'Vatandaşlık Numarası'nı nüfus cüzdanına yazdırmak için sabah erkenden Zeytinburnu Nüfus Müdürlüğü'ne giden bir arkadaşımız, başından geçenleri anlatıyor..

Müdürlüğün önünde sıraya girdik. Sıramız geldi, görevli memureye, "Vatandaşlık numarası..." demeden, "ikâmetgâh" almamız söylendi.

"İnterneti Türkler bulsaydı, her açılışta ve sitelere girişlerde ikâmetgâh bilgileri istenirdi" diyen kişi ne kadar haklıymış!..

İkâmetgâh için muhtarlığın yolunu tuttuk. Gereken evrakı fazla beklemeden, 1 milyon 750 bin lira ödeyerek aldık. Muhtar, aldığı para karşılığında ilmuhaberin üzerine '1 milyon 750 bin TL alındı' ibaresini koydu.

Yeniden Nüfus'a geldiğimizde elektrikler kesilmişti. Bekledik... Bekledik...

Koskoca adliye binasında bir jeneratör olmamasına şaşırdık. Neticede o gün (izin günümüz oluyor) 'vatandaşlık numaramızı' yazdıramadık.

Ertesi sabah saat dokuzda tekrar Nüfus Müdürlüğü'ndeydik. Biraz sırada bekledikten sonra, vatandaşlık numaramız kısa bir sürede nüfus cüzdanına işlendi.

Artık şu dünyada bir 'numara'mız vardı.

Nüfus'ta bu işlemler yapılırken bir de 2 milyon 500 bin lira ödedik. İş bittiğinde memure hanım. "Tamam" deyip kimliği uzattı.

"2 milyon 500 bin lira aldınız, makbuz verin" dedik. Memure hazırdan iki tane makbuz uzattı. Makbuzlara göre 2 milyon TL ödemiştim. "Ben" dedim, "İkibuçuk ödemiştim."

Memure, "Beyefendi, birini size fazladan vermişiz" deyip makbuzun birini geri aldı. Aradaki fark için (1 milyon 500 bin) makbuz istedik.

"Fark, Mal Müdürlüğü'ne gidiyor. Gidin makbuzunuzu oradan alın."

Bizden 2 milyon 500 bin lira alan nüfus memuru niçin istemeden makbuz vermez?

Makbuz istediğimizde niçin tam vermez?

Alınan paralar belgelenmediğine göre nereye gider?

Bütün bunların cevabını nereden alacağız?

O DEMEKTİR İŞTE

İnsanoğlu çoğu zaman içinden geçeni söylemez.

İnsankızı da öyle.

Ağzından çıkanla fikrinden geçen başkadır. O yüzden her söz 'birebir' algılanmamalıdır. Muhatabımızın ne demek istediğini düşünmemiz gerekir.

Hangi sözün ne anlama geldiğine bazı örnekler vererek duruma açıklık getirmeye çalışalım.

"Çok güzelsin, güzelliğinin kıymetini bil": Benden başkasıyla vakit geçirme.

"Onsuz yaşayamam": Bağımlı ve kendine güvensiz biriyim.

"O artık benim için solda sıfır": Hata yaptığımın farkındayım.

"Seni asla affetmeyeceğim": Bana bir kez gülümsesen...

"Tipim değilsin": Tip mip bahane. Mevzu başka.

"Bir adım sen gel, bir adım ben": Telaşa lüzum yok. Bu arada daha iyisine rastlama ihtimalim var.

"Sen çok iyi bir insansın": Bana göre değilsin.

"Bu akşam boş musun?": Bu akşam boşum.

KUR KURULU KURTUL

Haber ilginç... Hava sıcaklığının günden güne artması üzerine Antalya Valiliği "Sıcak İzleme Kurulu" oluşturmuş.

Bazı güney illerinde sıcaklığın aşırı ölçüde yükselmesi, özellikle Şanlıurfa'da 46 dereceye ulaşması üzerine yetkililer 11.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkmayın uyarısında bulunuyor.

İyi de bunun için izleme kuruluna gerek yok ki.

Öte yandan İstanbul Valiliği'nde depremle ilgili brifing alan Başbakan Erdoğan, "Deprem Üst Kurulu" kurulacağını açıkladı.

Her konuda bir kurul oluşturuyoruz ama, ortaya bir çözüm yolu çıkartabiliyor muyuz dersiniz?

Bence bu konuya Cumhurbaşkanı bizzat el atmalı ve hem "Deprem Üst Kurulu"nun hem de "Sıcak İzleme Kurulu"nun Anayasa'ya uygun olup olmadığını Anayasa Mahkemesi'ne bir danışmalı.

BİR DEFA DA TERSİ OLSA

Her yıl kayıt döneminde Millî Eğitim Bakanlığı yetkilileri "kayıt parası alınmayacak" diye açıklama yapar, oysa okulların yeterli bütçesi yoktur ve kayıtlarda para alınır.

Bir sene de tersi olsa...

Bakanlık yetkilileri "kayıtta para alınacak" deseler ve okul yöneticileri "Almıyoruz" diye bağırsalar.

HEPSİ

- Taha Yasin Ramazan yakalandı.
- Üçü de mi?

MEHMET ŞEKER

Künye

Temsilcilikler

AboneFormu

MesajFormu