T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Pançeta, kurban, "Türk insanı", Dalan

Dünkü yazıyı Hürriyet Pazar'ın değerli köşesi "Sevgi'nin diviti"nden hareketle kotarmıştık... Okuyanlar hatırlayacaktır, "divit"in bu haftaki konusu "nüfus artış hızımız"dı ve okuyanlara "pes doğrusu!" dedirtiyordu. Hürriyet Pazar içeriği zengin bir pazar gazetesi, sayfalarını çevirmeye bugün de devam edelim.

Bir tam sayfa da "sığır"a ayrılmış. Sayfanın manşeti "Bayram münasebetiyle sığır hakkında bilmek istediğiniz herşey" diyor. Sizin de dikkatinizi çekmiştir muhakkak; "Bayram münasebetiyle" deniliyor... Önümüzde duran bu tam sayfanın asıl amacı, gövdesi ondan fazla bölgeye ayrılmış bir resminin eşliğinde, dananın neresinden hangi et yemeğinin elde edildiği hakkında bilgi vermek. Bonfile, antrikot, incik, pançeta, gerdan vs. nedir ve nasıl pişirildiğinde en iyi sonucu verir... "Özellikle gelir durumu iyi olmayanlar tarafından et niyetine" tüketilen "pöcük" hayvanın neresinden elde edilir? "Puli"nin "sulu ve tirit şeklinde" tüketildiğini de biliyor muydunuz?

Evet "sığır" hakkında bilmek istediğiniz herşey "bayram münasebetiyle" Hürriyet Pazar'da... Peki, "sığır"ın böyle, büyük bir "etobur" iştahıyla tam sayfa konu edilmesi, "kurbanlıklar" hakkında gazetelerde bayramdan günler önce başlatılan "barbarlık" suçlamalarıyla birlikte alınırsa ortaya bir tutarsızlık çıkmıyor mu? Bir tarafta kurbanlık danalar için yakılan ağıtlar, diğer tarafta ise "kontnuar"ın "salçalı biftek olarak tüketilebilecek en ideal bölüm" olduğuna dair yemek tarifleri...

Gördüğünüz gibi, içinden çıkılması gerçekten zor bir durum... Hem "etobur" olmak, hem "kurbanlıklar" hakkında göz yaşartıcı denemeler kaleme alabilmek, hem de "tutarlı" kalabilmek gerçekten kolay değil...

* * *

Şimdi okuyacağınız şu satırları da bereketli Hürriyet Pazar'dan aktarıyorum: "Türk insanı kendisini bulunduğu coğrafyaya özgü davranışlardan, düşünce biçimlerinden uzaklaştırma savaşı vermişti bir zamanlar, şimdi o savaşta kazanılmış olan medeniyet çizgisi birtakım insanlar tarafından aşağıya çekilmek elimizden alınmak isteniyor. (...) Bilmiyorlar ki Türk insanı Atatürk devrimleriyle kazanmış olduğu haklara, yaşam biçimlerine alışmıştır, inancıyla bu yaşam biçimleri arasındaki dengeleri sıradan insanlar güzel bir içgüdüyle bulmuştur ve içimizdeki hainlerin bu dengeleri bozmak için yaptıkları bütün cambazlıklar sonunda bu güzel içgüdüye toslayıp kalacaktır." (!)

Çok "tanıdık" satırlar değil mi? Bu satırların kimin kaleminden çıktığını söylemeyeceğim; siz bulun, bakalım kimin kaleminden çıkmış siz bulun... Hadi size küçük bir ipucu da vereyim:

Neler oluyor ona, yine neler oluyor?

* * *

Bugün son olarak Bedrettin Dalan'ın Kürtçe hakkındaki açıklamasına göz atalım. Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, bildiğiniz gibi, bütün zamanını epeydir başında bulunduğu vakıf üniversitesine ayırıyor. Dalan, üniversitesinden o derece etkilenmiş ki, Sabah'tan Elif Ergu'ya "Üniversitemin hukuk fakültesine gireceğim. Herhalde kurduğu üniversitede okuyan ilk kişi ben olurum" diyor. Herşeyi herkesten iyi bilen Dalan'ın hukuk öğrenimini de büyük bir başarıyla tamamlayacağını herhalde bugünden rahatlıkla söyleyebiliriz. Beş yıl sonrasının Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi birincisi Bedrettin Dalan! Herşeyi herkesten iyi bilen Dalan, tabii ki Kürtçe'yi de herkesten iyi biliyor. Kendisiyle röportaj yapmaya gelen gazetecinin Kürtçe sorununa ilişkin sorusunu şöyle cevaplamış: "Milli beraberliğin en önemli göstergesi dildir. Bugün 90 bin kelimeye çıkmış bir ulusal dil Türkçe. Kürtçe'nin 600 kelimesi var. Hadi diyelim Kürtçe eğitim vereceğiz, 600 kelimeyle ancak çoban eğitilir." Herşeyi herkesten iyi biliyor ya, tabii ki Kürtçe'yi de (başta Kürtler olmak üzere) herkesten iyi bilen yine o!

Dalan'ın Kürtçe hakkındaki sözlerini okuyunca, benzer her durumda olduğu gibi, Abdülmelik Fırat'ın bu dile ilişkin yıllardır yaptığı açıklamaları hatırladım. Abdülmelik Bey, Kürtçe'nin bazılarının ileri sürdüğü gibi kelime haznesi dar bir dil olmadığını ve Kürtçe'nin bir dil değil de bir "ağız" olduğu iddiasının "bilimden nasip almayan, politik ve marazi rahatsızlık içinde olanların iddiası"ndan ibaret olduğunu, yıllardır anlatmaya çalışmıyor mu? Yani şimdi, Kürtçe'nin ne olduğuna ilişkin olarak Abdülmelik Bey'e mi kulak vereceğiz, yoksa her konuda ahkam kesen Dalan'a mı?

Dalan'ın Kürtçe hakkındaki sözlerini okuyunca, aklımdan şunlar da geçti: İyi ya! Madem ki Kürtçe topu topu 600 kelimeden ibarettir, o halde verin şu dile "seçmeli ders" hakkını da etrafında kıyamet kopan bu mesele de 60 günlük bir öğretim sonunda ortadan kalksın!


26 Şubat 2002
Salı
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED