|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Küskün değil, hırçın ve hırslı
Timur Selçuk; Türk Müziği'nin, Batı formlarında önemli bir uygulayıcısı ve bestecisi olarak karşımıza çıkarken, arkasında, Doğu Batı sentezini gerçek boyutuyla kavrayan bir aydın olarak çıkıyor karşımıza. Kim ne düşünürse düşünsün, siyasi yaşamı içinde, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Orhan Apaydın ve de Ruhi Su'nun etkisi, bugün onun ulaşmış olduğu müzik boyutunun renk armonisine getirmiş olduğu katkılar inkar edilemez. Kendisi de asla böyle bir inkarın içinde olmayıp, bunu hep gururla dile getirmiştir. Romanda, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın söylediği gibi, "Güzeli daima sevdiğimi, onu insan kaderinin tek iyi tarafı olarak gördüğümü söyleyeyim" diyerek, estetik ve güzellik kavramında ifade ettiği düşünceleri, Timur Selçuk da aynı duyarlılıkla yansılayarak, "İstanbul'u sevmezse gönül, / Aşkı ne anlar" diye aşkı İstanbul'la özdeşleştiren, Münir Nurettin Selçuk'un soluğunu, genlerinin ve de onurunun getirdiği mirasla günümüze aktaran bir sanatçıdır.
Timur Selçuk'un tiyatro müziği
Orhan Veli'nin; "Hürriyete Doğru" şiirini, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "İspanyol Meyhanesi" ve sonra bir hasret bir çığlık, yuvasından uzaklaşıp yiten, yitmek zorunda kalan, 100. doğum yıldönümünü kutladığımız, büyük ozan Nazım Hikmet'in, "Varna'dan Sesleniyorum, Oğlum Memet İşitiyor musun?" diye haykıran dizelerini, özlemin ağıtına dönüştürmüştür sanki. 1968 yılları... Fransa'da başlayan gençlik eylemleri, Batılılaşma sancısı içinde tarihsel benzeşmesinin karşılığını Türkiye'de de buluyor. Sonra karşısına anti-tezi olarak, 1971 balyoz harekatı çıkıyor. Timur; bu çatışma içinde, yüreğinde, insan sevdası, yaşama sevinciyle, tiyatro şarkılarıyla direniyor haksızlığa zulme... 12 Mart askeri yönetiminin zulmünden nasibini almış Uğur Mumcu'nun Sakıncalı Piyade adlı anılarından oyunlaştırılan ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nun başarılı yorumuyla, sahneye taşınan oyununda, "Zincire vurulan, senin Hocan" diyerek inletip yeri göğü, zulme isyanın haykırışını dillendiriyor bizlere. Sonra devam ediyor Timur Selçuk, özgürlük çığlığına, Bilgesu Eranus'ün "Nereye Payidar" adlı oyununda, sarı sendikacılığa, düzenle işbirliğine zorlanan emekçinin zavallılığına. Bertolt Brecht'in "Yuvarlak Kafalar, Sivri Kafalar" oyunuyla, epik müziğin, insanı sorgulayan yanını daha bir somutluyor. Ve 12 Mart mağduru olup, kansere yenik düşen Oktay Arayıcı'nın "Rumuz Goncagül" adlı oyunuyla, Halet Rezaki şarkısı ve Ayşen'in şarkısıyla, hem kendisi hem de Oktay Arayıcı bir kez daha ölümsüzleşiyor. Timur Selçuk; önemli bir müzik adamı ve besteci olarak, gerek Klasik Türk Sanat Müziği formlarını, gerekse Batı formlarını kendi yaratıcı süzgecinden geçirerek derin bir iz bırakmıştır tiyatro müziğinde. Timur Selçuk müziği; 21. yüzyılın bilgi toplumuna ulaştığı uygarlık içinde, Doğu-Batı sentezini gerçek boyutuyla kavrayan bir sanatçı olarak, gelişme iddiasında olan, Batı'yla entegre olmak için olağanüstü çaba gösteren Türkiye'ye, Türkiye'yi çağdaş gelişmişlik seviyesine taşımak iddiasındaki değişim mühendislerine büyük bir mihmandar olarak kapı açmış bulunuyor. Dar kalıpları aşıp, insanı seviyorsak, toplumu seviyorsak, galiba biraz Timur Selçuk'a ses vermek zorundayız... Onun müziğinde büyük bir değişim vardır. Bir volkan gibi kaynarken yüreği, yaratıyor ekolünü, Yunanlı filozoflar gibi.. Hem de aldığı Batı ve Doğu terbiyesi içinde. Batılılaşma adına, tüm Doğu değerlerinin yok sayılıp, anlamsız Batı hayranlığı düşüncesine kapılanların aksine.
18. yüzyılda, "Bu işin çivisi çıktı" diye köşesine çekilen, "Hamamizade Dede Efendi"nin küskünlüğünü yaşamadan! Gene hırçın, gene hırslı, gene "Ekonomi Tıkırında, Kriz Var, Kriz Var..." diye eleştirisini yaparak. "Bütün insanları kardeşin bil kızım, zülmün önünde eğilme"... diyen Ataol Behramoğlu'nun 12 Eylül'e inat, sevdayı, hayatı, savunan dizelerini yorumluyor piyanosunun başında, sımsıcak içten gülmesiyle.
|
|
|
|
|
|
|
|