T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Neresi neresi ?

"Neremi neremi?" şarkısının sözleri mi değişti birdenbire bilmem, şimdilerde herkes "Neresi neresi?" şarkısını söylüyor. Birinci şarkının konu mankeni Banu Alkan'dı, şimdikinin DSP-zedeler ve Derviş...Yarın "DSP'den çevrilme Yeni Oluşum"un mitinglerinde muzip vatandaşlar, binlerce adet "Neresi neresi?" pankartları taşırlarsa, meydana açılan caddelerde bangır bangır "Neresi neresi?" şarkıları söyletirlerse şaşmamak lazım.

"DSP'den çevrilme" ifadesi laf olsun diye söylenmiş değil. Vatandaşın durduğu yerden bakıldığında bir ceketin tersyüz edilmesi gibi görülüyor "yeni!" hareket. "Neresi neresi?" sorusu da o yüzden anlamlı. Şu sıralar halk arasında ve oradan menkul olarak medyada en çok tüketilen soru şu: "Bunların neresi yeni?" Bu soru, Yeni Oluşumcular'ın tahmin ettiğinden daha fazla tutmuş durumda.

Başbakan Yardımcısı ve Ecevit'in lazım-ı gayrı mufarikı (olmazsa olmazı) bir kişi, yani Hüsamettin Özkan "Yeni Oluşum"un başını çekmiş. Bu adamın mevcut hükümette kıymet-i harbiyesi hiç yoksa, diğer ifadeyle bir avara kasnaktan ibaretse, neden bunca zaman başbakan yardımcısı olarak kaldı, bir avara kasnağın yeni oluşumda kıymet-i harbiyesi ne olur, yok eğer hakikaten başbakan yardımcılığı yaptıysa, neden bu hükümetin günahlarından sorumlu değildir de, şimdi bir "Yeni Oluşum mimarı" gibi rol üstleniyor?

Alın "Yeni Oluşum"un lider adayı Cem'i, alın diğer bakanları, ve dün mevcut hükümetin en anlamsız, hatta en şaibeli tasarılarına kurşun asker gibi oy kaldıran ama şimdi "Yeni Oluşum"cu olan milletvekillerini.... Bunlar içinde mevcut hükümetin herhangi bir kararına aleyhte el kaldıran veya önlemeye çalışan herhangi bir isim var mı? Parlamentonun en sadık kadrosu DSP grubu değil miydi? "Nereleri yeni?" Elbet doğru, can alıcı ve "Yeni Oluşumcu"ları meydan meydan, tam da çıkış noktalarından vuracak bir soru. Vatandaş soracak: "Sayın Cem, Papandreu ile sirtaki oynamanın ötesinde "yeni" olarak ne yapacaksınız? Dış politikada Türkiye'ye, bugüne kadar olmayan artı şunu kazandırdım, yarın da şunu gerçekleştireceğiz, deyin!"

Vatandaş'ın Cem'in ismi söz konusu olduğunda başka soruların cevaplanmasını isteyeceğini de düşünmek gerekiyor. Ne kadar tartışmalı bulursak bulalım, Cem'in aidiyet ilişkilerine dair iddialar, siyaset kulvarında tedavül edecektir. Cem'in "dua bekliyorum, Allah utandırmasın, başörtülülerle sorunum yok" tarzındaki seçilmiş ifadeleri aidiyet ilişkilerini hangi ölçüde nötralize eder bilmek zor. "Sabataist" iddialarından söz ediyorum. Bu iddialar, bizzat "Musevi kökenli" olduğunu ifade eden kişiler tarafından (Ilgaz Zorlu gibi) seslendirilmektedir. Ve Zorlu'nun "Sabataizm" konusundaki iddiaları, hatta suçlamaları yeterince netleşmiş değildir.

Bu hareketin "yeni"si olsa olsa Derviş olurdu, denebilir, ama o da bugün değil, Türkiye'ye ilk geldiği zaman... Çünkü bugün Derviş de "yeni" değil. Onun da röntgeni çıkmış, ne yapıp edeceği görülmüş bulunuyor. 204 milyar dolar borçlu, ekonomisi ekside, büyüme ümidi hâlâ Kafdağı'nın ardında, gelecek hükümetlere bugün IMF'den alınan dağ gibi borç taksitlerini bırakan bir şanlı aktör! Toplumsal bedeli, yüzbinlerce işsiz, yüzde 60'ı açlık sınırının altında bir toplum... Arjantin'den daha iyi görünmesi için verilen kredilerin bedeli olarak, bölgede Amerikan politikalarına birebir uyumu kaçınılmaz hale getirilmiş bir ülke... Kilit noktada hep Derviş... Hükümet içindeki konumunu neredeyse uluslararası tahkimin garantilediği Derviş... Neresi yeni? Ya da yeni ne getirecek? Daha çok IMF, daha az bağımsızlık, daha çok IMF daha çok işsizlik, daha çok IMF daha çok küçülme... Bir TÜSİAD'ın gördüğü Derviş var, bir de vatandaşın Derviş'i... Aynı değil ikisi... Derviş–IMF politikalarının ürünü olarak işini kaybetmiş insan için "yeni" bir Derviş'ten söz etmek mümkün mü? Derviş diyecek ki kürsüye çıkıp: "Ben olmazsam işiniz zor, diyecek. IMF para vermez Türkiye'ye... Bakın hükümet içinde bile zoraki bir unsur olarak duruyorum. Benim konumumda bir şey gördünüz, rastladınız mı dünyada? Ama işte böyle... Yerseniz!" Vatandaş da "Seni biliyoruz" diye cevap verecek gayet mütevazı bir şekilde... "Sen uluslararası iradenin en mutemet adamısın! Ne yapalım ki böyle bir duruma düştük! Sana baktıkça ezilmişliğimizi, IMF kadrolarının müfettişliğini, Amerika'nın dayatmalarını anlıyoruz." Hele bir de o sıralar, Irak halkının üzerine bombalar düşüyorsa... ve Biz, Amerika'nın yanında yer almak zorunda bırakılmışsak...

"Yeni Oluşum"u "Nereleri yeni?" sorusu vuracak, bu kesin. Ama daha başka sorunlar da var.

"Hüsamettin Özkan sorunu" dalga dalga büyüyor. Özkan, evet, bütün garabetine rağmen Ecevit'le anlamlı olmuştu. Çünkü sağlığı uzun süredir problemli olan, üstelik solda yalnızlaşmış Ecevit'in "sağ kolu"na oynamanın bir anlamı vardı. Ama şimdi ne anlamı var derin sükutu ile prim yapmış Özkan'ın... Cem, ister istemez sol kulvarı işaretledi. Ecevit de soldan gelmişti ama, Özkan'ın sadakati ile Ecevit'in yalnızlığı sol dışında bir ortamda buluşturmuştu ikiliyi... Şimdi CHP geçmişi ile hep solda bulunmuş olan Cem'le Özkan'ı ne buluşturacak? Bir de Özkan'la ilgili alttan alta işleyen ve bugüne kadar yeterince sorgulanmamış "şaibe" iddialarını hesaba katarsanız... Gerçekten sorunlu bir ilişki var ortada... Kısa süre sonra Özkan, bu hareket içinde duramaz hale gelirse şaşırmamak lazım. Kan uyuşmazlığı ve dışlama...

Bir de Metin Bostancıoğlu var "Yeni Oluşum" içinde... Acaba Bostancıoğlu'na ilişkin bir imaj araştırması yaptı mı Yeni Oluşum? Bence bir denenmeli? O zaman belki de Bostancıoğlu'dan arınmak için özel bir imaj-maker'a başvurmak zorunda kalacaklardır. Çünkü Bostancıoğlu belki de Anasol-M hükümetinin en sorunlu bakanlığının başında ve en sorunlu bakan olarak yer aldı. "Neresi yeni?" sorusu belki de en çok Bostancıoğlu'nun varlığı için sorulacaktır.

"Yeni Oluşum" henüz Araf'ta duruyor. Çok daha derin badirelerden gelen ve küllerinden doğmuş Baykal ve CHP'den şanslı değil. Sol bünyesinde oluşumu, başlıbaşına bir handikap niteliği taşıyor. Medya ilişkisi, toplumdaki medya allerjisinin kurbanı olmasıyla da sonuçlanabilir. DSP'den intikal parlamenter kadrosu, misyon adamlığını değil, gelecek seçimi garantileme peşindeki oportünist duyarlılığı temsil ediyor. Cem "un var, şeker var, yağ var..." diye başlıyordu söze... Kendisi de "usta" olarak helva yapacaktı... Belki de onu şöyle sormak lazım: "Bu unla, bu şekerle, bu yağla helva olur mu?" Unun, şekerin, yağın kalitesi sorgulanıyor çünkü...


22 Temmuz 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED