bir şekilde iptal edilecekmiş.

Sonra ne olacakmış?

Stand-by düzenlemesi sona erse bile, tüm kredi dilimlerinin geri ödemeleri bitinceye kadar, Fon ile istişareler devam edecekmiş.

Yani, bu hükümet gitse, başka hükümetler gelse bile, Türk ekonomisini yönetme hakkı ve önceliği IMF direktörlerine ait olacak.

Böyle bir şey olabilir mi?

Ortada en azından bir "Anayasa suçu" yok mu?

Üstelik bu, Başbakan Ecevit'in dördüncü büyük suçu...

İlkinde, Meclis kürsüsünü işgal ederek "seçilmiş" bir milletvekilinin yeminine engel olmuş, ikincisinde Meclis'in uhdesinde bulunan Abdullah Öcalan'la ilgili infaz kararını "Bakanlar Kurulu"nun yetki alanına taşımış, üçüncüsünde de "Anayasa suçu işte böyle işlenir" dercesine önce gizli olması gereken Anayasa değişikliği oylamasını aleniyete taşımış, sonra da oylarının rengini belli etmeleri için milletvekillerine baskı uygulamıştı.

Eskiden "proletaryanın omuzlarında yükselmek"ten sözeder, kendisini Şili'nin devrik Başbakanı Allende'ye benzetirdi.

Kendi çapında bir sosyalist, namusu mücessem bir aydın, ölçüye gelmez bir "Üçüncü Dünyalı" ve hatta antiemperyalistti.

Şimdi düpedüz "teslim belgesi" anlamına gelen IMF kararlarının altına imza atıyor.


7 Şubat 2002
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED