|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'de devletin omurgasını oluşturan kesimin çoğunluğu kendi tarih, kültür ve sanatından kopmuştur. Sözkonusu kopuş süreci Tanzimat'la başladı ve Tek Parti döneminde de doruk noktasına ulaştı. Bilim ve teknolojiyle Dünya ile Ötedünya'nın arasına Pozitivizm'in duvarı inşa edildi. Duvarın ötesi karanlık, berisi de aydınlık kabul edildi. Tanzimat'tan bu yana, Türkiye'de kutsal ile seküler değerlerin bağlıları hesaplaşıyor. Pozitivizm estirdiği fırtına, tarih içinde yeni kopmadı. Onun tarihi, insanlığın tarihi kadar eskidir. Ancak teknolojik gelişmeyle Pozitivizm son iki yüzyılda bütün dünyada büyük bir güç kazandı. İnsanlığın mutluluğu seküler değerlerde arandı. Kutsal değerlere açılan yollar tek tek kapatıldı. Gözle görülen, kulakla işitilen ve elle tutulanın dışında "gerçek" olmadığı kabul edildi. Ötedünya, Cennet, Cehhenem ve Hesap Günü yok sayıldı. İlk kitabım "Teknolojinin Ötesi"nin İz Yayıncılık tarafından üçüncü baskısı yapıldı. Kitapta Teknolojinin Pozitivizm'i besleyen, çevre ve kültür kirlenmesine yol açan etkilerini ele aldım. Teknolojiyi denetim altına almada insanın elinde kutsal kaynaklardan başka bir güç yoktur. Ekonomik, siyasal ve kültürel hayattan, kutsal değerler sökülüp çıkarılırsa, geriye yeni Seküler değerlerle doldurulması mümkün olmayan büyük bir boşluk kalır. Bu boşluğu Bilim ve Teknoloji'ye dayanan Pozitvizm de dolduramaz. Kutsal kültür ölümsüzlüğü görünmeyen dünyada ararken, seküler kültür görünen dünyada arıyor. Biri görünen, öteki de görünmeyen dünyanın ölümsüzlüğünün peşindedir. Teknoloji ölümsüzlüğü yakalamak isteyen insanın elindeki en güçlü araçtır. İnsanın gücü amaçlarıyla birlikte araçlarından kaynaklanır. Teknolojinin ötesi, onu arkaplandaki ele göre, aydınlık ya da karanlık olur. Dünyadan sonrası yok diyen, seküler kültürün elinde teknoloji korku, tarihi süreklilik ve bütünlük içinde olan kutsal kültürün elinde ümit verir. Yirminci yüzyılda kutsal kültürle bağlarını koparan ülkeler, Faust gibi, sonu gelmez tutkularının peşine düşerek dünyayı savaşlarla adeta bir Cehennem'e dönüştürdü. Türkiye'deki "tavan" ve "taban" kopukluğu ve kutsal kültürün seküler kültürde eritilerek, yok edilmeye çalışması, ekonomik, siyasal ve kültürel sorunlara yeni boyutlar kazandırdı. Seküler kültürün egemen olduğu her yerde, toplum iç zenginliğiyle birlikte üretim gücünü de yitirdi. Cumhuriyet döneminde toplumun üretim gücü kısır ve gereksiz tartışmalarla hoyratça harcandı. Türkiye'de olduğu gibi, toplumun "tavan"ına seküler kültürün egemen olduğu bir toplumda, üretim gücünün büyütülmesi mümkün değildir. Çünkü toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmesinde belirleyici olan kutsal değerlerdir. Yirminci yüzyılda toplumları çökerten "aşkın" değil, "seküler" değerler oldu. Marx'tan daha çok Max Weber'in öngördükleri doğru çıktı. Günün canalıcı sorunu: Boşluğun hangi değerlerle, nasıl doldurulacağıdır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |