AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
'Doğrulatmaya çalışma, haber çökebilir!'

Dili olsa kendisini kaleme almakta olan muhabire, "Bak, okulda sana çifte kontrol, haberi doğrulatma diye bir şey öğretmediler mi?" diye bağıracak ne çok haber çıkıyor gazetelerde... Bu muhayyel feryat gerçekleşseydi, muhabir de habere şöyle derdi herhalde: "Kes sesini, ben de farkındayım; öyle yaparsam haber falan kalmaz ortada..." Bu kategoriden haberlerin sonuncusu Cumhuriyet ve Star'ın manşetindeydi: İmam Hatip Lisesi yaptıranlara ödül!

Haberi ilk veren gazete Cumhuriyet oldu... 21 Ağustos'ta Cumhuriyet'in manşeti, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, okul yaptıran bütün hayırseverleri "by-pass" edip sadece "imam-hatip lisesi yaptıranlar"ın saptanmasını isteyen bir genelge yayımladığını duyuruyordu. Çünkü Bakan, onları ödüllendirmek istiyordu...

Üst başlığı "Çelik'ten valilere genelge: İmam hatip liselerine katkıda bulunanların listesini gönderin"; başlığı "BAĞIŞA BAKAN ÖDÜLÜ!" olan haberden birkaç paragraf:

"(...) Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan tarafından bakan adına 22 Temmuz'da 81 il valiliğine gönderilen 154/2250 sayılı, 'acele ve günlüdür' damgalı genelgede şöyle denildi: 'Bakanlığımızda yapılan çalışmalarda kullanılmak üzere, iliniz dahilinde imam hatip lisesi yaptıran veya yapımında büyük oranda katkısı bulunan hayırsever vatandaşların bilinmesine ihtiyaç duyulmuştur. (...) En geç 15/08/03 tarihinde, bakanlığımızın Din Öğretimi Genel müdürlüğü'nde olacak şekilde gönderilmesini rica ederim..'"

Haberde, gazetenin araya girerek yaptığı şu saptamayı da aktaralım: "Genelgenin, AKP hükümetince başlatılması planlanan okul yaptırma projesi dahilinde yayımlandığı öğrenilirken genelgenin niçin yalnızca imam hatip lisesi yaptıranlara yönelik olarak yayımlandığı anlaşılamadı."

MUHABİRE DÜŞEN GÖREV

Cumhuriyet muhabirinin (Mahmut Gürer), haberini elindeki sayısı-numarası belirli bir belgeye dayandırdığı açık. Dolayısıyla ilk bakışta ortada gazetecilik açısından problemli bir durum görünmüyor. Fakat belgeye "amaçlı" değil de objektif gözle bakan bir muhabir ya da editörün kendisine şu soruyu sormaması imkânsız: "Belgenin altında Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü'nün imzası var. Acaba, Bakanlığa bağlı başka dairelerin genel müdürleri de kendilerine bağlı birimlere bu yönde bir talimat göndermiş olabilir mi?"

Bu, belgenin bizzat kendisinin zorladığı "mantıksal" bir soru... Gazeteci, bunun ardından, zihninde şu tutarsızlıkların da cevabını aramalıydı:

1) Her çeşit okul için (yani 'laik' okullar da dahil) bir bağış seferberliğine girişmenin arifesinde, aklını peynir ekmekle yememiş bir Milli Eğitim Bakanı'nın "sadece imam hatip lisesi yaptıranları ödüllendirmeye karar vermesi" mantıklı mıdır?

2) İmam-hatip liseleriyle ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na yönelik onca provokatif neşriyat ortadayken, aklını peynir ekmekle yememiş bir bakanın böyle bir işe girmesi mantıklı mıdır?

"Genç Subaylar Tedirgin" manşetiyle ilgili olarak Genelkurmay Başkanı'nın eleştirisini hatırlıyor musunuz? Mealen, "Mustafa Balbay gibi bir gazetecinin, bir genelkurmay başkanının bir başbakana 'benim orduda otoritem yok' anlamına gelecek sözler söylemeyeceğini idrak edemeyeceği düşünülemez" demişti hani... İşte ona benzer bir durumla karşı karşıyayız: "BAĞIŞA BAKAN ÖDÜLÜ" haberine imza atan muhabirin, yukarıda iki noktada topladığımız koşullarda böyle bir şey yapmasının en azından "tuhaf" olduğunu düşünmemiş olması bizce imkânsız...

MAKSAT ÜZÜM YEMEK DEĞİL!

Balbay, "haber kaynağıma güveniyorum" diye savunmuştu kendini... Örneğimizde muhabirin muhtemel savunması daha güçlü görünüyor: "Evet, tuhaf görünüyordu durum ama elimde de kapı gibi belge vardı, ben ne yapabilirdim..."

Bu savunma ancak, belge mesela doğrudan bakanın imzasını taşısaydı geçerli olurdu. Ancak o zaman, "Evet mantıksız, hatta delice bir şey gibi görünüyor ama, ne yapalım ki ortada belge var" denebilirdi... Oysa, yukarıda da belirtiğimiz gibi, belgede "Bakanlığa bağlı başka dairelerin genel müdürlerinin de kendilerine bağlı birimlere bu yönde bir talimat göndermiş olabileceğini" gösteren bir nokta var. İyi niyetli bir muhabir, mutlaka bu ihtimalin geçerli olup olmadığını araştırmalıydı.

Öyle yapsaydı, mesela durumu Milli Eğitim Bakanı'na sorsaydı, ondan şu cevabı alacaktı:

"Size ulaştırılan bilgi doğru fakat eksik. Sadece Din Öğretim Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanmış bir genelge söz konusu değildir. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı genel müdürlükler, kendilerine bağlı birimlerden aynı şekilde bilgi istemişlerdir."

Nereden mi biliyoruz bunu? Çünkü Bakan Çelik, haberin Cumhuriyet'te yayımlandığı gün yazılı bir açıklamayla "tablonun bütünü"nü böyle duyurdu basına...

Biz bu bilgiyi, açıklamanın tümünü yayımlayan Star gazetesinden aldık. Dediğimiz gibi Star, Cumhuriyet'ten bir gün sonra ve Cumhuriyet'le birlikte "belge"yi yayımlamıştı. İşin tuhafı, açıklamadaki, "başka müdürlüklerin de kendilerine bağlı birimlerden aynı bilgileri istediği" açık bilgisine rağmen Star, "MİLLİ İMAM HATİP BAKANI" manşetiyle çıktı 22 Ağustos'ta...

Cumhuriyet ise açıklamanın bu bölümünü okurlarından gizleyerek, "BELGE ÇELİK'İ YALANLADI" başlığıyla, "Sadece imam hatip okulu yaptıranların tespit edileceği" yönündeki ısrarını sürdürdü.

Tekrar etmeye gerek var mı: Bakan zaten Cumhuriyet'in bir gün önceki iddiasını yalanlamıyor ki de, gazete ikinci gün "işte belgesi" diye çıkıyor ortaya. Bakan, "o var ama başkaları da var, sonuçta biz okul yaptıran bütün hayırseverleri belirlemeye dönük bir çaba içindeyiz" diyor...

Peki bu tür "haber"lere okurlar ne diyor? Farketmiyorlar mı? Farkedip rahatsız olmuyorlar mı?

ABD'de Vietnam Savaşı sırasında yapılan bütün araştırmalarda ortaya çıkan bir sonuç var: İnsanlar, yalan olduğunu bilseler de "düşman" aleyhinde "haber" okumak istiyor. Tıpkı "doğru" olsa da kendi ordusu hakkında aleyhte haber okumak istememeleri gibi...

Bilmiyoruz, belki bu haberleri yazanlar, bu araştırmalar hakkında da bilgi sahibidirler... (A.G.)


Üst üste iki manşeti yalanlanan gazete olmak!

Cumhuriyet gazetesinin 21 Ağustos tarihli "BAĞIŞA BAKAN ÖDÜLÜ" (bu haberin geniş bir eleştirisi için bu sayfadaki "Doğrulatmaya çalışma, haber çökebilir!" başlıklı yazımıza bakabilirsiniz) manşetinden sonra, 22 Ağustos tarihli manşeti de ("İHALE BAKAN ÇOCUKLARINA") yalanlandı...

Gazete, "ihale" haberinde şu iddiayı öne sürmüştü:

"Üç firmanın katıldığı Bandırma ETİBOR AŞ'nin Edincik beldesindeki tesislerin ihalesini Maliye Bakanı Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan ile Ulaştırma Bakanı Yıldırım'ın oğlu Erkan Yıldırım'ın ortak olduğu Denport İnşaat ve Liman İşletmeciliği Şirketi kazandı..."

Haber aynı gün yalanlandı. İki bakan, düzenledikleri ortak bir basın toplantısında şu açıklamayı yaptılar (dünkü Cumhuriyet'ten aktarıyoruz):

"Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, gazetemizin dünkü sayısında yer alan 'ihale bakan çocuklarına' başlıklı haberin gerçeği yansıtmadığını belirttiler. Kemal Unakıtan, 'çocuklarımız birbirini tanımıyor' derken Binali Yıldırım da haberin 'planlı bir saldırı ve kasıtlı' olduğunu ileri sürdü."

Gördüğünüz gibi, Cumhuriyet bu defa lafı hiç uzatmadan haberlerinin doğru olmadığını itiraf ediyor... Zaten ihaleyi kazanan firma da bir açıklama yaparak ortakları arasında adları belirtilen bu iki kişinin olmadığını duyurdular kamuoyuna... (Farkındasınızdır: Bu da tipik bir "Doğrulatmaya çalışma, haber çökebilir" vakası... Cumhuriyet'çiler telefonu kaldırıp suçladığı kişilerin görüşünü sorsaydı, evet haber çökecekti ama bu duruma da düşmeyeceklerdi.)

Bu yalanlamayla ilgili olarak lafı uzatmayan Cumhuriyet, bir gün önceki "İmam hatip lisesi yaptıranlara bakan ödülü" haberine gelen yalanlama konusunda debelenmeyi sürdürüyor...

Gazete, 23 Ağustos tarihli sayısında da "Din Öğretimi Genel Müdürlüğü"nden ilgili birimlere gönderilen "İmam hatip lisesi yaptıranları bildirin" yazısının "varlığını ispatlamak"la uğraşıyor... Bakanın açıklamasındaki temel noktayı (mealen: "Bu yazı var ama başka daireler de kendilerine bağlı birimlere aynı yazıları gönderdiler") görmemekte ısrar ediyor...

Oysa "yalnız imam hatip lisesi yaptıranların isimleri istendi" haberi yalnızca bir şekilde doğrulanabilir: "Başka daireler"in de kendilerine bağlı birimlere bu yönde yazı gönderdiği açıklamasının gerçeği yansıtmadığını göstererek... Bunu yapamadığı sürece (belli ki işin bu tarafına bakılmış ama "işe yarar" bir sonuca ulaşılamamış), Cumhuriyet, bu manşetinin de "yalan" olduğunu kabul etmek zorunda. (A.G.)


"Bravo Paşam!"ın köşesine "Tebessüm"ü kim koydu?!

Sabah'tan Hıncal Uluç, Çeşme'de beş güne "koca bir hayatı sığdırmasının" ardından Paris'e gitti. Köşesinin Eylül başına kadar kapalı kalacağını, Dünya Atletizm Şampiyonası'yla ilgili yorumlarının spor sayfasında yer alacağını bildiriyor...

Uluç'un Paris öncesi son yazısının büyük kısmı "Harikalar diyarı, Çeşme'den tarziyeler" başlığı altında bu sayfiye kasabasından seçilmiş bir düzine mekanın tanıtımına ayrılmış.

Ancak Sabah yazarı, hemen her zaman yaptığı gibi, bu yemeli-içmeli notlarını yine yalnız bırakmayarak, sayfasına bir "siyasi yorum" çerçevesi de yerleştirmiş. Bu çerçeve "Bravo Paşam!..." başlığını taşıyor.

"Bravo Paşam!..." başlıklı yazıda "Bravo" denilen "paşa" yakın zamanda emekliye ayrılan Orgeneral Çetin Doğan'dan başkası değil... Uluç, görev devri töreninde yaptığı konuşmadan dolayı Çetin Doğan'a müteşekkir: "Akşamları başımı yastığa koyunca rahat uyumama sebep olan Ordu'ya bir ara 'Acaba mı' diyordum. İçim rahatladı, uykum düzeldi... Yaşa Paşam... Nur ol... Bin yaşa... gidiyorum ama, konuşmana.... alkışlar, gelenleri de anlatıyor..."

Uluç'un "Bravo Paşam!..." başlıklı yazısı bu ruh hali içinde devam ediyor... Teşekkürler, kutlamalar, vesaire... Hatta araya yine bu yönde bir rica da sıkıştırılmış: "Sevgili Paşam,/ Konuşmanızın tümüne sahip olmak isterim... Her satırının altına imzamı koymak için... Emir subayınız, bu iletişimi sağlar sanırım." (!)

Uluç'un Çetin Doğan'dan ilerisi için de büyük beklentileri var: "Dilerim siyasal yaşama girer, bu engin deneyim ve korkmaz yüreğinizi milletin emrine vermeye devam edersiniz..."

İşte böyle... Çeşme'den Paparazzi, "Topçu, Barba", "Sakızlı Restoran" derken, bu "tatlı hayat"ın altına sakıştırılmış bir de Çetin Doğan güzellemesi...

Fakat siz şu işe bakın ki, "ironinin görülmeyen eli"nin eseri midir nedir, "Bravo Paşam!..." çerçevesinin içinde bir kutucuk daha açılmış ve içine de "Tebessüm" başlıklı bir "fıkracık" yerleşmemiş mi?! Tam da yerine doğrusu...

Biz "Tebessüm" başlıklı bu "fıkracık"ı da ilgiyle okuduk. Söz konusu "Tebessüm", "Bravo Paşam!..."ın üzerine o derece iyi gidiyordu ki, böyle bir "mönü"yü Çeşme'nin "Le Bouguet"sinde bile bulamazsınız!

"Bravo Paşam!..."ın hemen üzerine tarziye ettiğimiz "Tebessüm" aynen şöyleydi: Bir grup yarasa mağaranın tavanında her zamanki gibi ters asılı dururken içlerinden bir tanesi farketmiş ki arkadaşları Charlie yerde ayaklarının üzerinde durup etrafna bakınıyor...

'Hey! Charlie...!' demiş,
'Ne yapıyorsun öyle?'
'Görmüyor musun yahu?' demiş Charlie,
'Yoga yapıyorum!'...


BM'nin bombalandığı gün 'Uzan' manşetiyle çıkan gazeteler için ne demiştik?

Cumhuriyet'te Cuma günleri yayımlanan "Medya Aynası"nı hazırlayan meslektaşlarımız, 22 Ağustos'ta, "İSLAMCI BASINDA UZAN SEVİNCİ" başlıklı yazılarının bir yerinde şöyle demişler:

"(...) Alper Görmüş ise kimi gazetelerin 'rakip grubu vurma' refleksiyle manşet attıklarını yazarken nedense hangi gazetede yazdığını, yazdığı gazetenin son aylardaki manşetlerinin hangi içerikte olduğunu, neyi amaçladığını ve kime vurduğunu unutuverdi!"

Ortada "unutulan" bir şey yok... Hatırlatalım:

Cumhuriyet, 21 Ağustos tarihli Kronik Medya'ya gönderme yapıyor. O gün, evet, "Bir gazetenin manşeti, bir gün öncesinin dünyada ya da ülkede yaşanmış en önemli olayını aktarmaz mı?" sorusunu sorarak, "Birleşmiş Milletler'in bombalanması" haberini manşetten vermeyen gazeteleri eleştirmiştik... İki gazete menzilimizin dışındaydı: Haberi manşetten duyuran Cumhuriyet ve Akşam...

Bunu belirtmiş, ardından da şöyle demiştik: "BM haberini manşetten saymayan gazetelerin manşet tercihi, günlerdir olduğu gibi 'Uzan'lar... İkisi hariç... Hürriyet ve Zaman'ın ortak terihlerini ayrıca ele almak gerekiyor..."

Hürriyet ve Zaman'ı neden "ayrıca" ele aldığımızın üzerinde burada durmaya gerek yok; bu, bu yazının asıl konusunun dışında. İsteyen, dönüp bakabilir..

"Medya Aynası"nı hazırlayan meslektaşlarımızın imâlarına geri dönersek... Görüldüğü gibi Yeni Şafak da bu yazımızda Birleşmiş Milletler'in bombalandığı gün dahi 'Uzan'ları manşet yapan gazeteler arasında sınıflanıyor ve bu nedenle eleştiriliyor...

Uzatmaya hiç gerek yok. Bu, apaçık değil mi? (A.G.)


24 Ağustos 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED