|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Neden dayağı yiyen biz oluyoruz?" Bu söz, Susurluk olayı ile ilgili olarak yargılanan ve Yargıtay'ın onayından sonra 20 aylık cezası kesinleşen özel timci Ayhan Çarkın'a ait. Ve Susurluk Dosyası'nın aslında kapanmadığının ifadesi. Daha pek çok şey söylemiş Ayhan Çarkın, Ayşe Arman'la yaptığı görüşmede. Bence hepimiz onun sözlerini dikkatle okumalı ve "Devletin bazı işleri" üzerine dikkatle düşünmeliyiz. Belki o zaman bizler de Ayhan Çarkın gibi "Neden dayağı onlar yedi?" diye bir soru sorabiliriz. Gelin okuyalım: -Emri aldınız. Birisi yok edilecek. Silinecek. Defterden, hayattan! İtiraz etmek geçmiyor mu içinizden? -İtiraz etmedim. Etmek de geçmedi aklımdan... -Çok adam öldürdüm mü? Evet, çok öldürdüm. Görevimdi, işimdi. Gözümü kırptım mı? Hayır, kırpmadım. -Devletin verdiği 300, 350 tane takdirnamem var benim. Cezaevinin kapısında bile bir tane verdiler. -Düşmanım çok, bütün örgütler bana düşman, bir gün bana bir eylem koyarlar, işte o zaman anlarsınız... -En çok operasyonda bulunmuş on kişiden biriyimdir ben bu ülkede. -Tetiği daha kolay çekebilmek için geliştirilmiş özel bir teknik var mı? ''Adi aşağılık herif'' diye bağırarak öfkeyi yükseltmek gibi... -Kendini dolduruşa getireceksin tabii. Ve en önemlisi şartlandıracaksın. Bunlar adam öldürmüşler, katliam yapmışlar, köy basmışlar, memleketi bölüp parçalamak istemişler. İnkar da etmiyorlar zaten. Harita çizmişler, biz burayı istiyoruz demişler. Hamile kadının karnında bomba patlatmışlar, bebeklerin kafalarına kurşun sıkmışlar. Sonra da benden merhamet mi bekleyecekler? Hiçbir şey bana onları orada öldürmekten daha çok mutluluk veremez. Gözümü kırpmadan öldürürüm... -Bana tetikçi diye hitap etmenizden rahatsızım. Rambo de ama tetikçi deme... -Katil değilim. Devlet görevlisiyim. Tetikçi, kişiliğini parayla satmış insan. Biz öyle değiliz. Ama tetik düşürmedik mi? Düşürdük! Doğu'da, Güneydoğu'da, çatışmalarda, operasyonlarda... Hepsinde tetik düşürdük. Görevim buydu. -Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? -Vatan, millet, Sakarya edebiyatı yapmayacağım, herkes ülkesini sever, sağcısı da solcusu da. Ama ben de seviyorum. Beni bu ülke yetiştirdi. Bu ülkenin ürünüyüm. -Üzerinize yüklenen 91 cinayetten kaç tanesini işlediniz? -Cinayet işlemedik. İşleseydik kaçardık. Türkiye Cumhuriyeti bize bu yetkiyi veriyordu. Ama biz bunu anlatamadık... -Hiç çıkar sağlamadığınıza inanmamızı nasıl beklersiniz? -İnanacaksınız. İnanmak zorundasınız. Cezayı verenler de bizim suçsuz olduğumuzu çok iyi biliyor. Sami Hoştan, Ali Fevzi Bir, Yaşar Öz, Haluk Kırcı devlet görevlisi mi? Devlet görevlisi altı polisiz. Şimdi devletin silahlı çetesi olduk. Bizi içeri tıkınca Susurluk meselesi kapanacak öyle mi? Soymuşum, gasp etmişim. Ne soyduğum adamlar ne de gasp ettiklerim ortada. Bir Topal cinayetiyle yargılandım, ondan da beraat ettim... -İyi ama siz de hiç isim vermiyorsunuz... - Ne vereyim. Mehmet Ağar mı diyeyim. Dokunulmazlığı var, kalktığı zaman o da yargılanacak. -Biz şimdi bu cezayı aldık. Bu toplumda rüşvet bitti, yolsuzluk bitti, hortumlama bitti, gasp bitti, kapkaç bitti, tecavüz bitti, bu toplum tertemiz oldu... Öyle mi? Valla herkesin gözü aydın olsun! Artık ülkemizi mis gibi günler bekliyor... Değil mi? Ben bu cezayı yatarım. Bir sene yattım, 6 sene daha yatarım. Hatta, ömrüm varsa, 60 sene yatarım. Ama bu cezayı bu şekilde hak etmedik. -Susurluk çetesi denilen teşkilatta tanıdığınız, emir aldığınız en üst seviyedeki insan kimdi? -Ben böyle bir çete olduğuna inanmıyorum ki. Devletten çete olmaz. Asıl çete, bunu rapor haline getirip benim devletimde çete vardır diyenler. Kim onlar? Siyasiler. Susurluk raporunun altına kimler imza atmışsa, onlar. Bu rapor sayesinde bütün terorist örgütler Avrupa ülkelerinden sığınma hakkı talep edecek. Diyecekler ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti denilen bir şey yok kardeşim, orada çete var. Saçma! Varsa bile, o çeteyi bu şekilde ortaya çıkartamazsın. O çete biz değiliz! -Yani diyorsunuz ki, devlet sizi kullandı... Ve şimdi satıyor. Mu? - Devlet bizi kullanmadı. Satmadı. Bize kamyon çarptı! Ve herkes bu kamyonun altında kaldı. -Peki size göre bu davada sizinle birlikte kimler hüküm giymeliydi? -En başta Mehmet Eymür. Onun da sanık olması gerekirdi. Mahkemeye geldi. Dediler ki, Abdullah Çatlı'yı tanıyor musun? Tanıyorum. Kim olarak tanıyorsun? Abdullah Çatlı olarak. Suçlu olduğunu biliyor muydun? Biliyordum. Suçlu insanlara görev vermenin suç olduğunu biliyor muydun? Biliyordum. Görev verdin mi? Devlet sırrı söyleyemem, dedi. Devletin yüksek ve ali menfaatleri için birtakım şeyleri göz ardı etmek gerekiyormuş. Neymiş o devletin ali menfaatleri? Açıklasaydı da biz de öğrenseydik, herkes öğrenseydi. Çatlı katil miydi? İşin gerçeği neydi? Her şeyi en son, aldatılmış koca öğrenirmiş ya, mahallenin manavı, bakkalı, kasabı herkes her şeyi bilir, en son kocanın haberi olurmuş. Ben de kendimi öyle görmeye başladım. -Demek ki aldatıldığınızı düşünüyorsunuz? -Evet. Ve sadece Eymür değil, onun etrafındaki bir yapılanmadan söz ediyorum. Korkut (Eken) Komutanım da öyle söylüyor. Herhalde bir tepişme olmuş. Hani atlar tepişir, eşekler zarar görürmüş ya, öyle bir şey... -Ben o eşeklerden biriyim mi diyorsunuz? -Evet onu diyorum. Eşeğim yani! -İktidar elinizdeyken kendinizi nasıl hissediyordunuz, şimdi nasıl hissediyorsunuz? -Biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin polisiyiz. Ne MHP ne ANAP ne DYP'nin polisiyim, devletin polisiyim ben... -Sizi hapse atan da bu devlet değil mi? -Devlet ayrı, hükümetler ayrı. Devlet bir tane, hükümetler çok. Biri gider, biri gelir. Ama devleti töhmet altında bıraktığın zaman ciddi bir sorun yaratır. -Ve siz her şeyi emirle yaptım mı diyor musunuz? -Emir komuta zinciri olmadan olmaz. Bizim görevimizde adım atamazsınız. Neticede Özel Harekatçı da olsan 657 sayılı devlet memurusun. Biz en son halkayız. -Neticede mahkeme kararıyla devlet içinde çete kurmak ve tetikçi olmaktan hüküm yediniz. Bu sizde nasıl bir duygu uyandırıyor? -İsyan ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu kararın altından kalkamaz. En çok üzüldüğüm şey, bu kararın DGM tarafından verilmiş olması. Görün bakın, bu kararı kullanıp Avrupa'dan sığınma hakkı talep edecekler. -Şu an duyduğunuz şey infial mi? Hapse gireceksek hep beraber girelim mi diyorsunuz... -Zaten hep beraber giriyoruz. Ama Amerika'da bulunan o zatı muhteremin o zamanki istihbarat konularının amiri konumundaki ismin (Mehmet Eymür) de benimle beraber girmesini istiyorum. O neden durdurulamadı? Nasıl olur da elini kolunu sallaya sallaya Amerika'ya gitti? Neden dayağı yiyen biz oluyoruz? -Ne zaman kötü polis oldunuz? - Kamyon çarptıktan sonra... (Ayşe Arman, Hürriyet-Pazar, 10 şubat 2002) Nasıl buluyorsunuz Ayhan Çarkın'ın duygularını? Nasıl buluyorsunuz devleti? Nasıl buluyorsunuz emir-komuta zincirinin Ayhan Çarkın'a gelinceye kadar varolan halkalarını? Nasıl buluyorsunuz Susurluk'ta gelinen sonucu? Bu olaydan bin tane "Yılan Hikayesi" çıkar değil mi? Hem de sahicisi ramboların aktörlüğü ile...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |