|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hasan Cemal de sonunda ağzını bozdu: "Solcu ve milliyetçi geçinen bazı angutlar demokratikleşmeye ve Avrupa Birliği'ne karşı çıkıyor..." Bilmiyorum, "yırtınmak" sözcüğünden olmadık anlamlar çıkaran nezahati kendinden menkul bacımız Hasan Cemal'i de "e-mail" bombardımanına tabi tutacak mı? Belki de Aydın Doğan'a yazıp, "problemin hallini" isteyecektir. Ama ben Hasan Cemal'e uymayacağım, Yeni Şafak'a yakışır bir üslup içinde kalacağım. Söz. Hasan Cemal'in "angut" diye tavsif ettiklerinden ben de şekvacıyım aslında. Milliyetçi geçinenleri çok iyi bilmiyorum, onlarla ilgili bir zihin taraması yapmadım, ama "solcu geçinenleri" yeterince tetkik ettiğimi düşünüyorum. Onlardan biri. Adı hiç lazım değil... Hani, yeni bir kemalist partinin altyapı çalışmalarını tamamlamıştı da, iş "sol yelpaze"yi bunun gerekliliğine inandırmaya kaldığı için, yani yeterli "fraksiyon desteğini" bulamadığı için mevcut partilerden birine kapağı atmıştı. Önemsiz bir partide, önemli bir mevkide bulunuyor. Partinin ikinci adamı gibi bir şey... Geçenlerde bir televizyon programında izledim ve üzüldüm. Arkadaş imar affına, eve dönüş yasasına, "demokratikleşmeye", serbest piyasa ekonomisine, emperyalizme, irticaya, yolsuzluklara, köprüye, tüpgeçite, Özal'a, Menderes'e, Amerika'ya, Avrupa'ya, Asya'ya karşıymış. Ankara-İstanbul arasında gerçekleştirilecek "hızlı tren projesi"ni de, emperyalizmin bir oyunu olduğu için, şiddetle kınıyormuş. Niye? Çünkü vatansevermiş. Emperyalistler yapacaklar, işletecekler, ama "devretmeyerek" yoksul halkımızı daha da yoksul bırakacaklar. İnsanlık ne kadar tekamül ederse etsin, çağ ne kadar değişirse değişsin, hiç eskimeyen ve sürekli kendini üreten bir gerilik... En demokrat geçineninden en totaliterine, neredeyse hepsini çerçeveleyen ve "vatanseverliğin" olmazsa olmaz koşulu sayılan bir gerilik... Haa, aynı zamanda "sosyalist" arkadaşımız... Hayatını, kemalizmle sosyalizmin izdivacına adamış. Ama sol nedir, sosyalist kimdir, kemalizm ne tür bir ideolojidir bilmiyor. Emek sermaye çelişkisi varoldukça sol da varolacakmış. Sanırsınız hazret, ondokuzuncu yüzyılda, sosyal sınıflarını teşekkül ettirmiş ön-kapitalist bir ülkede yaşıyor ve solculuğunu gerekçelendirirken marksist şablonun "emek-sermaye çelişkisi"ni ölçü alıyor. Konuşma ilerledikçe "emek-sermaye çelişkisi" yerini "ilerici-gerici" diskuruna bırakacak, gerçek ve evrensel devrimciliğin "irticaya karşı savaşmak" olduğu ortaya çıkacaktır. Rahmetli Kemal Tahir, "Önce Marks'a dayanarak şu sosyalizmi bir tanımlayın bakalım" demişti de, etmediklerini bırakmamışlardı adamcağıza. Çünkü sosyalizmden anladıkları, amansız bir "polis rejimi", kesin bir "özgürlüksüzlük"tü. Tıpkı, "üretim araçları"nı egemen sınıfın (bürokrasinin) denetimine veren ve "enternasyonalizm"den bağnaz bir şovenizme sürüklenen Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi. Üretim araçlarını "üretici yığınlar"ın, yani halkın denetimine verecek politikalar geliştirebiliyor musun? Hayır... Demokratikleşme konusunda bir fikrin var mı? Hayır... O zaman sus ve hiç olmazsa, Hasan Cemal'in yargısını haklı çıkarma.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |