|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
MHP lideri Devlet Bahçeli henüz kararı alınmamış seçimin kampanyasını başlattı. Dünkü basın toplantısında son gelişmelerin kapıya dayadığı âcil konuların çözümlerine dair en ufak bir ışık sunmadı Bahçeli; buna karşılık, seçim kampanyalarının 'AB ekseni' üzerine oturacağını lâfını eğip bükmeden ifade etti. MHP liderinin bu çıkışının yine de bir yararı olacak: Seçim biraz daha yakın artık... Her ülkenin AB'ye girişi sancılı bir süreç sonucu gerçekleşti. Turgut Özal'ın, 14 Nisan 1987 tarihinde tam üyeliğe başvurduğunda sarf ettiği, "Uzun ince bir yol" tespitini unutmayalım. AB'ye, AB ayak sürüdüğü veya AB arzulu olsa bile dâvet edilen ülkenin halkı istemediği için girilmeyebilir; Avrupa'da bulunup da AB üyesi olmayan ülkeler var. Hazin olan, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin siyasi partiler tarafından 'çerez' yapılabilmesidir. Türkiye'de AB lehinde geniş bir mutabakat bulunuyor. AB yanlısı kitleler yapısal değişikliklerde bazı partiler kadar tutucu görünmüyor. MHP'nin artık iyice belirginleşen idam cezası, anadille eğitim ve yayın konularındaki itirazları kamuoyunun büyük bir bölümünden tasvip görmüyor. Neredeyse 20 yıldır uygulanmayan idam cezasının yasalardan çıkarılmasını, zaten olmayan 'anadil yasağı'nı bütünüyle geride bırakacak düzenlemelere kapı açılmasını dert edinen yok. 'AB karşıtı' bir kampanyanın seçimde fazla bir kıymet-i harbiyesi olmayacaktır. Devlet Bahçeli'nin çıkışı seçimi yakınlaştırmış oldu; seçim, MHP'nin istediği tarihten de önce yapılmak zorunda. MHP'nin belirlediği '3 Kasım', AB'yi kampanya malzemesi olarak kullanmaya elverişli bir tarih; Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunlar göz önünde tutularak belirlenmiş bir tarih değil o. Sırf ekonomik mülâhazalarla bile seçimi 'mümkün olan en erken' tarihe çekmenin yolları aranmalıdır. Türkiye'de siyaseti yakından izleyen yerli-yabancı herkes seçimin erkene alınması konusunda birleşiyor. 'Geç bir erken seçim' isteyen MHP ile seçimi hiç düşünmeyen DSP istisna teşkil ediyorlar. Şu sıralarda varlığının yarısını kaybetmiş DSP'nin tavrı anlaşılabiliyor... Ülke çıkarlarını kendi çıkarları önüne koyması gerektiğini anlayacak MHP'nin bir tavır değişikliğine gitmesi beklenebilir... Ülkenin çıkarları, içinden geçtiğimiz şu muhataralı dönemde, partilerin çıkarlarından önce gelmelidir. Böyle görmeye başladığımızda, ekonomisi kanayan, önüne çıkan fırsatları değerlendiremez hale düşen, sosyal dokusu yaralı bir ülkenin bugünkünden daha sağlam bir hükümete ihtiyacı olduğu da kolayca anlaşılacaktır. Bütün partiler, partizanlığı bir kenara bırakıp ülke çıkarlarına en uygun hareket tarzını benimsemelidir. Bunun ilk adımı, kimsenin kimseyi töhmet altında bırakmadığı bir arayış zemininde seçim için 'mümkün olduğu kadar en erken' tarihi tespitle atılabilir... MHP liderinin, "3 Kasım tarihine itiraz edenlerin kendilerine özgü sebepleri var" itirazının önemi yok. Aynı mantıkla bakarsak, MHP'nin '3 Kasım' tarihi üzerinde ısrarının da, itiraz edenlerin 'kendine özgü sebepleri' ile irtibatlı olduğu anlaşılır. İtiraz edenlerin gerekçesiyle karşılaştırıldığında, MHP'nin gerekçesi, pek 'demokratik' durmuyor... Seçim sath-ı mâiline girildi; şimdi bunun gereklerini yerine getirmenin zamanı. İlk gerek, kiremitleri teker teker eksilen hükümetin çatısının yeniden inşasıdır; bunun için de başbakan istifasını vererek yeni bir hükümet oluşmasını sağlamalıdır. Yeni hükümet ülkeyi 'en kısa zamanda' seçime götürecek tarzda oluşmalıdır. Bununla paralel olarak, tatildeki Meclis gelecek hafta içerisinde âcil gündemle toplanarak seçim kararını almalı, siyasi partiler ve seçim yasalarında beklenen değişiklikleri gerçekleştirdikten sonra da dağılmalıdır. AB ile uyum yasalarını çıkartma görevi seçimle oluşacak yeni Meclis'e bırakılmalıdır. Devlet Bahçeli ve MHP sınavda.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |