|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Reklam"sız bir dünyayı istemenin artık hiçbir anlamı yok... Artık evimize giren medyanın her türünde en geniş alanı reklamlar işgal ediyor. Tabii ki sadece medya değil, yerleşim yerlerinin her yanı da artık "reklamlar"la işgal edilmiş durumda. Yıllar öncesinde yerleşim yerlerine yaklaşırken karşımıza çıkan ve hepsinde ortak olan "Hoşgeldiniz" ibaresinin altında yer alan "Huzur Otel/3 Km" türünde mütevazı reklam panolarıyla başlayan bu girişimin artık el atmadığı alan kalmadı. Tamam, yazılı basın satıştan elde ettiğine ek olarak bu gelir olmadan yaşayamaz. Televizyon kanallarının işi daha zor; onların satıştan elde ettiği bir gelir de yok. Ama "Türkler" her işte olduğu gibi "reklamlar" faslında da ölçüyü hepten kaçırmış durumdalar... İçinde bulunduğumuz şu "kriz" ortamında "pazarlık marjı"nın reklam verenler lehine çok yükseldiği söyleniyor. Ama buna karşın, "reklamlar"ın süresi ve alanı giderek büyüyor. Belli ki, "pazarlık marjı"nın kaybettirdiklerini telafi etmek için yazılı basın ve televizyon kanalları daha çok reklam kabul ediyor. "Ekonomik" olarak iyi güzel de, biz okuyucu ve izleyicilerin günahı ne? Bırakın normal bir filmi, en fazla yarım saat ömrü olan "sitkom" denilen Amerikan durum komedilerini bile hilafsız 4 kez "mola" vermeden izleyebilmek artık mümkün değil. Örnek mi istiyorsunuz? Geçin CNBC-E kanalının karşısına ve izlemeye çalışın artık çoktan kabak tadı vermeye başlasa da yine göz attığımız "Evli ve Çocuklu" adlı diziyi. Jenerik sona erip dizinin kahramanları daha iki laf etmiyorlar ki, sıra geliyor "Reklamlar"a! Aslında bizim izleyicimiz -yine her alanda olduğu gibi- haddinden fazla sabırlı bir izleyici. "Normal" bir ülkenin "normal" izleyicisinin sadece "para" kokan bu saygısızlığa tahammül etmesi mümkün mü? Bu "normal" izleyicinin daha ilk günden vereceği tepki bellidir: "Dizini de 'reklamlar'ını da al ve bir daha gözüme görünme!" Fakat nerede bizde bu protesto... Yalan değil, "Türkler" gerçekten de "kuzu gibi" bir millet! "Reklamlar"la ilgili sorunlarımız televizyon ekranı karşısında geçirdiğimiz zamanın en az yarısının çalınmasıyla sınırlı değil. Reklamcıların bizi millet olarak hepten yoldan çıkarmaya, daha doğrusu sağduyumuzu sağlayan koordinatlarımızı hepten yıkmaya niyetli oldukları da gözleniyor. Hatırlayın; karşınıza gelen neredeyse ufak çaplı bir "dizi" uzunluğundaki bir su reklamı "İyilik onun özünde var" sloganıyla bitiyorsa ne düşünürsünüz? Tamam bu ülkede "su"yun başına "iyi" sıfatı alması doğru; ama bu doğruyu izleyicilere "İyilik onun özünde var" sloganıyla çağrıştırmak da nereden çıktı! Yolda bulunan bir cüzdanın sahibine verilmesi, yaşlı bir kadınının trafiğin yoğun olduğu bir caddede karşıdan karşıya geçirilmesi gibi "iyilik"lerden hemen sonra "Turkuaz Su" için uygun görülen "İyilik onun özünde var" formülü! Ya bir bankanın yine uzun uzun tanıtılan "World" kartı? O derece "münasebetsiz" bir reklam ki anlatılamaz... Önce Ankara, İstanbul, İzmir demeyip milyonlarca liralık alışveriş yapacaksınız, sonra harcadığınız milyonlar karşılığında elinize üç beş kuruşluk "Bonus" geçecek! Ve bunu izleyen müşteriler de bu hikayeye bayılıp 1000 verip 1 alma gibi bir alışveriş cazibesine kapılacaklar... Peki reklam dünyamızda da karşımıza çıkan bütün bu abuk sabukluklar nereden kaynaklanıyor? Nereden olacak, reklam dünyasının da ayrılmaz bir parçası olduğu "Türk kapitalizmi"nin abuk sabukluğundan... Tüketicileri daha çok "harcayarak" tasarrufta bulunmaya çağıran bir reklam dünyası başka nerede hayat bulabilir?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |