|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Adam, okumaya yazmaya meraklı. Senelere dayanan birikimi, artık taşmaya başlayınca, oturmuş bir kitap yazmış. Cafcaflı bir isim de koymuş kitabına: "Ülkemizdeki Dandiri Dunduru ve Dünyadaki Hoptiri Lay Lomu" gibisinden. Görüştüğü birkaç yayınevi, kitabı basamayacağını söylemiş. O da yayınevlerini dolaşmaktan vazgeçerek, kendi imkanlarıyla çıkarmaya karar vermiş. Kağıtçıdan matbaaya, montajcıdan mücellide dolaşarak eserini bastırmış. Eşe dosta birkaç kitap imzalayıp verdikten sonra, kalan kitapları getirmiş eve yığmış. Karısının okuma yazması yok... Duvar boyunca, tavana kadar yığılan kitaplara bakıp, "Bizim herif çok akıllı" diyormuş, "bütün bu kitapların hepsini kendisi yazmış." Bu eski hikâye, kitap yazmanın zorluğuna işaret etmek içindi. Bunu belirtelim ki, alınan verilen olmasın. Gerçekten de kitap yazmak kolay değil. Hele yayımlatmak, onu hiç sormayın. Bu işlerle ilgisi olmayanlardan kimisi, kitap fiyatlarının yüksekliğinden şikayet ederken, laf arasında kitaba ödenen paranın hiç değilse yarısının yazara gittiğini söyleyiverdi geçenlerde. İşte orada hop dedik. Vatandaşın hesabına göre iki kitap yazdın mı dünyalığı doğrulttun. Nerde!.. Kitap fiyatının yarısını yazar, yarısını yayınevi alırsa; matbaa, mücellit, montaj, kâğıt, dağıtım, grafik ve son noktadaki satıcı yani kitapçı ne kazanacak? Bütün bunlar çıktıktan sonra, yazara yüzde on kalırsa, öp de başına koy. Evet, kısaca anlaşılması gereken husus şu ki kitap çıkarmak, yazmaktan zor. Fakat yazar olmak kolay. Bugünün şartlarındaysa çok daha kolay. Elinizin altında bir bilgisayar varsa, tuşlara dokunmayı biliyorsanız, oturup yazıyorsunuz. İster kâğıt çıkış alıp biriktirin, fotokopiyle çoğalt ve istediklerinize ulaştır; isterseniz hiç çıkış falan almadan, yazdıklarınızı önceden biriktirdiğiniz adreslere topluca elektronik posta ile gönderin. Devir, elektronik devri. Kitapsız yazar olmaktan kurtulmak için, yazdığınız kitabın matbaalarda kâğıt üstüne basılması şart mıdır?
Namuslu adam kimdir?
Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye adlı eserinde "namuslu adam"ın nasıl olacağını, Fredeeric Rauh'tan yaptığı alıntıyla anlatıyor. - Namuslu adam, elinin ve iradesinin uzanabildiği kadar geniş sahada harekete geçmeyi vazife bilir. Hareketsizliğin günah olduğuna inanır. - Namuslu adam hareketinin, kendine ve kendi varlığının dar çerçevesine kapanıp kalmayarak bütün âleme yayılacağına ve âlem nizamını değiştirebileceğine inanır. - Namuslu adam, çalışmayı çalışma olduğu için sever; eserinin hayatını bir ağaç gibi kendi yaşayarak meyvasını başkalarına bırakmaktan hoşlanır. - Namuslu adam, hareketinin gayesi üzerinde hesaplar yapmazdan önce düşünür, çalışır ve hareket eder. - Namuslu adam, hareketlerinin halde ve gelecekteki bütün mesuliyetlerini yüklenmekten zevk alır; insanca yaşayışın, daima doğru ağırlaşan mesuliyet yükü ile yaşayış olduğuna inanır. - Namuslu adam, kendi hareketlerinin feyzine inandığı için, ahlakın da bir gün mutlaka muzaffer olacağına inanır. - Namuslu adam, ferdi hayatını, bir ömürlük hareketler serisinin tecrübe devresi olarak kabul eder; 'çalıştım ve hayatımı iyi kullandım' diyen faziletli insan gibi dünyaya gözlerini yumar.
Bayram tebriği
Süleyman Gündüz'e gelen bir cep mesajı:
Çizgisiz karikatür "Yazısız" karikatür olur da, "çizgisiz" karikatür olmaz mı? Bence olur.
Doğruluk
sonsuzluğun güneşidir. Nasıl olsa doğar.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |