T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Ölü çocuklar denizi'nde ütopyaların ölümü

Son günlerde ne çok genç intiharları, umutsuzlukları konuşur olduk. Gencecik bedenlerin bilmediğimiz, belki de hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bir takım sudan nedenler adına ölümü seçmeleri karşısında milletçe çaresiziz.

Devlet, karne günlerinde bile, "Çocuklarınızı sevgiyle kucaklayın, anlayış gösterin, onlara 'arkadaş gibi' davranın, dertlerini dinleyin" diye velilere uyarı mektupları veriyor. Elbette, bütün bu uyarılar çok güzel. Son derece sıcak ve candan...

Acaba bunlar, umutsuzluk rüzgarlarıyla intihar dalgalarına vuran gençlerimizin geleceğin aydınlık limanlarına salimen çıkmalarını sağlayabilir mi?

Kimbilir belki de bir faydası olur...

Ama son dönemde ortaya çıkan bu intihar salgınları, sanki çarenin bir başka yerde aranması gerektiğine işaret ediyor. Çünkü intihar eden gençlerin ailelerinin büyük çoğunluğu hali vakti yerinde ve üstelik pedagojik formasyonları da son derece düzgün insanlar. Çocuklarıyla adeta arkadaş gibiler...

En iyi okullarda onlar okuyorlar, en güzel oyuncakları onlar alıyorlar, en gelişmiş bilgisayarları onlar kullanıyorlar, en lüks otomobillere onlar biniyorlar ama intihar ediyorlar...

Peki ama bu gençler canlarına niye kıyıyorlar?

Çünkü gençlerimiz, umutlarını ve ütopyalarını kaybettiler.

Batman'da, Kars'ta ay ışığının boşluğa yuvarlandığı gecelerde babalarının mavzerleriyle kendilerini vuran, işlemeli allı morlu yazmalarıyla solgun bedenlerini tavana asan genç kızlarımız intiharı neden seçiyorsa, Boğaz'da oturan, Amerikan kolejinde okuyan kızlarımız da aynı nedenlerden dolayı intiharı seçiyorlar.

Çünkü gelmesini bekledikleri bir gelecekleri ve uğruna mücadele verecekleri "ütopyaları" olmadı hiçbirisinin...

Görmeyen, konuşmayan, duymayan kalabalıkların arenasına dönüşen "modern zamarlar"ın lezzetsiz ortamında, uğruna doğrulup hesap soracağımız ideallerimiz, kapısını çalınca bağlanabileceğimiz gelecek umutlarımız kalmadı hiçbirimizin...

Kimsenin kendi içine yolculuklara çıkmaya cesaret edemediği, kendi ellerimizle kurduğumuz bu iğrenç, trajik yalnızlığın boşluğuna asılıyor çocuklarımız...

Servetin, gücün yetmediği dipsiz bir karanlık burası. Sevgiyle ama tek başına değil... Geleceğe ilişkin umutları yokedilen, geçmişle bütün bağları koparılan bir neslin bozgun günleri...

Nesillerin böylesine tarumar edilip, ölüme savrulduğu trajik günleri belki de ilk kez yaşıyor Türkiye.

Gelin, "ütopyalar öldü" diye bu kadar sevinmeyelim, "siyaset"i kötülemekten sadistçe zevkler almayalım. Çocuklarımızın tutunabilecekleri, hayatlarını anlamlandırabilecekleri "sığınakları" böylesine acımasızca yok etmeyelim...

Gelin, ütopyalarını çalarak, geçmiş ve gelecek hayallerini bozguna uğratarak intiharın "acı suları"na terkettiğimiz "Lara"lara yeni Lara'lar eklemeyelim...

Bilelim ki, hiçbir değer üretmeyen, inancın, kültürün ve tarihin harmanlandığı köklü "medeniyet tasavvurları"nın kovulduğu, içi boşaltılmış gösterişli eğitim kurumlarıyla çocuklarımızın geleceklerini kurtaramayız.


11 Şubat 2002
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED