|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Önce belirtmek isterim; bu sütunda fikren karşı da olsam, hiç kimseye haksızlık yapmayı doğru bulmam. Derviş'le ilgili değerlendirmelerim de bu çerçevede okunmalı. Yazımın başlığı Derviş'i bir "simge - sembol" olarak algıladığım sonucunu veriyor. Ben böyle algılıyorum ya da, bana göre başkaları ona böyle bir rol veriyorlar. Belki kendisi de bu "simge" özelliğinin farkındadır ama buna "Türkiye gerçeklerinin zaruri ürünü" gibi bakıyordur. Neyin simgesi Derviş? Türkiye'nin dışardan "Hasta Adam" gibi görünmesinin simgesi... Vazgeçilmezliği de oradan kaynaklanıyor, yeni yapılanmalarda merkez insan olma gereği de oraya bağlı. Evet, hiç şüphesiz başka ve rakip ve mevcudu çökerten bir oluşumun lider kadrosunda iken, hükümet içinde kalması, doğru değil. Ama bu onun tercihi de değil. Yani ortada Bahçeli'nin dediği gibi gerçekten "ahlaki" olmayan bir şey varsa, bu suçlama öncelikle Derviş'e değil, ona böyle garip bir misyonu yükleyenlere, yani Cumhurbaşkanı'na, derin çevrelere, Başbakan'a, Derviş'in misyonunu belirleyen dünya finans çevrelerine yöneltilmeli. Ve Derviş'i bugünkü hormonlanmış konumuna getiren statüye onay veren bizzat Bahçeli'nin kendisine... Derviş, bir rolü, diyelim Türkiye'nin borç döndürme işini koordine eden IMF politikalarının icracısı rolünü iyi oynayacağına inanıldığı için seçilmiş bir aktör. Bu işi iyi yaptığına inanılıyor olmalı ki, dışardan Türkiye siyaseti için çok garip de gelse, onun her türlü konumunun meşru görülmesi yönünde baskı yapılıyor. IMF politikalarının başarısı için Derviş ismi "olmazsa olmaz bir gereklilik" haline dönüştürülüyor. Üstelik bunu mevcut siyasi kadroların ve halkın içine sindirmesi isteniyor. (Bu, bugüne kadar kimi silik itirazlara rağmen Bahçeli'nin de zımni onayıyla olmadı mı?) Bir anlamda şu söyleniyor: "Türkiye gibi ülkeler, bu tarz düzenlemeleri içine sindirmek zorundadırlar." "Türkiye gibi.." ifadesinin uluslararası basına "Hasta Adam" biçiminde tercüme edildiğini de biliyoruz. Hatta iş burada da kalmıyor, Türkiye'nin geleceğinin dizaynında Derviş ismine anahtar rol veriliyor. Cem - Derviş - Özkan Üçlüsü, Derviş'in IMF politikaları ile başlayan ve asla ABD'nin bölgesel ve global politikalarından bağımsız olmayan misyonuna denk bir siyasal yapılanmanın pratiğe doğru atılmış adımı olarak algılanıyor. "Amerika Irak'ı vuracak, o zaman Türkiye'de bu vuruşla başlayacak gelişmelere uyum sağlayacak bir siyasal iktidar olmalı... 30 milyar dolara Türkiye'yi satın aldık... Türkiye'nin en iyi ihraç malı ordusu değil mi?" yollu ABD kaynaklı yorumları hatırlayalım. Tarih 6 Ocak 1856. İngiltere Büyükelçisi Lord Stattford de Redcliffe, Sadrazam Fuat Paşa'ya şöyle der: "Siz dininizi, halifeyi filan bir yana bırakın, saçma bunlar. Bir ülke başka ülkelere muhtaçsa, onun uğruna kan dökmekten çekinmiyorsak, bu bize Hristiyan dünyası ve Avrupa adına bazı şeyleri istemek hakkını verir." Buna Fuat Paşa'nın cevabı da şöyle olur: "Türkiye'nin ölmesini istiyorsanız evet." Osmanlı Devleti'nin "Hasta Adam" olarak görüldüğü ve Rus - İngiliz - Fransızlar arasında mirasın paylaşılma görüşmelerinin yapıldığı yıllardır. Şimdi de Türkiye'ye, sözgelimi bir ABD Hazine Bakanı Paul O'Neill çıkıp, "Siz bağımsızlığı, ülke onurunu vs. bir yana bırakın... bir ülke başka ülkeye muhtaçsa, biz vatandaşlarımızdan topladığımız vergileri size kredi olarak veriyorsak..." diyecektir hiç kuşkusuz. Hasta Adam'dan Hasta Adam'a... Ne değişti 150 yıldır? Hatta belki 1850'lerde Osmanlı'nın hâlâ bir dünya devleti olduğunu, bir Osmanlı Padişahı'nın (Sultan Abdulaziz) Paris'te, büyük şaşaalarla karşılandığını düşünürsek aradaki 150 yıl içinde çok daha derin bir erozyon yaşadığımız hükmüne varabiliriz. Fuat Paşa'dan, Mustafa Reşit Paşa'dan, Mithat Paşa'dan Derviş'e uzanan çizgi... Dış konjonktürün seçtiği simge adamlar serisi... Türkiye'nin zaaflı yıllarının siyasal yansımaları... Belki mecburiyetlerin ürünü... Ama her halükarda taşınması zor bir simgesel nitelik... Ben, ülkenin içine düştüğü zaaf ortamının ürünü olan bu simgesel hüviyetin tek başına kişi için zaaf teşkil etmediğini, bunun bir yerde ülke adına üstlenilecek bir zorunluluk gibi algılanmasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Ancak aynı simgesel hüviyetin bir meziyet haline dönüştürülmesinin, buradan bir siyasi rant üretilmesinin, dış bağlantıları, bir siyasi maharet halinde sunmanın yanlışlığı da o kadar açıktır, nettir. Derviş'in bu nitelikteki bir "simge" hüviyetinin gerçekten zor üstlenilecek bir mahiyet taşıdığını belirtmek lâzım. Hatta Derviş, konumunun kendisini ne kadar zorladığını anlatsa, bence halk nezdinde daha güven verici bir görüntü sergileyecektir. Ama "Beni IMF, Dünya Bankası ve Amerika destekliyor. Türkiye'ye açılan kredi benim sayemdedir. Ben olmazsam krediler şıp diye kesilir. Bakın her hareketim borsayı, dövizi, faizi indirip çıkartıyor" tarzındaki bir söylemin, onur verici bir nitelik taşımadığını da vurgulamamız gerekiyor. Bunu Derviş söylemiyor, ancak siyaset dizaynında ona belirleyici misyon yükleyenler, böyle bir imajı halka pazarlamak istiyorlar. Bu öylesine açık bir pazarlama ki, Derviş'in suskunluğu, bunu kabullendiği anlamına da gelebiliyor. Onun için, "IMF'nin işgüderi" görünümünden kurtulmak için bizzat Derviş'in de çaba sarfetmesi zorunluluk haline gelmiştir. Bu, Türkiye siyasetinin sağlığı için de önemlidir, Derviş'in siyasetteki müstakbel misyonu için de... Değilse vesayet altında bir siyaset ve uluslararası vasilerin Türkiye mümessili gibi bir simgesel kişilik görüntüsünün altını çizmek gerekecektir. Derviş, şu anda, öncelikle, üzerine yapışan bir simge ile mücadele etmek zorundadır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |