T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Zamane sadrazamı...

"İkbal atının sırtından inmemeyi anlarım" diyordu Refik Halit Karay; Damat Ferit Paşa tarafından Posta-Telgraf Umum Müdürlüğü'ne atandığında, bir yandan kör olası hanede evlad-u iyal, bir yandan harici koşullar, "Nereden şu belalı işi başıma sardım" diye yakınacaktır.

Anadolu'da direniş hareketi başlamıştır; "Kuva-yı Milliye" birlikleri mevzi zaferler kazanmaktadır işgalci Yunan kuvvetlerine karşı.

Posta-Telgraf Umum Müdürü olarak Refik Halit, Ankara cenahının yazışmalarını engellemek, telgraf mesajlarına kota koymakla görevlendirilir...

Gönlü Ankara'dadır ama.

"Vazife gereği", bir süre daha, "tevdi edilen kötü adam rolünü" oynayacaktır.

İçinde bulunduğu çelişkili durumu, "ahretliğin dayak yediği kapıdan bir türlü çıkamaması, kocanın ihanetini gördüğü karısını bir türlü bırakamaması, kadının hiç sevmediği kocasından ayrılamaması"na benzetir.

Derken, asıl bombasını patlatır:

"Benim durumum biraz iradesizlik, biraz itiyad, biraz mahcubiyet..."

*   *   *

Refik Halit, amiyane deyimiyle, Damat Ferit'in "dolduruşuna" gelmenin bedelini ödedi.

Refet Paşa (Bele) kuvvetleri İstanbul'a girince İngiliz Büyükelçiliği'ne sığındı.

Oradan Beyrut'a kaçtı.

"Kaçak" ve "gönüllü menfa" bulunduğu sırada, Meclis kararıyla "150'likler" listesine dahil edildi.

1938 yılında, Mustafa Kemal Paşa tarafından affedilinceye kadar "Halep-Şam-Beyrut" üçgeninde, memleket özlemiyle, yarı aç yarı tok, süfli bir hayat yaşadı.

"Minelbab İlelmihrab" işbu sürgün yıllarını anlatmaktadır.

Yurda döndükten sonra kaleme aldığı ve ilk kez İletişim Yayınları'nca "kitap" haline getirilen "Bir Ömür Boyunca" ise ustanın mütareke anılarından oluşmaktadır.

Bulursanız, aman ha kaçırmayın.

Hem Türkçe'nin lezzeti, hem de ustanın "kişisel tarihi" ve deneyimleri hatırına...

*   *   *

Nedendir bilmem, Refik Halit'in "ikbal atının sırtından inmemeyi anlarım" diye başlayan ve bugüne kadar okuduğum en sahih Damat Ferit Paşa portresi olan satırlar, bana, iktidarını "etkili güçler"e borçlu olan bir başkasını, bir "yeni zamanlar sadrazamı"nı hatırlatıyor:

"İkbal atının sırtından inmemeyi anlarım. Hatta, son raddeye kadar durmamayı bile... Fakat ya o at sana alışkındır veyahut da geme güvenir, kamçının darbesinden emin olursan... Atta ünsiyet, bazuda kuvvet, elde metanet yoksa, insan o zaman cambazhanelerdeki sarsak palyaçolara döner..."

Sadrazam Ankara'da, arkasında halk desteği bulunmayan hükümetiyle, ülkeyi adım adım light faşizme sürüklüyor.

İkbal atının sırtında "son raddeye kadar" durmayı da beceremiyor.

Oysa ne atta ünsiyet, ne bazuda kuvvet, ne elde metanet kalmıştır...

Muhalefetin sivil siyaset arayışlarını çelmeleyen, geniş kitlelerin hak talebini "suç" olarak niteleyen bir sadrazam bu.

Üstelik sivil...


29 Temmuz 2002
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED