AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Siyasi değişim kadar zihniyet değişimi de önemli

Demokratikleşme reformları, toplumsal çevrenin merkeze yol alması ve merkezle etkileşimi kendi üzerinden kurması Türkiye'nin yıllardır ihtiyaç duyduğu gelişmeler.

Bu noktalarda, özellikle siyasal ve toplumsal alanlarda ülke yol alıyor ve işler bazı sınırlara rağmen yolunda gidiyor.

Ancak değişim çok boyutludur...

Kurumsal adımlar, çevre-merkez arasındaki mesafenin giderek azalması, modernitenin gereği ve eşitlenme anlamına ekonomik, siyasi standartlaşma önemli, ama her sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor.

Ama işin bir de zihniyet boyutu var...

Ve işin sert çekirdeğini orası oluşturuyor.

Ataerkil bir zihniyetin, merkeziyetçi bir siyasi yapının egemen olduğu bir düzende, "fikir ve çıkar" arasındaki ölümcül çelişki pek kolay aşılamıyor. Çıkarın, fikri araç haline getirmesinin önünde pek durulamıyor. Güç merkezlerinin fikir ittifaklarından değil, çıkar ittifaklarından oluşması kaçınılmaz oluyor.

Türk siyasal sistemi, Osmanlı'dan bu yana bu ölümcül çelişkinin içinde debelenip durur.

Sorun gücün tanımıyla, güce yönelik beklentiyle ilgilidir, aslında. Gücün değiştiren değil; kollayan, devlette yığılı nemaları nimet halinde dağıtan tasavvuruyla ilgilidir.

Belki bunun içindir ki, Türkiye'de çok partili düzen, gerçek anlamda "çoğulcu" bir yapıyı gündeme getirmemiş, bu nemaları yeni gruplara dağıtan "ara bayiler"in sayısının artmasından, yani siyasi partilerin "çoklaşması"ndan ibaret kalmıştır.

Mesele, devletin toplum tasavvuruyla, toplumda yarattığı beklentiyle ve siyasete hareket kabiliyeti son derece sınırlı, değiştirme gücü yok denecek kadar az, dar bir alan bırakmasıyla yakından ilgilidir.

Nedenler az çok belli…

Belki sonuçlar daha önemli.

Önemli çünkü, bu ölümcül çelişkinin en önemli sonucu, bu ülkede siyaset ve siyasetçinin "cemaat anlayışı"ndan "toplum anlayışı"na hala geçememiş olmasıdır. Başka bir deyişle kim ne derse desin, bu ülkede siyasetçinin toplum tasavvuru yoktur.

Tüm toplulukları farklılıklarıyla ele alan, onların ortak paydasından, etkileşiminden hareketle tanımladığı bir tasavvur söz konusu değildir.

Bunu, yeknesak ve muğlak bir bütünü ifade eden "millet" kavramıyla ya da farklı olanı yok sayan "milli irade" kavramıyla ikame eder siyaset ve siyasetçi…

Cemaatçi siyaset ise; köylü, kentli, sermayedar, İslamcı, Kürt, laik belli bir grubun kendi yaşam alanını diğer gruplar aleyhine genişletilmesi üzerine, ilkeyi değil, gücü merkeze alan bir algı üzerine kuruludur.

Yaşam alanının genişletilmesi üzerine oturan politikalar, gücünü kaçınılmaz olarak, bir yandan cemaatin kendi iç yapısından, diğer yandan bu cemaate aktarılacak imkan ve kaynakları denetleyen devletten alır.

Sistemin özü, yapısıyla hiç bir şekilde ilgili olmayan; tersine onu olduğu gibi koruyup kendisine yontmaya çalışan kalkınmacı, devletçi, popülist siyasi söylemlerin, devlete endekslenen siyasi mücadelelerinin kökü de burada yatar.

Ve sonuç olarak siyasi partilerin demokrasi arayışı, söylemi ne denli samimi olursa olsun, bu anlayışla sınırlı kalır. Siyasi parti ve aktörlerin mağdur duruma düştükleri an demokrasi söylemine sarılmalarında, bu söylemi devletle barışmak için, daha doğrusu iktidar ve çıkar mücadelesinde araç olarak kullanmalarında olduğu gibi…

Bugün ne Avrupa Birliği'nin getirdiği zorunluluklar, ne kamuoyunun izlediği farklı istikamet bu gerçeği değiştirmiyor.

Bilmek gerekir ki, meşruiyetini devletten alan popülist-milli iradeci söylemle sistem restorasyonu kalıcılaşmaz...

Sistemi reforme etmeyi hedefleyen ve toplumsal bir konsensüsü kaçınılmaz kılan söylemin adresi toplumdur ve toplum tasavvurudur.

O tasavvur kapısı zihniyete açılır ya da zihniyetle açılır...

Bu konuda önümüzde alınacak hayli yol var

AKP bu noktada kimlikçi siyasetten uzaklaşıyor, kendisini aşıyor, diğer partilerden farklılaşıyor; ne var ki, birey, kadın haklarında, geleneğe, aileye bakışında milli iradecilikten uzak duramıyor; milletvekillerinin sorun çözme, iş bulma, güç apartma gibi kliantelist faaliyetlerinde mevcut zihniyeti yeniden üretecek adımlar atmaktan geri kalmıyor.


19 Ağustos 2003
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED