T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

S P O R

Futbolun başı ağrıyor

Düzeyli tartışmaları ilgiyle izliyorum. Öğreten, bilgilendiren program ve yazılardan zevk alıyorum. Ama bunlar satır aralarında kalıyor. Çünkü ağırlıklı tartışılan tek konu hakemler. Sonunda, kabak federasyonun başına patlayacak!.

Hafta boyunca düşündüm ve kendime göre bir neden buldum. İlacını da açıklayacağım. Ama, biraz acı ve pahalı... İşin içine ilaç girince söz konusu kuşkusuz bir hastalık. Önce teşhisi koymak lazım. Teşhis: Futbol fanatizmi. tedavisi için uzunca bir zamana da ihtiyaç var. Nasıl başladığını kısa bir örnekle açıklayayım.

Yıllar önce bir medya mensubu, filancı takımı tuttuğunu söyleyemezdi. Çünkü gazetecinin tarafsızı makbuldü. Toplumu yönlendiren yazı ailesinin sağduyulu ve dikkatli olması gerekiyordu. Haa, futboldan gazetelere transfer başladığında, eski futbolcuların ölçülü olmak kaydı ile yorumları ilgi ile okunur olmuştu. Sonra, günlerden bir çarşamba basın tribününe boynunda sarı-kırmızı kaşkolu ile Hıncal Uluç geldi. Yanılmıyorsam Galatasaray bir Avrupa takımı ile oynuyordu. Biraz yadırgandı ama, o gün tribündeki herkes taraftı. Galatasaray kazandı ve Türkiye'de bayram havası yaşandı. Sayın Uluç yazısını güzel bir üslupla süsleyip altını da çize çize Galatasaraylı olmaktan gurur duyduğunu anlattı. Daha sonra da bu alışkanlık diğer gazeteci arkadaşlarımıza da sıçradı. Ama iyi olmadı. Çünkü, her taraflı gazeteci kendi takımını överken, takımının uğradığı haksızlığı da yazmaya başladı. Bununla kalmadılar, karşı takım oyuncularını acımasızca eleştirmek, hakemleri bilgisizlik, yeteneksizlik hatta taraf tutmakla suçlamaya da başladılar.

Şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını...

Futbolu yatağa düşürdüler... Biri yazıyor, arkasında en azından 30 milyon taraftar alkışlıyor. Önünde de bir o kadar taraftar, o yazara idam sehpası kuruyor. Sonuçta herkes birbirine dost gibi görünüp düşman oluyor. Fenerli yazıyor, ya da konuşuyorsa, Galatasaraylı refleks olarak koruyor ve karşılık veriyor. Haklı ya da haksız olmak önemli değil.

İlacı yok değil. Ama uzun bir tedaviye ihtiyaç var. İlaç da oldukça pahalı. Bu düşünce uğruna gazete çıkarmışlar. İyi de satıyorlar. Bu düşünce uğruna programlar yapıyorlar. Reytingleri tavana vuruyor. Bunun karşılığı paradır. Hem de büyük para. Şimdi soruyorum "kim vazgeçer?.." Kimse. Çünkü sektör oluşturdular. Yüzlerce, binlerce insan ekmek yiyiyor. Gazeteci sıkıntısı başladığı için, sokaktan geçeni gazeteci yaptılar. Yetmedi, artistleri, mankenleri aldılar. Yakın akrabalar işin perde arkası.

Futbolun güzelliğinden o kadar uzaklaştılar ki, toplumu birer hırs küpü, sinir hastası haline getirdiler. Her maçta kılı kırk yardılar. Her pozisyonda kartın rengini tartıştılar. Yetmedi, en kolay hedef olan hakemlerin telefonlarını dinleyerek, hemen her maça "şike" kuşkusuyla baktılar. Organize suçlar DGM'nin izniyle telefon dinliyorsa... MHK seminerlerinde hakemlerini "Telefonlarınız dinleniyor, dikkat" diye uyarıyorsa... Bazı hakem dostları, yurt dışında maçlara bahis oynuyorsa... Paralı, kadınlı ya da hatırlı şikeler konuşuluyorsa, biz şimdi maçları hangi gözle izleyeceğiz?... İşte bu dedikodulardan sonra TSK hakemlerini çekme kararı aldı. Arkası gelir, siviller de çekilirse maçları kim yönetecek. Avrupa'dan hakem çağırma ayıbını kim üstlenecek.

S'İNANÇLI BEŞİKTAŞ

Golcülük görevini eksiksiz yapan ilhan Mansız'la, kaleci sendromunu ortadan kaldıran menajer adamın başarısını alkışlıyorum. Oyuncularına, yöneticilerine ve de en önemlisi taraftarına pozitiv enerji veriyor. Puan kaybettiği maçlardan sonra bile bunu yapıyor. Sinan'ı bunca çirkinliğin içinde, inancından ötürü kutluyor, alkışlıyorum.

DOĞRUCU LORANT

Denizli'yi yendikleri maçtan sonra yaptığı açıklamayı ilgiyle izledim. Dedi ki, "Attığımız 2. gol büyük şanstı. Bu futbolla beraberliğe bile sevinebilirdim." Bir gerçeği de vurgulamak isterim. "Aman dikkat et Lorant, bizde doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar diye bir söz vardır..."

LUCESCU DA MODAYA UYDU

Son açıklaması oldukça ilginçti. "G.Saray'ı kıskanıyorlar. Karşısında hırçın mücadele veriyorlar" Bize göre de haksız sayılmaz. Ama gerçekten sağlıklı bir analiz yapmak istiyorsa önce kendisine bir bakmalı.

NOT: Düşme hattında mücadele eden takımların futbolcuları ve teknik adamlarına Konficyüs'ün bir çift lafını hatırlatmak istiyorum.

1- Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.

2- Karanlığa söveceğine bir mum yak.



26 Şubat 2002
Salı
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED