|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bizde vatandaşlık kavramı karşılıksız aşka benzer. Tek taraflıdır. Siz onu her an düşünürsünüz ama onun sizden haberi bile yoktur. Ya da vardır da aldırmaz. Fedakarlık yapan hep siz olursunuz. Üzülen de. Askere gidersiniz, verginizi ödersiniz. Ama gün gelir bir talebinizi devlet görmezden gelir. "Ben vatandaş değil miyim!" diye isyan edersiniz. Devlet alacağına şahin borcuna kargadır. Borcunu ödemez ama, alacağı için vatandaşın yakasına yapışır. Tuttuğunuz takımın maçını seyrederken, en heyecanlı yerde elektriğiniz kesilir, birşey diyemezsiniz. Suyunuz, elektriğiniz kesilir, şikayet edecek merci bulamazsınız. SSK size muayene için randevu bile vermez, isyan edemezsiniz. Tüm bunlar için devlet size ceza ödemez. Hatta vicdan azabı bile duymaz. Telefonum, elektiğim kesildi şu kadar zarara uğradım diyemezsiniz. Siz geciktiniz mi anında cezayı yersiniz. Murat Bölük gibi. Diyor ki okurum: "Sabah kalktığımda telefonum kesikti. Öğrendim ki faturayı zamanında ödememişim. 7 gün gecikmişim. Faturayı ödemek için Telekom şubesine gittim. Enflasyonun eksi olduğu bir dönemde ceza olarak yüzde 12 faiz kestiler. Bununla kalsa iyi. Bir de daha sonraki fatura ile birlikte 3 milyon liralık açma-kapama parası gelecekmiş. Bir suçun 3 cezası birden nasıl olur? Telefonumu kesmeden önce bir hatırlatma yapsalar olmaz mı? Eksi enflasyonun yaşandığı bir ortamda yüzde 12'lik tefeci faizinin uygulanması hangi vicdana sığar." Okurum bana yazan diğer mağdurların da tercümanı olmuş. Elektriği, suyu kesilen ve yüksek oranda ceza ödemek zorunda kalan çok sayıda vatandaşımız var. İş sadece ceza ile kalsa iyi. Bir de bunun bürokrasisi var. Yarım günü gözden çıkarmadan, telefonunuzu, elektriğinizi tekrar açtırmanız zor. Hatta borcunuzu ödedikten sonra bile birkaç gün elektriksiz, susuz kalabilirsiniz. "Borcumu ödedim, niçin zamanında açmadınız" diye yakınırsanız bir de fırça yersiniz. Devlet öyledir. Kaç kez yazdığım gibi araç muayenesi için sizi 60 kilometre öteden gelmek zorunda bırakır. Sonra da, muayeneyi farları aç-kapa ile sınırlı tutar. Yarım gününüzü çalar. Devlet baba değil "Ağa" olduğu için tüm bunları yapma yetkisini kendinde görür. Vatandaş, bu "Ağa"nın marabası olmadığını bir anlasa. Çok şey değişecek. Ben yine de umutluyum.
Bilin bakalım bu adam neci?
Abi bazıları var evine ekmek götüremiyor Ekmek kaç lira ki? Adamın kontörü bitmiş yenileyemiyor. Kontör ne ki? Boşver abi. Millet ucuz diye Tahtakale ve Mercan'a hücum ediyor. Mercan nerede ki? Peynir olmuş 7 milyon lira. Yapma ya o kadar ucuz mu? Taksi en kısa mesafede 8-10 milyon yazıyor. New York'ta taksiler çok pahalı. Sigorta hastaneleri bir rezalet En iyisi Boston'da tedavi olmak.
(Bu diyalog kimler arasında geçiyor dersiniz. Örneğin bunlardan biri genel yayın yönetmeni olabilir mi?)
Canavarın kökü artık dışarıda değil
Ülkemizdeki enflasyonun nedenlerinden biri de "kökü dışarıda!" gelişmelerdir. Örneğin, dolar dünya piyasalarda değer kazanır, faturası bize çıkar. İthalatımız pahalılanır. Dünya petrol fiyatları yükselir, akaryakıt ürünlerine zam gelir. Avrupa ülkeleri hammadde fiyatlarına zam yapar, sanayi maliyetlerimiz artar. Şimdi bunlardan hiçbiri olmayacak. Ekonomik kriz içinde kıvranan başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri, bırakın zam yapmayı, mevcut fiyatlardan bile malını satacak ülke zor buluyor. Alman ekonomisi küçüldükçe küçülüyor. Bu ülkede eksi büyüme var. Durgunluk İtalya ve Fransa'yı da kıskaca aldı. ABD ekonomisi derseniz o da bunalıma doğru sürükleniyor. İhracatını artırmak için doları frenliyor. Fiyatları düşürüyor. Ufukta petrole zam yok. Demek ki, canavarın ithal gıdası büyük ölçüde kesildi. Elimizle beslemezsek artık iflah olmaz.
Digitürk terbiyesi
Geçen hafta bu köşede Orhan Günaydın adlı bir okurumum şikayeti yer almıştı. Okurum, haberi olmadan Digitürk dergisine abone yapıldığını ve kendisinden 9 milyon lira kesildiğini iddia ediyordu. Bu yöntemin, tüm Digitürk abonelerine uygulanması halinde 4 trilyon liralık faizsiz gelir elde edilebileceğini savunuyordu. Okurumuzun görüşüdür, iddiasıdır. Belki haklı belki de haksızdır. Bu tür mailleri zaman zaman yayınlıyorum. Muhataplar ister cevap veriyor ister vermiyor. Bu kez başka türlü oldu. Digitürk'den iki farklı tepki geldi. Birincisi, "Vay sen bu iddiaları nasıl yayınlarsın!" diyen bir kafanın ürünü idi. Gazetecilik dersi vermek mi dersiniz, tehdit mi dersiniz, terbiye sınırlarını aşan akıl verme mi dersiniz hepsi var. "Düzeltme haberi yayınlamazsan gösteririm sana!" anlamına kadar dayanmış iş. Altına Cihangir Karabağlı imzası atılmış. Unvan olarak da 'Digital Paltform Hizmetleri Fraud Bölümü Yöneticisi' yazılmış. Okumuş yazmış biri olmalı. İşi kabalığa kabadayılığa kadar vardırdığına göre demek ki iyi eğitilememiş. Bir de Digitürk Kurumsal İletişim olarak faks geldi. Orada modern bir kurumun izleri var. İşin doğrusunun okurumun yazdığı gibi olmadığı kibar bir dille anlatılıyor. Ayrıca, üye sayılarının 700 bine çıktığının köşemde yer almasını istiyorlar. İşte yer aldı. Bu adabı Karabağlı'ya da öğretseler kurum için daha iyi olmaz mı?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |