|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Geçen Temmuz'da intihar eden, Almanya'nın eski Başbakanı Kohl'un eşi Hannelore Kohl'un trajedisini, oğlu Peter ve gelini Elif (Sözen) bir kitapta yazmışlar.. Bu kitabın "Bunte" dergisinde çıkan özetini de, Anadolu Ajansı sayesinde öğrendik.. Hannelore Kohl, 1993'ün Şubat ayında ateşli bir hastalığa tutulmuş.. Belki grip, belki bir soğuk algınlığı.. Doktorlar, hiç kontrol etmeden Bayan Kohl'a penisilin tedavisi uygulamışlar. Meğer Hannelore Kohl'un penisiline alerjisi varmış.. O günden sonra, Bayan Kohl, ışığa karşı hassaslaşmış.. "Işık", en ufak bir huzme halinde gelse bile, Hannelore için işkence aracı oluyormuş.. Derisine güneş ışığı vurduğu zaman, derin acılar çekmeye başlamış.. Ve Hannelore Kohl'un hayatı, "Uzun bir gece"ye dönüşmüş.. Bir lokantaya gideceği zaman, önceden haber verilip, lokantanın perdeleri kapatılır, salon karartılırmış.. En parlak yaz günlerinde, Hannelore odasından çıkmaz ve karartılmış ortamda yaşarmış.. Sekiz yıl süren bu "Karanlık Yaşam"ı, 2001'in 5 Temmuz'unda, kendisi sona erdirdi Hannelore Kohl.. İnsanların da, toplumların da ne tür akıl almaz trajedileri oluyor.. Penisiline karşı önceden bir alerji testi yaptırsaydı, başına hiç böyle şeyler gelmeyecekti.. Ama ışıktan, aydınlıktan ürküntülü yaşam, sade bireylerin başına gelecek bir durum değil ki.. Örneğin alın bizim "yarı aydınlık-yarı karanlık" geçen siyasi yaşamımızı.. Ve demokrasimizin içinden bir türlü çıkamadığı "uzun gece"yi.. Acaba Atatürk, 1930'da "Serbest Fırka"yı kurdurarak çok partili demokrasiye geçerken, Türk devletine bir alerji testi yaptırdı ve testin sonuçlarına bakarak mı, hemen kapattırdı bu partiyi?.. Belki de gerçekten bizde "Devlet"in, demokrasinin içindeki bazı öğelere karşı derin bir alerjisi var.. Şu son Ceza Kanunu'nun 159'uncu ve 312'inci maddelerinin tartışılması sırasında, bazı kesimlerin söyledikleri sözleri hatırlayın.. Bazıları, özgürlük isteklerinin, PKK'nın ekmeğine yağ süreceğine falan getirdi sözü.. Bazıları da, 312 benzeri maddelerin, Avrupa ülkelerinde de bulunduğunu söyledi.. Mehmet Ali Birand, olayın özünü çok iyi yakalamış ve "Posta"daki yazısında anlatmış.. Bugünün Avrupa'sında 312'inci madde benzeri metinler, "çoğunlukların azınlıkları ezmesi veya horlaması tehlikesi"ne karşı var.. Bugünün çağdaş uygarlığında, Devleti vatandaşa karşı korumaktan çok, vatandaşı (veya bireyi) Devlet'e karşı korumak, öncelikli mesele.. "Hukuk" ve "Hukukun Üstünlüğü" gibi kavramların evrensel içtihatlara bağlanması ve uluslar-üstü yasa organlarının bağlayıcı kararlar alabilmesi de, bu meselenin bir sonucu.. Çünkü "hukuksuz devlet, örgütlenmiş şiddet" anlamına geliyor.. Bazan faşizm, bazan komünizm, bazan despotizm adı altında, güdümlü çoğunluklar, geride kalanları veya bireyleri eziyor, susturuyor, yok ediyor.. Bizim sosyo-politik yaşamımızın, Hannelore Kohl'un "uzun gecesi"ne benzememesi için mutlaka birşeyler yapmalıyız.. Karanlıkta yaşayan toplumların hepsi ya çöktü, ya da uygarlık yarışını kaybetti.. Öyle değil mi?
ŞAKA
Hitler'den Şaron'a
İngiliz istihbarat örgütleri, 2'nci Dünya Savaşı'nda "şaka" olsun diye Hitler için "Yahudi" pasaportu hazırlamışlar.. Sahte pasaportun ilk sayfasını kırmızı büyük harfle "J", yani "Jude" damgası basmışlar.. Bu İngiliz istihbaratçıları şimdi de İsrail Başbakanı Ariel Şaron'a şaka yapıp, bir sahte "Filistinli" pasaportu hazırlasalar ya.. Hitler de, öbür dünyada gülsün bu "şaka"ya..
CİDDİ BİR SORUN
"Yüce Meclis" ile "Yüce Millet" uzaklaşıyorlar mı?
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Kürsüsü'nde oturanlar da, konuşmacı milletvekilleri de, sık sık "Yüce Meclis" kavramını seslendirirler.. Bana göre de, "temsili demokrasi"nin üç yüce erkinin, belki de en yüce olanıdır TBMM.. Çünkü yargının da, yürütmenin de uyması gereken kurallar, TBMM'de (yani yasama) belirlenir.. Egemenliğin yansıma alanıdır TBMM.. Ancak bir duygu var içimde ve bu duygu herhalde TBMM'nin yüce mensuplarını da rahatsız ediyor.. Ya iktidar çoğunluğunun umursamazlığından, ya İçtüzük'ün elverişsizliğinden ötürü, "Yüce Meclis"in gündemi, "Yüce Türk Milleti"nin gündeminden farklı ve çok geride.. Millet gündeminin öncelikli hiçbir sorunu, enine boyuna tartışılmadı.. Grupların 20, milletvekillerinin 5 dakikalık söz hakları ile, Türkiye'nin bugününü, yarınını derinine etkileyen konular, ayaküstü geçiştirildi.. Ve giderek "politika", halktan kopan bir meslek konumuna giriyor.. Herhalde "Yüce Meclis" de bunun farkında.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |