T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bağdat yolunda Derviş'le...

Bülent Ecevit'in Saddam Hüseyin'e mektubunun ekseninde üç gün üstüste yazdığım yazıların sebebi, Türkiye'nin 'mevcut politika stili' ile, Irak'a yönelik gelişmelerin yönünü etkilemek şansı bulunmadığını sergilemek içindi.

Bir de, sonunu başından çıkaramayacağınız heyecanlı bir roman okumak ya da film seyretmek gibi bir durumla karşı karşıya bulunulmadığını vurgulamaya çalıştım. 'Irak serüveni' bir ölçüde 'postmodern roman' okumak gibi. Yani, daha romanın başında, sonu açıklanmış oluyor. Romanı, o bilinen sona nereden, nasıl ulaşıldığını öğrenmek için okuyorsunuz. Roman, bir 'kronolojik sıra' izlemiyor; 'flashback'lerle yol alıyor.

Irak'a ilişkin 'durum' da böyle. İçinde yaşadığımız 'zaman dilimi'nde Saddam Hüseyin rejiminin bileti kesildi. 1991'de Amerika'nın Bağdat yarı yolunda durup, Saddam'ı iktidarda bıraktığı son 10 yıl, önümüzdeki 10 yıl itibarıyla tekrarlanmayacak. Bunu biliyoruz.

Yani?

Yani, Saddam Hüseyin rejimini devirme operasyonu, sahneye konacak. Bunu kesinlikle görüyor ve böyle olacağını anlıyoruz. Henüz bilmediğimiz, bu kararı almış olanların, uygulamaya ne zaman ve ne şekilde geçeceği. Bunu henüz bilmiyoruz, çünkü bu kararı almış olanlar da bunu henüz kesinlikle bilmiyorlar.

Bununla birlikte, söz konusu 'uygulama'nın, büyük ihtimalle, 2002 yılının son çeyreğinde başlayacağı kestirilebiliyor. Buna ilişkin birçok 'sinyal' alınıyor.

Başka neler biliyoruz?

Türkiye'nin, bırakın buna direnmeyi, bunda –yine çok büyük ihtimalle- 'aktif rol' alacağını. İncirlik, Türkiye topraklarındayken ve Türkiye, IMF tarihinin 'rekor kaynak aktarımı' ile Washington'un 'mali denetimi' altına alınmışken ve 'Irak operasyonu' ile 'Türkiye'yi mali bakımdan ayakta tutmak' arasındaki irtibat, Bülent Ecevit'e Beyaz Saray'da 'anlaşılır biçimde' iletilmişken; Türkiye'nin rol almaması diye bir şey zaten söz konusu değildi. Kastettiğimiz bunun ötesinde. Türkiye, 'rol'den öteye, 'aktif rol' alacak.

Yani, Türkiye, Irak'a (Kuzey Irak'a) girecek mi?

Türkiye'yi nerede zannediyorsunuz? Türkiye, zaten Kuzey Irak'ta. Hasan Cemal dünkü Milliyet'te 'Türkiye Kuzey Irak'a girecek mi?' başlıklı yazısında New York'taki Davos toplantısı izlenimlerinden kalkarak, gayet isabetli biçimde şu satırlara yer verdi:

"Şunu bilmekte yarar var: Türkiye zaten Kuzey Irak'ta. Amerika vurduğunda veya vurduğu takdirde, Türkiye'nin 1995'ten beri zaten kontrol altında tuttuğu Kuzey Irak'a girmesi ihtimali ağır basıyor. Beş neden sayılabilir:

1. Muhtemel bir Kürt göçünü bu defa Kuzey Irak topraklarında karşılamak...

2. Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin ilan edilmesini önlemek...

3. Afganistan'daki 'Kuzey İttifakı' benzeri bir oluşumun bu kez Amerikan desteğiyle Kuzey Irak'ta kurulmasına set çekmek...

4. Kerkük ve Musul'un Irak Kürtleri'nin eline geçmesini önlemek...

5. Saddam sonrası gelişmelerde daha çok söz sahibi olurken, Irak'ın toprak bütünlüğü konusunda duyarlılığını sürdürmek..."

Eksik bıraktığı ve hiçbir zaman açık olarak 'telaffuz edilmeyen' bir başka 'neden' daha var: 'İran nüfuzu'nun yayılmasına set çekmek. Irak, tarih boyunca ve çeşitli 'jeopolitik nedenler'den ötürü Türkiye ile İran arasında bir çekişme konusu olagelmiştir. Nüfus çoğunluğu Şii olan Irak'ta 'Sünni-merkezi iktidar'ın çözülmesi ve çökertilmesi, kendiliğinden İran'a 'nüfuz kulvarları' açar. Türkiye, Bağdat merkezli yeni yapının oluşmasında söz sahibi olabilmek ve böylelikle İran'ın önünü kesebilmek için de, kendisini Kuzey Irak'ta 'askeri varlık' yoluyla 'Irak'ta siyasi ağırlık' oluşturmak zorunda hissedecektir.

Dikkat ederseniz, tahlilin kurgusunun hiçbir yerinde Irak'a yönelik bir harekatın gerçekleşmeyeceği, Türkiye buna karşı çıkarsa bir harekat olmayacağı ve Türkiye'nin bir Irak harekatına direnebileceği hususlarına yer vermedik. Çünkü, bunlar 'geçersiz'dir. Irak'a harekatın olmasını durdurabilecek ya da geciktirebilecek tek unsur, '11 Eylül ölçüsünde beklenmedik dramatik bir gelişme' ile bugünkü 'süreç'in yön değiştirmesidir. Bu olmadıkça, Amerika'nın Saddam'la hesaplaşması –tek başına hareket edecek olsa bile- kaçınılmaz gözüküyor.

Mevcut 'süreç'in 'iç politika yansıması' ne olacaktır?

Cevabı zor değil: Türkiye'de vakti gelene dek seçim (yani erken seçim) olmaması ve bu zaman zarfında 'ekonomik program'ın sonuç verecek biçimde 'mevcut hükümet modeli ve parlamento konfigürasyonu'nun devam etmesi.

Bu arada 'mevcut hükümet modeli'nde dikkatlerden kaçmış olabilecek bir 'yapısal değişiklik' sessiz sedasız gerçekleşti. Bir yıl önce patlak veren 'ekonomik kriz'in ardından Kemal Derviş'in ekonominin dümenine geçmesiyle, 'Üçlü koalisyon +Kemal Derviş' biçiminde oluşan hükümet, IMF'nin 16.3 milyar dolarlık 'rekor desteği'nin ardından 'Kemal Derviş+üçlü koalisyon' biçimine büründü.

Bundan önce IMF'ye verilen 'Niyet Mektubu' büyük ölçüde IMF tarafından dikte ettirilen 'program'ı ifade ediyordu. IMF'nin 'rekor desteği'ni –bir IMF İcra Kurulu üyesi 'Bu çok büyük bir para ve İcra Direktörleri Kurulu'ndaki hiç kimse özellikle bu konuda memnun değil' dediğine ve bu destek Washington'un baskısıyla çıktığına göre- sağlayan bu 'Niyet Mektubu' ise Kemal Derviş ve ekibi tarafından hazırlandı. Böylece, Kemal Derviş ile Washington arasında daha doğrudan bir 'eksen' oluşmuş durumda.

Nitekim, Kemal Derviş, bundan aldığı güçle, IMF 16.3 milyar dolar destek kararını ilan etmiş olmasına ve Ecevit-Bahçeli-Yılmaz imzalı siyasi kararlılık mektubu IMF'ye gönderilmiş olmasına rağmen, kalkıp Londra'da "Siyasi sorumluluk ortadan kalkarsa sorumluluk taşımam ve hükümetin içinde kalmam" deyiverdi.

Bu, ne demektir?

Üçlü koalisyona 'Beni izleyin ve arkamda durun. Benim programımın uygulamasını raydan çıkartırsanız, arkamdaki Amerika ile karşı karşıya kalır, beş kuruş alamaz ve ayakta kalamazsınız' demektir.

Yani, fotoğrafı olduğu gibi görelim: Türkiye'yi artık 'uluslararası dinamikler' yönetiyor. İktidarı ile muhalefeti ile sahnede gördüklerimiz, ellerine verilen texti anlamaya ve ezberlemeye çalışan çeşitli boylardaki aktörler ve figüranlar...


8 Şubat 2002
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED