|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bazen Ecevit'in içine düştüğü o "dramatik" ve zavallı halini gördükçe içimden acımak geliyor. Adamcağız kaburgaları kırık olduğu için doğru dürüst yürüyemiyor, titreyen elleriyle tam bir yaşlı insan çaresizliğini sergiliyor. Hele konuşurken, yanlış kullandığı kelimeleri, tanımlamaları değiştirip tekrar tekrar söylemesi yok mu insanın içini acıtıyor doğrusu... Ancak bu "zavallı ihtiyar", zaman zaman o "Darülacezelik" haline bakmadan, tam bir diktatör gibi ortalığı yakıp yıkmayı düşünmüyor mu, işte o zaman onunla ilgili bütün insani duygularımı geri almak geliyor içimden. Biz, bir zamanlar şiirin "iyi bir akrabası" olduğuna inandığımız Ecevit'in amansız hastalığı konusunda son derece insani duyarlıklar içinde olmaya özen gösterirken, o "zavallı hali"ne bakmadan Türkiye'yi bir "açık hapishane"ye çevirmeye çalışıyor. Şeytan diyor ki, bu Ecevit hasta falan değil, millete yaptığı eziyetleri perdelemek için "hasta numarası" yapıyor. Yok canım daha neler, galiba ben de saçmalıyorum. Adam bal gibi hasta işte, hem de acınacak durumda. Ancak bütün çaresizliğine rağmen içindeki "Saddam"ı bir türlü öldüremiyor... "Ecevitler aile şirketi" battı ya, adamcağız bütün "sağduyusu"nu kaybetti. Rahşan ve kedileriyle başbaşa kalmanın öfkesini herkesten çıkarmaya kararlı gözüküyor. Bu yüzden, tıpkı 18 Nisan seçimleri sonrasında Merve Kavakçı için, "Bu kadına haddini bildirin" diyerek kükrediği günlerde olduğu gibi, şimdi de titreyerek çıktığı televizyonlarda bazı partilerin önünün kesilmesini istiyor. Şimdi lütfen şu haber cümlesini dikkatle okur musunuz: "Başbakan Bülent Ecevit, seçimde AK Parti'nin birinci çıkması ve HADEP'in barajı aşmasının 'rejim sorunu yaratabileceğini' ileri sürdü." Hoppala!.. Sizce bu Sayın Başbakan nasıl bir hasta? Daha doğrusu, bildiğimiz "kaburga kırıklığı" ve onkolojik hastalığı dışında zihinsel bir problemi de mi var? Çünkü ben Ecevit'in nasıl bir halet-i ruhiye içinde olduğunu tahlil etmekte gerçekten zorluk çekiyorum. Acaba, düşünsel anlamda memleketi "ateşe vererek", ekonomiyi yakıp yıkarak, fikri ayrımcılık yaparak hastalığına "yasaklarda şifa" arıyor olabilir mi? Eğer gerçekten böyleyse, bu hastalığın çaresi yok. Bugüne kadar, "yasak illeti"ne tutulan bir hastanın kurtulduğunu hiç görmedik çünkü... Örneğin, yasakçı mı, demokrat mı olacağına bir türlü karar veremeyen ve her seferinde demokratlığını "askeri irade"ye onaylatarak rahatlayan "sözde" sivil toplum kuruluşumuz TÜSİAD da aynen Ecevit gibi amansız bir "yasakçılık" illetinin pençesinde... Onlar da Ecevit gibi Avrupa Birliği'ni savunuyorlar, ama yine aynen Ecevit gibi Tayyip Erdoğan'ın önünü "antidemokratik" yollarla kesmeyi demokratlık zannediyorlar. Aslında zannetmiyorlar, "yasakçılık" illeti onları bu hallere düşürüyor. Gördüğünüz gibi, bu hastalık kimseyi iflah etmiyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |