|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hani Allah fakir kulunu sevindirmek istediğinde eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş ya, bizimkisi de aynen o hesap. Uyum yasaları çerçevesinde düşünce ve ifade hürriyetini genişleteceğiz diye yola çıktık. Ancak bir de baktık ki genişletme görüntüsü altında tamamen kısıtlayıcı bir tasarı ortaya çıkmış; eski imanı da yitiriyoruz. Toplumun her kesiminden feryatlar yükselince ufak değişikliklerle eskisi ibka edildi. Şimdi buna çok şükür diyoruz; işin vehametini düşünebiliyor musunuz? Aslında tasarının şu veya bu metinle geçmesinden daha önemlisi nasıl uygulanacağı. 312. maddenin halen yürürlükte bulunan metni çok canlar yaktı. Her düşünce kesiminden insanlar bu maddenin mağduru oldular. Yeni metinde "halkı birbirine kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde" tahrik etme cezalandırılmakta ve bu şekliyle madde biraz daha netlik kazanmakta ise de uygulamada "tehlikeli olma" şeklinin nasıl yorumlanacağı da önemli. Dileriz düşünce hürriyetini genişletecek bir biçimde yorumlanır. İşin tuhafı bu madde hükümetin teklif ettiği gibi "kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde" ibaresiyle çıksaydı bu maddenin ilk suçlularının bu şekle destek verenler olması muhtemeldi. Televizyonlarda son zamanlardaki tartışmaları ve bu tartışmaların ardındaki "vatan evlatlarını" hatırlayınız lütfen. Önce ortaya bir misyoner tehlikesi çıkardılar, Hristiyan din adamlarına ve bu dine mensup az sayıdaki kimseye yönelik düşmanlık tohumları serptiler topluma. "Kuvayı milliye adına sizinle mücadele edeceğiz, sizi mahvedeceğiz" dediler. Bu tür konuşmalar, yayınlar "din ve mezhep farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak biçimde düşmanlığa ve kin beslemeye tahrik" etmiyor mu? Arkasından bir Pontus meselesi çıktı. Karadeniz bölgesinde yaşayan bir kısım insanları Yunanistan'la işbirliğine giren insanlar olarak göstermeye kalktılar. Kim kalktı? Yine aynı kadro. Bu bölgede yaşayan ve geçmiş dönemde Rumca konuşan, şimdi de sınırlı ölçüde bu dili yaşatan insanları "bunlar onyedinci ve onsekizinci asırda tamamiyle kendi iradeleriyle Müslümanlığı kabul etmiş, Türk kültürünü benimsemiş bizim insanımızdır. Bugün sınırlı sayıdaki insanın Rumca konuşması bizim kültürümüzün ve hoşgörü anlayışımızın zenginliğidir" demek yerine neredeyse Yunanistan'ın işbirlikçisi olarak göstermek de "ırk ve bölge farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak biçimde düşmanlığa ve kin beslemeye tahrik" sayılmaz mı? Kürtçe eğitim hakkı dilekçesini verenlere layık gördüğümüz muamele de pekala bu maddeye sokulabilir. Bu kadro zannediyor ki ülke bütünlüğünü bir tek bunlar istiyor ve savunuyor; kendileri dışında herkes bölücü, vatan haini. Halbuki gerek ele aldıkları konular ve gerekse ele alış biçimleri bütünüyle bu ülkeyi bölmeye, zayıflatmaya yönelik. Asıl birlik ve bütünlüğünü onlar bozuyor. Belirli televizyon programlarına kimisi bağırarak kimisi böğürerek konuşan birilerini çıkarıp toplumun muhtelif katmanlarına düşmanlık tohumlarını onlar ekiyor. Dolayısıyla verilmiş sadakaları varmış, aslında 312. maddenin "olasılık"la geçmemiş olması asıl onları kurtardı. Ne var ki ülkede düşünce hürriyetinin çerçevesini genişleteceğiz diye yola çıkıp, az gidip uz gidip dere tepe düz gidip sonunda bir arpa boyu yol almamız da sevinilecek bir olay değil. Şimdi aldığımız bir arpa yol için şükrediyoruz. Garip bir milletiz vesselam...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |