|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünkü yazıda Cumhurbaşkanı'nın 10 bin "yoksul öğrenci"nin özel okullarda devlet bütçesinden okutulmasına imkan sağlayan yasayı veto etmesini tartışacaktık ama laf lafı açtığından konuya sıra gelmemişti. Kaldığımız yerden devam edelim: Cumhurbaşkanı'nın yasayı TBMM'ye iade ederken sıraladığı gerekçeleri iki ana gruba ayırmak mümkün. Birinci grupta yer alan gerekçeler doğrusu bana göre de makul, yerinde gerekçeler. Cumhurbaşkanı'nın yasanın 10 maddesini "devletin temel görevinin, hizmet satın alma yoluyla özel eğitim kurumlarına devredilmesi anlamını taşımaktadır" şeklinde yorumlanması tabii ki yerinde bir davranış. Cumhurbaşkanı, Anayasa'nın özel eğitim kurumlarına devlet bütçesinden herhangi bir kaynak aktarılmasını öngörmediğini hatırlatırken de haklı. Cumhurbaşkanı, başarılı "yoksul öğrenciler"in desteklenmesi için özel eğitim kuruluşlarından para karşılığı hizmet almasına da gerek duymuyor. Doğrusu bu gerekçe de yerinde... Cumhurbaşkanı'nın dikkatimizi çektiği önemli bir başka "problem" de, "eğitim kalitesi" yüksek okulların kontenjanlarının zaten hemen dolduğuna ilişkin. Yani Sezer şöyle demek istiyor: devletin parasını verip başaralı "yoksul öğrencileri" yerleştireceği "kaliteli" okullarda zaten boş kontenjan yok... Kimsenin hakkını yemeyelim; söylediğim gibi, buraya kadar karşılaştığımız gerekçeler gerçekten iyi temellendirilmiş. Ancak, Sezer'in sıraladığı ve bizim "ikinci gruba girenler" diye söz ettiğimiz gerekçeler öncekilerin özelliğini taşımıyor. Bir kere Cumhurbaşkanı "Kimi çevrelerce değişik amaçlarla kurulmuş özel okullar"dan söz ediyor ki, doğrusu bunu ciddi bir gerekçe olarak değerlendirmek imkansız. Cumhurbaşkanı devam ediyor: "Bu durum, bir yandan, bu özel okulların devlet kaynaklarıyla desteklenmesi, öte yandan da laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti niteliklerine uygun olmayan düşünce yapısına sahip insanların yetiştirilmesi anlamına gelmektedir." İsterseniz burada bir mola verelim: Bana göre, Cumhurbaşkanı bu "ikinci gruba giren" gerekçesiyle, apaçık şekilde "ayrımcılık" yapmaktadır. Bir cumhurbaşkanının, ülkesinde tamamen yasal olarak kurulup işleyen bazı "özel okullar"dan veto gerekçesinde bu tarz söz etmesi olacak iş midir? Kendisi madem ki "devletin başı"dır, o halde başında bulunduğu devlet "değişik amaçlarla kurulmuş" ve "Türkiye Cumhuriyeti niteliklerine uygun olmayan düşünce yapısına sahip insanların yetiştirilmesi" sevdasında olan bu "özel okullar"ın faaliyetine niçin izin vermiştir? Aslına bakarsanız, önüne gelen bir yasa metnini gözden geçirmekle görevli Cumhurbaşkanı'nın bazı "özel okullar"dan (haklı ya da haksız farketmez) "Eğitim kalitesini ve çağdaşlığını kanıtlamış kimi özel okullar" diye söz etmesi de uygun değildir. Uygun değildir, çünkü Cumhurbaşkanı, "özel okullar"da "kalite kontrolü"ne çıkmış bir uzman değildir... Yani kısaca, iyi-kötü, "eğitim-kalitesi" yüksek alçak, "çağdaşlık" bakımından gayretli-gayretsiz, ülkede öğrenci kabul etmesine izin verilen her "özel okul", önümüzdeki metne eğer bir hukukçu gözüyle bakıyorsak eşittir, ya da eşdeğerdir.
Bugünlük şu hususu da hatırlatalım:
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in "veto"ya ilişkin yaptığı açıklama çok yerindedir. Konuyu değerlendirmeye yarın da devam edelim...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |