|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Son yapılan yasal değişiklikler "askeri vesayet rejimi"nin itici gücü olan MGK modelini ve askerin MGK üzerinden "icracı rolü"nü önemli ölçüde değiştirmişse de, aynı "rejimin kurucu taşları" olduğu yerde durmaktadır. Bu kurucu taşların en önemlisi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin devlet içinde özerk bir alan işgal etmesi, kendi kendisini denetleyen, fiilen denetim dışı kalmasıdır. Ordunun devlet içinde alabildiğine sürmekte olan özerkliği üç boyutludur. İlk boyut, harcamalara ilişkindir, malidir. 7. Uyum Paketi bu konuda denetime yönelik bir kapı açmış ve bir iyileştirme getirmişse de, mali özerklik yapısının ana hatları değişmemiştir. Yeni düzenlemeler askeri harcama ve kadroların Sayıştay tarafından denetimini TBMM'nin her hangi bir andaki talebine bağlamış, düzenli ve rutin bir denetimi öngörmemiştir. İkinci boyut idari ve siyasidir. Demokratik yetki-sorumluluk bütünlüğüne aykırı düzenlenmiş olan Genelkurmay Başkanlığı-Milli Savunma Bakanlığı ilişkisi, yani yetkiye haiz ancak bundan dolayı sorumluluk taşımayan Genelkurmay ile sahip olmadığı siyasi yetkilere ilişkin siyasi sorumluluk taşıyan Bakanlık modeli olduğu yerde durmaktadır. Bu model kaynakların kullanımı, siyaset tespiti açısından denetim dışı bir ordu yapısı üretmekte, Genelkurmay Başkanlığı'na neredeyse başbakanlığa eşit bir ağırlık vermektedir. Üçüncü boyut hukukidir. YAŞ kararlarının yargı denetimi dışında kalması, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) uygulaması bu boyutun en önemli ayaklarını oluşturur. Uyum yasalarında bu konularda da bir değişiklik yapılmamıştır. YAŞ hemen herkesin malumu. Buna karşılık AYİM az değinilen bir organ. AYİM 12 Mart 1971 askeri muhtırasının getirdiği en önemli değişiklerden birisiydi. Bu düzenlemeyle asker kişilere yönelik idari eylem ve işlemlerin denetimi Danıştay'dan alınarak yeni kurulan ve askerlik hizmetinin gereklerine göre düzenlenmesi öngörülen Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'ne verilmişti. Hemen belirtmek gerekir ki, bu, hiçbir demokratik ülkede görülecek, hatta akla gelebilecek bir durum değildir. Bu düzenleme sivil ve tek idari yargı ilkesini bozan iki başlı bir idari yargı sistemini doğurmuştur. Ayrıca mahkemenin genelkurmay başkanı tarafından atanan hukukçu olmayan kurmay subay üyeleri ile YAŞ kararlarına bağlı olarak tayin edilen askerî hâkim ve savcılarının sicil işlemleri dikkate alınırsa, idari yargının emir-komuta mekanizmasına dahil edildiği rahatça görülebilir. Hukuk denetimini azaltan, en önemlisi askerî ve sivil bünyeleri topyekûn birbirinden koparan, askerî bünyeyi askerî topluma çeviren bu uygulama ordunun özerkleşme sürecini pekiştiren en önemli unsurlardan birisidir. Kaldı ki, Silâhlı Kuvvetler'in ayrı bir yargı sistemi oluşturması, hukuki sorumluluk mekanizmalarından sembolik olarak uzaklaşmasının ifadesi olmuş, askerî otoritenin siyasi gücünün itici unsurlarından birisi haline gelmiştir. İdari yargıda birlik sağlanmadan Türkiye'de sivilleşmeden söz etmek pek kolay olmaz… Evet, özetle sivilleşme daha pek çok çaba gerektiriyor… 40 yıllık askeri alan genişlemesi bir iki düzenlemeyle bertaraf edilemiyor. Bu konuda atılması gerekli onca diğer adım arasında iki tanesine kısaca değinerek bu konuyu şimdilik kapatalım… İlk örnek 12 Eylül'ün getirdiği sıkıyönetim düzenlemesidir. Darbeyle birlikte sıkıyönetim komutanlarının başbakana karşı sorumlu olduğunu belirten düzenleme değiştirilmiş ve bu sorumluluk, Genelkurmay Başkanı'na karşı kılınmıştı. Bir başka deyişle afet halleri ve bölge koşulları da dahil olmak üzere, sivil hak ve özgürlükleri askıya alan olağanüstü sıkıyönetim dönemlerinde askeri yasal iktidar haline geçmektedir. Ayrıca, bir başka düzenlemeyle sıkıyönetimlerin karar ve işlemleri yargı denetimi dışında bırakıldığını, bu iki halin hala geçerli olduğunu da hatırlatmak gerekir. Başbakanlık Kriz Masası Yönetmeliği başlı başına bir fenomen olarak ortadadır. Bu yönetmelik TBMM'den geçmeyecek genelge gücüne bağlı yeni bir olağanüstü hal uygulamasını öngörmektedir. Kriz gerekçeleri arasına toplumsal hareketleri yerleştirmektedir. Kriz ilanı, tanımı, uygulama, koordinasyon ve inisiyatif konusunda başbakan yetkilerini MGK genel sekreterine devrederek, karar alma ve icra konusunda askerî otoriteye kilit rol vermektedir. Kısacası, MGK ve askeri icracı rolü bu noktada sürmektedir. Kanımız aynı: 7. Uyum Paketi bir devrimdir. Ancak demokrasiye giden yol uzundur… Ayrıca unutmayalım ki, burası Osmanlı ülkesidir. Bu ülkede devletin "arabayı dördüncü vitesten geri vitese takma kabiliyeti benzersizdir…"
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |