|
|
|
|
Meselâ Şampiyonlar Ligi ön elemesinde eşleşmiş olduğu Feyenoord'u yenebilir mi? Hani yarı-fanatik Fenerli olduğum için arkadaşlar soruyor; ben de doğrusu "kem-küm" edip soruyu geciştirmeye çalışıyorum. Bir futbol yazarı (uzmanı-yorumcusu) değilim; lakin şunu biliyorum: Bu kabil sorulara cevap vermek için (yani en azından isabetli bir tahminde bulunmak için) üzerine konuşacağınız takımın belli özelliklerinin (gücünün-güçsüzlüğünün) tecrübe ile sabit olması lazımdır. Bu yapılanmaya en güzel örnek Fatih Terim'in Galatasaray'ıdır. Yıllarca aynı sistem altında beraber oynayan futbolcular bir takım-ruhu oluşturmuş; kimin neyi ne kadar yapacağı hususunda bir ortak kanaat hasıl olmuştur [Gerçi o takım dağıldı, Fatih yeniden görev aldı, şimdi eski temel üzerine yeni bir bina inşa edecek; bakalım nasıl bir bina olacak, ayrı mesele]. Oysa Fenerbahçe tâ Mustafa Denizli zamanından beri ne değişmez onbirini, ne de sistemini bulmuş değildir. Sürekli bir arayışlar zinciri içindedir. Lorant dahi hâlâ bu arayışın peşindedir. Şimdi bazıları yıldızlara bakarak yön tayin edebilir. Oysa bu ilm-i nücumun (eski astroloji) işidir. Fenerbahçe her zaman bir yıldızlar (şöhretler) karması olmayı hedeflemiş; bu yoldan medya desteğini kazanmış, taraftarı sevindirmiş; lakin özlenen neticeleri alamamıştır. Şimdi baktığınız zaman, işte hakkında o kadar laf edilen, manşetlerden düşmeyen Ortega'nın yıl içinde nasıl bir grafik çizeceği meçhuldür. Hazırlık maçlarındaki performansı iyi değildir. [Buna mukabil Galatasara'ın Felipe'si çok göz dolduruyor]. Revivo, Rapaiç, Washington da birer yıldızdır. Fenerbahçe'nin zengin kadrosundan çok yetenekli, tecrübeli futbolcular vardır. Rüştü Rençber dünyanın en iyi kalecilerinden biridir. Ancak bunlar şeker-un-yağ gibi malzemelerdir; bunlardan helva yapmak Lorant'a düşüyor. Henüz hiçbir şey belli değildir. Fenerbahçe'nin Feyenoord'a karşı nasıl bir oyun çıkaracağı, nasıl bir netice alacağını kestirmek için kâhin olmak lazımdır. Yine de yan çizmeden şunu söyleyebiliriz: Fenerbahçe'nin dış görüntü açısından Avrupa Kupaları'na katılan takımlardan eksiği yoktur. Onlarla başa-baş mücadele edebilir. Üstelik bu defa arkasında Milli Takımımızın Dünya Kupası'nda kazandığı büyük başarının güveni ve rüzgârını da bulacaktır. Pascal Nouma nihayet imzayı attı, Beşiktaş taraftarının hasreti bitti. Bir gazetede Nouma'nın şunları söylediğini okudum: "Benim için psikopat deniliyor. Ancak Beşiktaş taraftarı daha psikopat. Onlara layık olmaya çalışacağım." Bu sözler yakışıksız sözlerdir. Mecaz anlamında kullanılsa da [yani burada psikopat aşırı sevgi mânasına geliyor] psikopatlık makbul bir yakıştırma değildir. Taraftarı olumsuz etkileyebilir. Nouma sevimli bir adam, espri yapmayı seviyor. Taraftarlar "Pascal bizi diskoya götür" diye tezahürat yapınca ellerini dudaklarına götürmüş "sus" işareti yapmış, "hayır disko" yok demiş, yine de taraftara bir cevap olsun diye "Pascal Pascal keyfine bak, çak o zaman çak, çak" diye tempo tutmuştur. Ahmet Dursun'un zamansız sakatlığı ardından Pascal'ın transferi Beşiktaş için büyük bir koz oldu. Pascal-İlhan ikilisinin iyi anlaşmaları halinde Beşiktaş forvetinde bir fırtına estirecekleri tahmin edilebilir. Ancak şurasını unutmayalım ki Beşiktaş da aynen Fener gibi ne bir sistem oturtmuş, ne de değişmez bir ilk onbir teşkil edebilmiştir. Ben Lucescu'nun bu gediği kapatmak konusunda Lorant'dan daha becerikli ve şanslı olduğunu düşünüyorum. Son olarak Beşiktaş yönetiminde olmayan Nevzat Demir'in Ümraniye Tesislerine büyük katkısını alkışlıyor, adının verilmesini istememek gibi tevazu timsali olmasını da unutmamak lazım geldiğini ilave ediyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |