T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
AB ve gayrisamimiyet

İsmail Cem'li oluşumun Avrupa Birliği eksenli olarak ortaya çıktığı iddia ediliyor. "Avrupa Birliği karşıtı % 30'luk bölüm, seçimlerde MHP'nin müşterisi (seçmeni) olacak" denilerek, diğer bütün partiler "AB koalisyonuna" davet ediliyor.

Daveti yapan Kartel; Aydın Doğan. Frankfurt zirvesinin meyvalarını toplama gayretinde. Matbaa açılışına gelen üç lider (Tansu Çiller, Tayyip Erdoğan, Mesut Yılmaz) ve İsmail Cem ile, böyle bir hükûmetin temelinin atıldığını yazıp çizenler bile var.

Elbette Frankfurt zirvesinde resmen Ecevit Hükûmeti nasıl yıkılır görüşülmedi ama, AB lehtarı tavırlar netleştirildi. Meselâ Tansul Çiller, Frankfurt'tan "AB'ye koşulsuz destek" vaadiyle ayrıldı.

Hürriyet'e yansıyanlar

Yapılan hesaplar inceden inceye Hürriyet'in sütunlarına da yansıyor. Meselâ birden bire Ertuğrul Özkök'ün, Tayyip Erdoğan hakkında olumlu görüşlere sahip olduğunu keşfediveriyorsunuz: "Tayyip Erdoğan'ın AK Partisi'nde çok olumlu gelişmeler var. Erdoğan, geçmişte Necmettin Erbakan'ın yaptığı hataları asla tekrarlamayacağını gösteren somut adımlar atıyor. Daha şu andan itibaren, Türkiye'nin en ciddi ve yapıcı alternatiflerinden biri olmaya adaydır." (11 Temmuz 2002-Hürriyet-Ertuğrul Özkök)

Amaca varmak için her yol serbest!!!

Peki amaç ne? Onu da aynı gün Cüneyt Ülsever Hürriyet'te yazıyor:

"İvedi hedefi AB'ye uyum yasaları olan bir hükûmet kurulmalı. 12 Aralık 2002'deki Kopenhag toplantısından önce seçim yapılamaz. En doğru seçim tarihi Nisan 2003'tür. Hükûmeti Mesut Yılmaz kurmalıdır. Bu ülkeyi 12 Aralık Kopenhag toplantısına taşıyacak en tecrübeli lider Mesut Yılmaz'dır. Yeni hükûmette İsmail Cem ve Kemal Derviş, şu andaki görevlerini aynen sürdürmelidir. Yeni hükûmetin AB'den sorumlu bakan yardımcısı olarak Tansu Çiller katılabilir. AK Parti katiyen yeni hükûmete girmemeli, ancak tüm desteğini vermeli. Yeni hükûmet de, Recep Tayyip Erdoğan ve Necmettin Erbakan'ın önündeki her türlü hak mahrumiyetini kaldırmalıdır." (11 Temmuz 2002- Hürriyet-Cüneyt Ülsever)

Medyanın kerameti

Frankfurt zirvesi hakkında Pazar Hürriyet'te Koç'un kızı Sevgi Gönül'ün ufak bir "dokundurması" var. Temas edemeden geçemeyeceğim.

"Doğan Medya Grubu, Frankfurt Matbaası'na 25 milyon Euro yatırmıştı. Misafirler arasında, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, Anap Genel Başkanı Mesut Yılmaz ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan hazır bulundular. Buna mukabil, Kocaeli'ndeki Ford Otosan fabrikasında 815 milyon Euro, kuzu kuzu yatmaktaydı, ilk ihracatı 410 milyon Euro idi. İlk ihracat dolayısıyla yapılan toplantıya 9'uncu Cumhurbaşkanı Demirel, Yılmaz'a vekâleten Yılmaz Karakoyunlu vs. katıldı. Allah'tan konuşmacılardan Türk Metal İş Sendikası Başkanı, hükûmeti sert bir şekilde eleştirdi, DSP'li milletvekilleri haykırarak cevap verdi de, bu yatırım merasimi medyada biraz görüntü aldı... Ben şahsen yazı yazdığım gazetenin sahibine şapkamı çıkarmak isterim. Aydın Beyciğim doğru yatırım yapmışsınız."

Medyanın gücü, yatırımın gücünü aşıyor ve ister istemez "Frankfurt zirvesi" siyasi dedikodulara kaynak oluşturuyor.

"Önce hükûmet"

Şimdi gelelim, İsmail Cem'in veyahut Mesut Yılmaz'ın Avrupa Birliği önceliğinde samimi olup olmadıklarına.

Önce sondan başlayalım:

1 Temmuz 2002 tarihli hükûmet zirvesinde üç lider birlikte, hükûmetin ve istikrarın AB'den daha önemli olduğunu açıklamamış mıydı: "AB konusunda yürütülecek çalışmaların hükûmetin geleceğini olumsuz etkilemesine kesinlikle izin verilmeyecektir." (2 Temmuz 2002- Bütün gazeteler)

Peki ya İsmail Cem'in Kafe Siyaset'te söyledikleri! Bu söyleşi Radikal'ın sütunlarına şöyle yansıdı:

"Cem, 'Önce hükûmet' dedi. AB için hükûmetin bozulmasını istemeyen Dışişleri Bakanı İsmail Cem 'Reformları, yeni bir seçim sonrasında oluşacak hükûmetin çıkaracağını' söyledi."

Kendisi ile konuşan Murat Yetkin'in tesbiti de şu şekilde: "Dışişleri Bakanı Cem, AB reformları nedeniyle hükûmeti bozmanın gereksizliği noktasına gelmiş bulunuyor. Türkiye'nin ekonomik programı kritik bir noktada; bu aşamada bir de hükûmet sorunu ortaya çıkarsa tehlikelidir ve faturası ağır olur" şeklinde konuşuyor. (24 Haziran 2002 - Radikal- Murat Yetkin)

*   *   *

Peki nasıl oldu da 15-20 gün içinde hem Mesut Yılmaz, hem İsmail Cem tavır değiştirdi: "Önce hükûmet! Ekonomik programın yürümesi için siyasi istikrar lâzım. AB reformları bekleyebilir" noktasından, "Hükûmet yıkılsın, AB reformlarını odaklayan bir yenisi kurulsun" çizgisine geldiler?

Hem de, İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan, ekonomiyi düzeltsin diye yurt dışından davet edilen bir teknisyeni (Kemal Derviş'i) baskı yapmak suretiyle Yeni Oluşum'un içine bir an önce çekmeye çabalıyorlar. Hani ekonomi ve istikrar ön plandaydı?

Öncelikler, siyasi ihtirasla yoğrulunca alt üst oldu. Bir yandan transferlerle hükûmeti yıkmaya uğraşırken, bir yandan da, bu amacı bir an önce gerçekleştirmek için, ekonominin en kritik ve hassas bir döneminde, Derviş bakanlıktan koparılıyor.

Unutulan gerçekler

Irak operasyonu için destek turuna çıkan ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, acaba neden, Mustafa Koç'un evinde, resmi temaslardan önce Kemal Derviş ile görüştü?

Bu soruyu da ufak bir parantez olarak kısaca sorup, gene AB hususundaki samimiyet tartışmasına dönmek isterim.

Tarih 10 Aralık 1999. Helsinki Nihai Senedi'nin imzalanacağı günden bir gün önce, belge taslağı Türkiye'ye ulaştırıldı. Ve Ecevit, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, AB'den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik, Kıbrıs'tan sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel ile bazı bürokratların katılımıyla bir zirve topladı. O toplantıda, Helsinki Nihai Senedi'nde Kıbrıs'a ve Ege'ye atıfta bulunulması, İsmail Cem tarafından kabul edilemez bir teklif olarak değerlendirildi. Cem, Ecevit'in de bu konudaki hassasiyetini bildiği için, onun da hoşuna gidecek bir şekilde "adaylıktan bu durumda vazgeçelim" dedi.

O sırada söz alan İrtemçelik, Kıbrıs ve Ege konusunun kriterler arasına konulmadığını, sadece diyalog kapısının açık tutulmasının hedeflendiğini belirterek, AB ile ilişkilerin koparılmasını doğru bulmadığını söyledi: "Sayın Başbakanım, ben de milletvekili olmadan öncesine kadar bu kadroların içinde yer alan bir diplomattım. Ben aynı görüşte değilim. Bu metin dikkatli okunduğunda, Türkiye'ye önerilen hiçbir özel şartın olmadığı görülür. Bu metin Lüksemburg'dan Avrupa'nın geriye dönüşüdür. Türkiye hassas olduğu konularda rencide edilmemiştir. İncitici ibareler kullanılmamıştır. Diğer aday ülkelerle aynı şartlarda üyeliğin olacağı vurgulanmıştır. Bu öneri Türkiye'nin lehinedir, yanıtımız kesinlikle evet olmalıdır." (10 Ocak 2000 - Hürriyet- 26 saatin hikâyesi)

İşte İrtemçelik'in ısrarıyla ancak, ilişkiler ani bir biçimde koparılmamış ve Finlandiya Başbakanı, AB Dönem Başkanı Paavo Lipponen'den Kıbrıs'ın kesinlikle bir şart, bir kriter olmadığı, sadece siyasi diyalogun bir unsuru olduğuna dair mektup alınmıştır. Bu teminat, en üst düzeyde iki komisyon üyesi Solana ve Verheugen tarafından tekrarlanmıştır.

Ecevit'in başkanlık ettiği zirvede, İsmail Cem ile tartışan İrtemçelik'in dediği kabul görmüş, AB ile ilişkiler koparılmak yerine, AB Dönem Başkanı ve Komisyon üyelerinin belgenin anlamına açıklık getirmesi sağlanmıştır.

Katılım Ortaklığı ve Ulusal Program

Bir başka tartışma konusu, Katılım Ortaklığı Belgesi ile Ulusal Program arasındaki uyumsuzluktur.

Katılım Ortaklığı Belgesi, üye olmak isteyen bütün ülkelerden talep edilen kriterlerin aynısını kapsıyor. Ulusal Program'ın esas itibariyle, Katılım Ortaklığı Belgesi ile bire bir örtüşmesi gerekiyor. AB'nin, hazırladığı bu belge müzakere edilecek değil, uyulması gereken bir belgedir. Oysa İsmail Cem, 5 Aralık 2000 tarihli genel görüşmede bu gerçeği milletvekillerinden gizlemiş ve "Biz Katılım Ortaklığı Belgesi'nde ifade edilen AB'nin düşüncelerini dikkate alırız; ancak bunlar bizim taahhüdümüz değildir" diyebilmiştir.

İşte bu yüzden, "Hükûmet içindeki uyum ön planda tutulduğu için", Ulusal Program, Katılım Ortaklığı Belgesi'nin çok gerisinde kalmıştır. Ulusal Program'da, idam orta vadeli bir sorun olarak yer alıyor, Kürtçe yayın ve eğitimde ise bir taahhüde girişilmiyor.

Şimdi, haklı olarak MHP, Ulusal Program'a dikkat çekiyor. Zira, Ulusal Program, MHP'nin istekleri doğrultusunda hazırlanan bir program.

Halbuki Kopenhag kriterleri veyahut Katılım Ortaklığı Belgesi tek taraflı bir mecburiyet. Bütün üye ülkelerin yerine getirmesi gereken bir mükellefiyet.

*   *   *

Halkın AB'yi ve şartlarını iyi bilmemesinden kaynaklanan bir kafa karışıklığı ile, İsmail Cem - Mesut Yılmaz ikilisi AB'nin öncüleri gibi gösteriliyor.

  • Oysa 10 Aralık 1999'da, Türkiye'yi aday ülke ilan eden Helsinki belgesine -Kıbrıs dolayısıyla- karşı çıkan İsmail Cem'di.

  • 5 Aralık 2000'de Meclis'te yaptığı konuşmada, "Katılım Ortaklığı Belgesi, bizim taahhüdümüz değil, biz Ulusal Program hazırlayacağız" diye milletvekillerini yanlış bilgilendiren de oydu. Ulusal Program'ın, Katılım Ortaklığı Belgesiyle örtüşmemesine ne Yılmaz, ne Cem, hiçbiri ses çıkarmadı.

  • Daha 15-20 gün önce "Önce hükûmet ve istikrar, reformlar sonraya da sarkabilir" demedi mi Cem ve Yılmaz ikilisi? (24 Haziran 2002-Radikal-Murat Yetkin- 2 Temmuz 2002- Zirvenin bütün gazetelere yankısı)

    Avrupa Birliği, siyasi ihtirasların üzerini örtmek için kullanılıyor. İsmail Cem de, Mesut Yılmaz da bu konuda samimi değil.


  • 16 Temmuz 2002
    Salı
     
    NAZLI ILICAK


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED