|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Aşağıda yer alan yazı dört değilse üç yıl öncesinin bir Kurban Bayramı yazısı olarak Yeni Şafak'ta yayımlanmıştı. Gazete yazılarımı bir düzene koymaya çalışırken karşılaştım ve yeniden okudum. Eski yazıları ısıtıp tekrar servis yapmaktan hoşlanmasam da, hiç eskimemiş olduğunu düşündüğümden tekrar karşınızda... Besbelli ki 3-4 yıl önce de ülkede benzer tartışmalar varmış; hani o hiç eskimeyen ve bu gidişle hiç eskimeyecek gibi de duran tartışmalar... Bu eski yazıda dile getirmeye çalıştığım sorular benim açımdan yine taze sorular. Hepinizin bayramını kutlarım. Ömer Nasuhi Bilmen, "Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri"nde Saffat Sûresi'nin 102. ayetinin izahını yaparken şöyle diyor: "Boğazlanması emr olunan zât, ezher olan kavme göre, İsmail Aleyhisselâm'dır. İshak Aleyhisselâm olduğu da rivayet olunur." Nitekim aynı sûrenin 100. Ayetten itibaren on ayeti İsmail Peygamberin babası İbrahim Peygamber tarafından nasıl kurban edilmek istendiğiyle ilgilidir. Tam oğlunu boğazlayacakken İbrahim Peygambere indirilen hayvan, vaktiyle Habil'in kesmiş olduğu ve cennette otlatılmakta olan bir kurbanlıkmış. Çocukluk dönemleri çok değil 40 yıl geriye gidenler bile bu hikayeyi betimleyen camaltı resimlerin her çeşitten ticarethaneyi ve evleri nasıl süslediğini hatırlayacaktır. Yerlerini hızla her türden röprodüksüyon ve fotoğrafların aldığı ve artık ancak koleksiyonlarda kalan o cânım camaltı resimler... Bilindiği gibi, Rembrant'ın da bu hikayeyi betimleyen bir resmi var; ancak yine bilindiği gibi, ressam "Abraham'ın oğlunu kurban vermesi"ni Eski Ahit'ten kalkarak resmettiğinden ortada kurbanlık koyun görmemekte ve meleğin Abraham'ın elini tutmasıyla yetinmek zorunda kalmaktayız. Yine bilindiği gibi, burada hikayede epeyce değişmekte ve "boğazlanmakta" olan oğul İsmail Peygamber değil de İshak Peygamber olmaktadır. Ömer Nasuhi Bilmen'in sözünü ettiği "rivayet" muhakkak ki bu. Bir baba oğlunu göz göre göre niçin boğazlasın? Hatta Altıparmak'ın çevirdiği "Peygamberler Tarihi"nde sorulup cevaplandığı gibi "bir peygamber, bir peygamberi" niçin boğazlasın? Ben de belki birçoğunuz gibi bu bayramda etrafımda kurbanlar kesilirken kendi kendime bu soruların cevabını aradım. Tabii ki aklımca! İnsanlık tarihinin bu çok önemli ve bu hiç eskimeyen "kurban kesmek" ritüelini aklımca sorgulamadan önce, Kurban Bayramı'nın bizde bazılarınca nasıl değerlendirildiğine kısaca göz atmak istiyorum. Birinci grupta, kurbanlık hayvanın herkesin gözü önünde ve uyuşturulmadan boğazlanmasını "barbarlık" olarak niteleyenler yer alıyor. Bu öneri doğrultusunda bir gelişme beklemek, hiç değilse yakın gelecekte, tabii ki olacak iş değil. İnsanları kurbanlarını yüzyıllardır bildikleri biçimde kesmeye haklı olarak devam edeceklerdir. Elektrik şoku, uyuşturma gibi ön hazırlıkların bu ritüel içinde yeri olmayacaktır. "Niçin böyle olsun?" diye itiraz edenlere Ahmet Taşgetiren'in dünkü yazısında yer alan şu cümle yeterli delildir sanırım: "Her kurban 'bıcağı nefsine çal' diye seslenir son bakışında..." Ancak, "Bu bir barbarlık!" eleştirisini getirenlerin hakkını da bir biçimde vermek gerekir. Eğer bu eleştiriyi paylaşanların ağızlarına et koymama gibi bir tercihleri varsa, o zaman haklı olarak bu "boğazlama"yı da onaylamayabilirler. Yok eğer süpermarketlerdeki et reyonları onlara benzer vicdan muhasebesi yaptırmaktan uzaksa, o zaman da Ömer Nasuhi Bilmen'in şu itirazına cevap veremezler: "Kendi zevkleri uğrunda her gün binlerce hayvanın kesilmesini çok görmeyenlerin, senede bir def'a Allah rızası için bir kısım hayvanların fukara menfaatine olarak kurban namiyle kesilmelerini çok görmeleri doğrusu büyük bir düşüncesizliktir. Velhasıl Kurbanın meşru'iyyeti; dini, ahlaki, içtimai bir takım hekmetlere, maslahatlara müstenittir." Kurban kesmeye yönelik bir ikinci eleştiri, özellikle büyük şehirlerde karşılaşılan boğazlama usullerine ilişkindir. Bu eleştiriler tamamen haklıdır, çünkü halkımızın bir bölümü işi kurbanlık büyükbaş hayvanı caddede elektrik direğine bağlayarak boğazlamaya kadar vardırmıştır. Böyle bir manzara karşısında Bilmen'in sözünü ettiği "dini, ahlaki, içtimai bir takım hikmetlere" dayanan bir meşruiyyet aramak herhalde kimsenin aklından geçmez. Kurban Bayramı'nda birçokları gibi benim de ilgimi çeken asıl husus şimdiye kadar değindiğim ve üstesinden kolaylıkla gelinebilecek uygulamalar değil. Bu konuları zaten yeteri kadar konuşuyoruz. Özellikle Bayram süresince konuşmamız gerekenin "kurban"ın ve de insanlık tarihiyle yaşıt olan bu ritüelin Eski Ahit ve Kur'an'da kazandığı yeni anlamlar olduğunu düşünüyorum. Yani, "kurban"ın içtimai ve özellikle de ahlaki-dini bir takım hikmetlere dayanan "meşruiyyeti" sorunu. Niçin iki Kitap'ta bıçağın altına yatanlar (İshâk ve İsmail) farklı? İbrahim Peygamberi sınamanın (canda, malda ve nihayet evlatta) son halkası olarak açıklansa da, bir babadan oğlunu boğazlamasını istemek bugün bizim için nasıl temellendirilebilir? Yani bugün oğluyla birlikte kurbanlarını kesen bir baba bu emri oğluna nasıl açıklayacak? Bu "emr"in İbrahim'den önce de var olan "ilk çocuğun kurban edilmesi" âdetinden ve daha da önemli olarak Baba-Oğul arasında psikanalizin işaret ettiği gerilimden kalkarak açıklaması yapılabilir mi? İbrahim Peygamber oğlunun kurban edilmesi hususundaki emri niçin rüyasında aldı ve rüyalar bir zamanlar niçin bu derece (oğlunu boğazlatacak kadar) etkiliydi? Şeytanın İbrahim Peygamberi kararından vazgeçirmek için Hacer'e, İsmail'e ve Baba'ya söyledikleri ("Ey İbrahim, sen yanlış yapıyorsun. Şeytan sana vesvese verdi. Sakın oğlunu boğazlama, sonra pişman olursun, fayda etmez.") bugün bizim için çok ikna edici olduğu halde onlara niçin şeytan işi geldi? Pek güzel bildiğiniz gibi, İbrahim'in oğluyla sınavdan geçmesi Kur'an'da sayılı ayette ve ayrıntıya kaçmadan (Eski Ahit'ten farklı olarak) anlatılıyor. Ben bu bayram tatilinde bu ayetlerin izahını birkaç tefsirde ve "Peygamberler Tarihi"nde aradım. Güzel sayfalarla karşılaşsam da, sorularımın bugün için geçerli cevaplarını bulamadım. İnsanlık tarihiyle yaşıt bu hikayenin asıl olarak sembolik olarak neye işaret ettiğini bize açıklayacak birçok din âlimi muhakkak bugün de vardır; yazsalar da okuyup öğrensek fena mı olur? İnsan (İnsanlık?) ruhunun derinliklerinde bulunan birçok şeye işaret eden bu inanç ve ritüelin "kurbanlık et paylaşımı"na indirgenmesine kim razı olabilir? Büyük düşünür Mircea Eliade, İbrahim Peygamberin oğlunu boğazlamasını önceki kurban vermelerden kesinlikle ayırıyor ve Yahudi dünya görüşü çerçevesinde İbrahim'e hiçbir açıklama getirilmeden sadece "emredildiğinin" altını çiziyordu. Yahudiler'in, hiçbir açıklama getirilmeden sürekli olarak felaketlerle sınanmaları çerçevesinde bir emir. Bunu da merak ediyorum; acaba baba İbrahim'e oğlunu boğazlamasını emreden evrenin sahibi İslamiyet'e göre de bu derece "öfkeli" midir?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |