|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mümin Sekman'ın yazdığı Türk Usulü Başarı adlı kitabın kapağına bakıyorum yaklaşık yarım saatten beri. Soldan sağa Fatih Terim, Turgut Özal, Orhan Pamuk, Mustafa Kemal Atatürk ve alt kısımda Sakıp Sabancı'nın fotoğrafları... Sayfaları karıştırıyorum... Sağına soluna bakıyorum... İlgimi çeken yerlerden birkaç satır okuyorum... Tamam, kitap iyi hazırlanmış, ama bir noksan var. Nedir? Bulmak kolay değil. Naim Süleymanoğlu mu, Şenol Güneş mi, Milli Takım mı, Kenan Evren mi, Reha Muhtar mı?.. Yok yok, asıl noksan Bülent Ecevit. Sözünü ettiğim kitaptan bir bölüm seçelim... Arabaşlık: "Türk usulü ilişkiler" Buyrun bakalım... Bir Amerikalı, zengin, mutlu ve seçkin bir insan ile karşılaşınca ona "Nasıl başardınız, bulunduğunuz yere nasıl geldiniz? Finansal kararlarınızı nasıl alırsınız, bana başarılı olmam için neler önerirsiniz?" gibi sorular sorar. Varlıklı, mutlu ve başarılı bir Türk ile karşılaşan bir diğer Türk ne sorar? "Nerelisin hemşehrim?" Aslında cevap sorunun içindedir. Türkiye'de bir kişi ile özel bağlar kurulmak istendiğinde ABD'den farklı olarak ilk önce hemşehricilik unsuru kullanılır. Amerikalı başarılı olmak için bilgiye ihtiyacı olduğuna inanmıştır. Bizim insanımız ise, ilişkilerin bilgiden daha önemli olduğunu bilmektedir. Hemşehrilik faktörü "elden tutma" nedenidir, politikada oy demektir. Ticarette ortaklık demektir. Evlenirken bile hemşehrilik tercih nedenidir. Bir kamu dairesinde iş bitirmenin yolu bir "tanıdık" bulmaktan, tanıdık bulmanın yolu ise, hemşehri çıkmaktan geçer. Eğer Meksika'nın bir köyüne bir Türk giderse ve yaptığı işten dolayı para kazanırsa; ilk önce kardeşlerini, ardından akrabalarını, sonra mahallesini o köye taşır. Bir apartmanın kapıcısı hangi şehirden ise, o apartmanın bundan sonra boşalan dairelerinin müstakbel müşterileri de, o şehirdendir.
ÇUVALCI ŞEYH
Vaktiyle, yaptığı çuvalları satarak geçimini sağlayan Ebul Abbas, bir gün adamın birine veresiye çuval satar. Sonra çuval sattığı adamın ismini unutur. Namaz kılmaya başladıklarında hep onu düşünür. Namazı bu düşünce ile bitirdikten sonra, talebesi olan çocuğa döner der ki: - Namazda hatırıma geldi, çuvalı sattığım adamın ismi neydi? Çocuk, "Hocam, siz namaz mı kılıyordunuz, yoksa çuval mı satıyordunuz?"deyince, bu söz ona çok tesir eder. Hemen bir çuval giyip, dünyevi hayatı terkeder, riyazetle meşgul olur. Ertuğrul Seyhan, "Büyük Mutasavvıf İsmail Hakkı Bursevi" adlı eserden naklettik. Böyledir... Bazen, bir çocuğun sözleri tokat gibi çarpar insanın suratına. Anlarsan, çuvalı giyer, yollara düşersin. Anlamazsan, niçin anlamadığını da, neyi anlamadığını da bilemezsin.
HAPI YUTMAK
Adını unuttuğum bir filmden aklımda kalan sözler: "Hapı yutmuş olmanın verdiği bir özgürlük duygusu... Durumun daha kötü olamayacağını biliyorsunuz..." Filmin adı "Sanki bizi anlatıyor" olmasın!
MİLLETİN GÖZÜ UFUKTA
"Baharı bekleyen kumrular gibi/Sen de beni bekle, sakın unutma..." Böyle bir şarkı vardı bir zamanlar. İtiraf etmeliyim ki kumruların baharı nasıl beklediğini -o şarkıya rağmen- farketmemişim. Yalnız, şu sıralar milletin seçimi "öylesine" beklediğini söyleyebilirim. Bülent Bey "Ufukta seçim göründü"; ve hemen ardından Devlet Bey de "Seçim tarihi 3 Kasım" dediğinden beri herkes ufka bakıyor.
BAŞBAKAN YOLDA
Bülent Bey'in İstanbul'da havaalanına doğru gidişini televizyonda gördüm de aklıma neler geldi...
YÜZ SENE OLMUŞ
Avrupa Birliği'ne girer miyiz, girmez miyiz tartışmaları hız kesmiş değil. Kimi karşı, kimi taraftar.
Yahu, Keriyır denen adam tamı tamına bundan yüz sene önce icat etmiş klima denen aleti; bizler hâlâ şıpır şıpır terliyoruz evin içinde!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |