|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Susurluk skandalının bitiş şeklini, ortada kalmasını, daha doğrusu seçilmiş birkaç kurbanın mahkum edilmesiyle sonuçlandırılmasını içine sindiremeyenlerdenim. Dünkü yazımda "Üniformalı Çete" adıyla bilinen Yüksekova çetesinden özellikle söz etmem bu yüzdendi. Bu çetenin devlet görevlisi üyelerinin PKK'lı kılığında gasp ve cinayetlere bulaşmalarını, terörle mücadele gerekçesiyle keyfi bir şekilde insan öldürüp bir bölgeye terör saçmalarını, hala firarda olup bir türlü yakalanamamalarını, üstelik dosyalarının zaman aşımına yaklaşmasıyla parçayı kurtama noktasına gelmelerini insan içine nasıl sindirir? Bilen biliyor; Susurluk skandalı tüm delilleriyle şunu ortaya koymuştur: Türkiye'de yaşananlar "sistem içine yuvalanmış kontrgerilla timlerinin varlığı"na değil, "kontrgerillalaşmış bir sistemin varlığı"na işaret ediyordu. Yasadışı, gayri meşru uygulamaların sadece devletle çatışmaya giren militanları, teröristleri değil, farklı kimliğe ve tavra sahip herkesi hedef alan bir resmi politika haline gelmesini ifade ediyordu. Böyle durumlarda yaptırımsızlık badece demokratik sistemi zaafa uğratmaz, aynı zamanda toplumdaki demokrat değerleri de örseler. Bu tür gelişmeler karşısında hukuki ve siyasi yaptırımların hızlı bir şekilde devreye girdiği toplumlarda, yani demokrat değerlerin beslendiği toplumlarda "olup biten" sadece yargı aracılığıyla değil, basın, sinema, roman, öykü vasıtasıyla, kamu vicdanında mahkum edilirler, tarihin kara sayfasının derinliklerine itilirler. Peki, bizde olduğu gibi "yaptırımsızlık" durumunda ya da "sahte yaptırımlar" halinde ne olur? Bu işin asli sorumluluları milletvekilliğinden mülki amirliğe kadar ülkenin en kritik noktalarında görev yapmayı sürdürüyorlarsa ya da onurlu bir şekilde emekli olmuşlarsa... Devletçilik kasırgası "ilke"den çok "fayda"yı, "kural"dan çok "çıkar"ı meşrulaştırıyorsa, milliyetçilik fırtınası bu çıkarları millileştiriyor, demokratik değerleri ise bir zaafiyet hali ilan ediyorsa... Devlet adına işlendiği zaman cinayetler, devlet adına yapıldığı zaman işkenceler, haksızlıklar "milli eylemler" olarak nitelenebiliyorsa... Bu çerçevede farklı talebi olan, farklı fikir beyan eden her kesim ya da kişi itaat ve hiyerarşiden uzaklaştığı için "yokedilmesi gereken unsurlar" arasına sokuluyorsa... Devletin neredeyse tümü, toplumun hatırı sayılır bir kesimi gözünde "karanlığın prensleri" kahramanlar haline dönüşür... Ve bu kahramanlar sistemi yeni kahramanlar üretmeye soyunur... O vakit, ülkenin büyük gazetelerinden birinde Korkut Eken'in siyasi varlığını, eylemlerini kendi ağzından doğrulayan satırları manşetten okuyabilirsiniz. Ona gelen yüzlerce destek mesajının bu gazetenin yayın politikasının ana omurgası haline geldiğini görebilirsiniz. Dahası ülkenin en çok satan, amiral gemisi olan gazetesinde, dün olduğu gibi, sanıklardan biriyle yapılmış, bir "kahramanlık menkıbesi" haline çevrilmiş, içinde fütursuz itirafların bulunduğu röportajlar okuyabilirsiniz. Sevimli, sevecen, "kahraman mağdur" verip veriştirir, millet ve vatanı anlatır size... Bu röportajda Susurluk sanığı özel timci Ayhan Çarkın, şöyle diyor Ayşe Arman'a: "Beni bu ülke yetiştirdi, ben bu ülkenin ürünüyüm. Cinayet masum insanları öldürmek demektir. Bizim Güneydoğu'da işlediklerimiz cinayet değil, karşı tarafta devlete hainlik yapanlar. Türkiye Cumhuriyeti bize bu yetkiyi veriyordu..." Arman'ın aklına "öldürdüğünüz insanların masum olup olmadığına kim karar verdi?" sorusunu sormak elbette gelmemiş ve Çarkın devam etmiş: "Devlet bizi dağdan indirmeyecekti. Biz ölmemek için eğitildik. Operasyon ölmemek için bertaraf etmek demektir... Ayrıca emir-komuta olmadan bu olmaz..." Bir de İşçi Partisi'nin, AB Komisyonu Ankara temsilcisi Karen Fogg'un bilgisayarlarına girdiği haberi vardı dün gazetelerde... Bir diplomatik ve siyasi skandal olması gereken ama nedense gazetelerin iç sayfalarında yer alan bu hadise AB'ye topyekün taarruzun parçası olmak dışında yorumlanabilir mi? Çıkarların ilkeleri yerden yere vurmasına işaret eden bu girişim, bir emir-komuta mekanizması olmadan yapılabilir mi? Söyleyin şimdi, sizce bu sistem iflah olur mu?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |