T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"İç düşman" edebiyatı

Ecevit rejim bunalımı yaratacak şekilde, iki partiyi suçluyor: Hadep ve Ak Parti. Oysa üç yıllık başbakanlığı sonunda, arkasında bıraktığı ekonomik enkaza bir dönüp baksa, ülke açısından esas tehdidin kaynağında, kabiliyetsiz ve başarısız, hatta "düztaban" bir başbakanın bulunduğunu görür.

Fukaralaştık

Türkiye'ye egemen olduğu üç yılın ikisinde, ekonomi % 6 ve % 9 oranlarında daraldı. Böylece fert başına milli gelir 3 bin 255 dolardan (1998), 1999'da 2 bin 800 dolara, 2001'de de 2 bin 160 dolara düştü. Toplam Gayri Safi Milli Hasıla 205 milyar dolardan (1998), 1999'da 187 milyar dolara, 2001'de de 148 milyar dolara geriledi. Bu şekilde 1990 yılı seviyesine inmiş olduk. 1990'da milli gelir 150 milyar dolardı.

*   *   *

"Ecevit, Türkiye'nin refahına ve huzuruna yönelik en büyük tehdit" dersek, hiç de abartmış olmayız.

İşte Pazar günkü Radikal'in manşeti: "Açlığın başkenti Ankara"

"Fakir Fukara Fonu adıyla bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu verileri, 2002'nin ilk altı ayında, 70 bin kişinin, fondan yararlanmak için Ankara Valiliği'ne başvurduğunu ortaya çıkardı. SSK ve Bağkurlular bile yoksulluk yardımı alıyor. Resmi tesbitlerde şöyle ifadeler var: Krizden sonra erkekler evini terk etti. Kadın ve çocuklar açlığın pençesine düştü. Başkent'te, en az 350 bin kişinin, günlük yaşantılarını sürdürecek beslenme imkânları yok. Sonbahar gelip havalar soğuyunca, başvurular 100 bini geçebilir" (Radikal- 28 Temmuz 2002)

Gene gazetelere yansıyan bir başka haber: "Bir çuval bulgur uğruna ölüyordu... Gaziantep'te gıda yardımının yol açtığı izdiham ve telâş, 67 yaşındaki Şükriye Yaşar'ı ölümle burun buruna getirdi. Yaşar, sırtladığı 25 kilo bulgurla evine giderken trafik kazası geçirdi."

İşte Ecevit Türkiye'sinden sahneler.

Açlık, fukaralık, çaresizlik ve umutsuzluk! Gençler Türkiye'de istikbal görmediği için ülke dışına kaçıp gidiyor.

Ecevit'in tavrı

DSP Genel Başkanı, ilerleyen yaşına ve hastalığına rağmen koltuğu bırakmadı; bırakamıyor. Halâ seçimi engelleyebilmek için binbir entrika peşinde. Kaç gündür istifa söylentileri dolaşıyor siyasi kulislerde. Bu defa da Meclis'i felç ederek amacına ulaşma gayretinde.

Miletle bu kadar zıtlaşma olur mu?

Ecevit'in başbakan olabildiği bir sistemde, Tayyip Erdoğan'ı hazırlıksız bulanlara da şaşarım. Ecevit ile mukayese edildiğinde, hiç değilse Erdoğan'ın dinamizmi, çalışkanlığı, gayreti ve gençliği var.

Efendim AK Parti'nin değişip değişmediğini görmeliymişiz. Bu yüzden seçimlerin ertelenmesi lâzımmış...

Acaba bu vehimler nasıl giderilecek? Diyelim ki seçim Nisan 2003'e sarktı, o tarihe kadar çoğunluğunu kaybetmiş, millet nezdinde hiçbir itibarı kalmamış olan Ecevit mi bu memleketi yönetecek?

Aslında Ecevit, kendisi fedakârlık etse, erken seçime gidilmeyebilirdi. Eğer hastalandığı günden itibaren, yerini daha genç ve yetenekli bir ekibe terk etseydi, hem DSP'de bu çözülme meydana gelmez, hem de seçim, zamanında yapılırdı.

Bu ülke, Tayyip Erdoğan'a teslim edilmez de, imzası geçerli olsun diye doktor onayından geçmesi gereken bir başbakana mı emanet edilebilir?

Ecevit, itibarından geride kalan son kırıntıları da harcıyor.

Çok yazık.

Star'ın yayını

Uyarılarının netice vermeye başladığını vurgulayan Ecevit, herhalde Star gazetesinin Pazar günkü nüshasını kastediyor.

Star gazetesi, başta Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç olmak üzere bazı AK Partili milletvekillerinin başörtülü eşlerinin resimlerini yayınlamak suretiyle, bunların ülke yönetme konusunda ehil olmadıklarını göstermeye çalışmış.

Star gazetesinin 28 Temmuz 2002 tarihli sayısında şu sorulara cevap aranıyor: "AK Partili milletvekillerinin tamamının eşleri başörtülü. Bu durumda devlet protokolünde nasıl bir manzara olacak? Örneğin Tayyip Erdoğan Başbakan olursa, yurt dışı gezilerinde Türk kadınını başörtülü eşi mi temsil edecek? Abdullah Gül Dışişleri Bakanı olursa, eşiyle birlikte nasıl bir Türkiye tablosu oluşacak? Orduevlerine türbanla girmek yasak. Jandarma'nın bağlı olduğu İçişleri Bakanı (Abdülkadir Aksu) eşiyle birlikte resepsiyonlara nasıl gidecek?.. Bu manzara devlet protokolüne nasıl oturacak?"

*   *   *

Geçenlerde, Yeni Şafak'ta, seçimlerin "Beyaz Türklerle", "Zenciler" arasında cereyan edeceğini, "Beyaz Türklerin", "Zencilere" tepeden baktığını, uzlaşmacı değil, çatışmacı davrandıklarını, farklılığı ve "ötekini" kabullenemediklerini yazmıştım.

Star'ın yayını beni doğruladı. Eşleri başörtülü olduğu için erkekler başbakan veyahut bakan koltuğuna yakışmazmış! Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil edemezlermiş!

Zaten, Tayyip Erdoğan'ın, İmam Hatip mezunu olduğundan bahisle, "İmam Hatipliler polis bile yapılmıyor. Nasıl başbakanlık koltuğuna oturabilir?" diye soranlar var.

Halbuki, İmam Hatip mezunlarının başbakan olması değil, polis olamaması yanlış.

Emine Hanım, Tayyip Erdoğan'ın eşi; Hayrünisa Hanım Abdullah Gül'ün eşi; Münevver Hanım Bülent Arınç'ın eşi... Onlar, Star'ın yaptığı gibi, "başörtülü kadınlar" başlığı altında, isimsiz olarak yer alacak kişiler değil. Her birinin birikimi var; fevkalâde yoğun faaliyeti var. Hoşsohbet, akıllı, terbiyeli, görgülü insanlar.

Ankara gecelerinde, her biri ile ayrı ayrı arkadaşlık yaptım. Yürüyüşlere çıktık; dertleştik, konuştuk. Sırf başları örtülü diye Emine Erdoğan'ı, Hayrünisa Gül'ü, Münevver Arınç'ı nasıl küçümseyebilirsiniz?

Beyaz Türklerin, başörtülüleri "zenciler" gibi gördükleri ortada. "Cahil oy çoğunluğu" ve "seçkinler" karşı karşıya.

Küresel bunalım

Oysa farklı kültürlerin, değişik "arka planların" kaynaştığı, uzlaştığı bir Türkiye, ancak başarılı olur; istikrar kazanır, güvenlik içinde gelişir.

28 Şubat, iç düşmanlar icat edip, dışlayıcı davrandı; memleket, siyasetiyle, ekonomisiyle enkaza dönmedi mi?

*   *   *

Prof. Ahmet Davutoğlu, "Küresel Bunalım" isimli kitapta, kapsayıcı ve katılımcı olmayan medeniyetlerin çöktüğünü anlatıyor: "Bir düzen, bir mekânda doğar, belirli kaynaklarla beslenir. Ama yükseliş ve fetih dönemi tamamlandığı zaman, mutlaka kozmopolitleşir. Kapsayıcılığını sürdürdüğü ölçüde yaşar. 1978'de Londra, daha bir İngiliz şehri idi. Her sene İngiltere'nin siyahlaştığını, koyulaştığını görüyorum. 50 sene önce İngiltere'de doğru dürüst mescid yoktu; şimdi her İngiliz şehrinde mescid var. ABD'nin Houston kentinde 12 kilometrelik China Town bulunuyor. Sirkeci'den, Yeşilköy'e kadar olan yerde, sadece Çinliler oturuyor. Şimdi Çin'i nasıl dışlayabilirsiniz? Çin Amerika'nın tam kalbinde. Her bir Amerikan şehrinde bir İslâm merkezi mevcut. İslâm'ı nasıl dışlayabilirsiniz?"

*   *   *

11 Eylül'ü incelediği aynı kitapta Prof. Davutoğlu şöyle diyor: "19. yüzyıl varsayımlarına göre, akıl - bilim - ilerleme üçgenine dayalı, teknolojik altyapı ve siyasal mekanizmalar, insanoğlunu güvenli ve özgür bir alana ulaştıracaktı. Berlin duvarı yıkılınca, Fukiyama Batı'nın mutlak üstünlüğünü ilân etti ve tarihin sonunun geldiğini açıkladı. 11 Eylül saldırısı, teknolojinin ve iletişimin rasyonel kullanımıyla, yani, Batı medeniyetinin kendi oluşturduğu araçlar yoluyla gerçekleşti. Eğer arkasındaki ahlâkî normu koyamazsanız, aracın kendisi önem taşımıyor. 11 Eylül, bütün uyarılara kulak kapatanların, kendi bahçelerinde güvenlik ve özgür olduklarını hissedenlerin, dünyadaki reel durumu kendi içlerinde hissetmeye başlamaları açısından önemli. Bu anlamda, tarihin sonu gelmemiştir. Özgürlük ve güvenlik sorunu çözülmedikçe de sonu gelmeyecektir." (Küresel Bunalım- Küre Yayınları)

Tek tipçilik

Davutoğlu'nun uluslararası ölçekte söyledikleri Türkiye bağlamında da doğrudur. Bir devlet, kapsayıcı olduğu ölçüde, farklı inançlara, eğilimlere, hayat tarzlarına, değer verdiği, çoğulculuğu zenginlik addettiği takdirde hayatiyetini sürdürür. Akıl, bilim, teknoloji... Evet... ama ahlâkî boyutu ihmal edebilir misiniz?

28 Şubat'ın "tek tipçiliğinin", Türkiye'yi taşıdığı nokta ortada değil mi?

Bir yandan ekonomik çöküntü, diğer yandan (Price Waterhouse'un değerlendirmesine göre) yolsuzlukta dördüncülük.

Halâ, konumunuzu güçlendirmek için iç düşman üretmeye devam edin. 3 Kasım ve "cahil oy çoğunluğu" bütün bu çabalara son noktayı koyacaktır.


30 Temmuz 2002
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED