|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Önce size bir anımı anlatayım. Halka açılmanın yaygınlaştığı 1980'li yıllar. Adam, Koç Holding'ten 200 hisse almış... Kendini Vehbi Koç'un ortağı sanıyor. Gerçi kağıt üzerinde ortağı ama, bu ona başka türlü anlatılmış. Havaya girmesi ondan. Bunlardan biri bir gün Arçelik firmasına başvurmuş. -Ben buranın ortağıyım. İşbaşı yapmaya geldim. Adama laf anlatmak hayli zor oluyor. O yıllarda bir genel kurul izliyorum. Temettü dağıtım oranı, "Yüzde 40 mı yoksa yüzde 60 mı?" olsun diye oylama yapılıyor. Tabii hisse senedi sahibi küçük ortakların tümü yüzde 60 olsun diye parmak kaldırıyorlar. Ellerine fazla kâr payı geçecek ya... Oylamayı kazanmanın sevincini yaşarken, divan kurulu başkanı, "Yüzde 40 temettü verilmesi karara bağlandı" diye açıklama yapıyor. Küçük ortaklar şaşkın. "Ama, nasıl olur? Sadece birkaç kişi yüzde 40 için oy kullandı. Çoğunluk bizde" diye itiraz ediyorlar. Divan başkanı izah ediyor:
O günden bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Borsa hiçbir zaman küçük yatırımcının yüzünü güldürmedi. Bir yıl iyi gitti ise, iki yıl kötü gitti. Yatırımcısına genelde zarar ettirdi. Şirketler bir iki bin lira etmeyecek hisseleri, halka açılma yoluyla 10 bin liradan küçük yatırımcıya kakaladılar. Sonra bu hisseler bin liraya kadar düştü. Edilen kârlar, amortismana, yedek akçelere ayrıldı. Yatırımcıya kâr payı dağıtılmadı. Bazı işadamları kendi hisseleri ile oynadılar. Örneğin şirketinde yüksek kâr beklendiği, bedelsiz sermaye artırımına gidileceği gibi balon haberler çıkardılar. Hisseler hızla değere bindi. Onlar da ellerindekileri yüksek fiyattan satarak büyük kârlar elde ettiler. Küçük yatırımcı bu yöntemle defalarca tuzağa düşürüldü. Sayın okurum... Borsa, Amerika ve Avrupa'da ekonominin lokomotifi. Gerçekten de sermayenin tabana yayılmasında önemli bir araç. Bizde ise fırsatçı işadamının spekülasyon alanı. Ya da ekonomik krizlerin kurbanı. Bakınız: Borsa endeksi 1999 Aralık ayında 15 bin 200 imiş. 2000'in Nisan ayında 19 bini geçmiş. Sonra... Aynı yılın Aralık ayına geliyoruz, endeks 9 binlere düşmüş. Aradan 4 yıl geçti...1999 yılında 15 bini geçen endeks bugünlerde yine 11-12 bin dolayında. Ekonomi iyi gidiyor, diyoruz ama borsanın bundan haberi yok. Hisseleri işleme kapatılan 30 dolayındaki şirketin onbinlerce yatırımcısı mağdur. Ellerindeki hisseler kesekağıdı oldu. Enflasyon düştü. Faizler geriledi. Döviz ucuzladı. Piyasa açıldı. İhracat patladı. Satışlar arttı. Öyle ise borsa hâlâ niçin krizde? Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Babacan, bunu şiddetle merak ediyorum. Acaba borsa iktidarınızı sevmedi mi? Yoksa ekonomik durum borsaya güven için yeterli değil mi? Bir açıklasanız da merakımız gitse..
Bir spor sayfası böyle hazırlandı
-Abi, Fenerbahçe taraftarı Trabzon'da olay çıkardı ya. Bizim bir yazarımız suçu Trabzonlular'a yüklemiş, Fenerliler'i savunmuş. Yazıya müdahale edelim mi? -Oğlum Fener'in taraftarı çok, dokunma. Onları da gıdıklamak lazım. -Galatasaray eski havasını buldu diye bir haber var... -Bırak onu... Parasızlıktan transfer yapamıyor, borcu 100 trilyon diye manşet atın.. -Fenerbahçeli Tuncay ile röportaj var ama bir şey dememiş.... -Oğlum, derbi maçında Galatasaray'a 3 golüm var desin. -Dememiş ama... -Demiştir, demiştir, sen öyle yaz. -Beşiktaş haberi olarak... -Lucescu şaşkın diye bir haber koyun. Baksanıza hâlâ Ahmet Hassan'ı yedek çıkarıyor. -Aziz Yıldırım konuşmamış. -Olsun... Fener'in hakkını hakemlere yedirmem desin. -Transfer... -Fener'e 3 bomba daha haberini manşet yapın. -Abi yapma. Artık transfer edilecek yabancı futbolcu ismi bulamıyoruz. Çünkü hepsini yazdık. -Uydurun işte bir şeyler. Fener haberi olmazsa gazete satmaz oğlum.
Trafik kazaları sanıldığı gibi artmıyor, azalıyor
İster yol yapımlarına, ister denetimlere, isterseniz ağırlaştırılan cezalara bağlayın. Türkiye'de trafik canavarının önü kesildi. Sanılanın aksine trafik kazaları yıldan yıla artmıyor. Hatta kaza sayısında son yıllarda bir düşüş bile oldu. Tabii bunda, başta saydıklarının tümü etkili oldu. Toplam uzunluğu 60 bin kilometreyi bulan yollarımız artık daha iyi. 2000 kilometreyi bulan otoyollar trafiği büyük ölçüde rahatlattı. Trafik polislerine sürücüler artık daha sık rastlıyor. Ancak araç başına kaza sayısı yine de Avrupa ülkelerinden 3-4 kat daha yüksek. Bunu azaltmak zorundayız. 1990 yılında 115 bin trafik kazasında 6 bin 278 vatandaşımız ölmüş. O zaman ülkemizde toplam 2 milyon 900 bin araç vardı. 2002 yılına bakıyoruz. Araç sayısı 7,5 milyonu bulmuş. Kaza sayısı ise 407 bin. Buna karşılık trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 885 kişi. Yani 1990 yılından çok daha az. 2000 yılında ise 446 bin kazada 4 bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Biraz daha gayret edersek, daha iyi sonuçlar alacağız. Demek ki canavarlar da frenlenebiliyormuş.
Neden: Alkol ve hız
2002 yılı sonuna kadar ülkemizde,
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |