|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika'nın Irak'ı işgalinden yana olduğunu bildiğim bir okur, "Umarım, tatiliniz TBMM Irak'a asker gönderme kararı alana kadar sürer" mesajını gönderdi. Çabalarımın boşa gitmediğine işaret ettiği için son zamanlarda aldığım en sevindirici mesajdı bu; niyeti farklı olsa bile, okurumun yazdıklarını 'iltifat' olarak kabul ettim... Bâbıâli'nin eskileri hiç tatile çıkmazlardı; o geleneği günümüzde de sürdüren büyüklerimiz az değil. Ben önceleri, "Okurumu nasıl yazısız bırakırım?" düşüncesine bağlardım bu sürekliliği; Vehbi'nin kerrakesini anlamam için, ustalardan birinin, "Sütunu boş bırakmaya gelmez, bir bakarsın yerine bir başkası kuruluvermiş" diyen yazısını okumam gerekmişti... Aynı sebeple olmasa bile, kendi hesabıma ben de uzun yıllardan beri tatilsiz devam edip gitmekteydim. Kafa dinlemeye bir köşeye çekilsem de sütunu boşa bırakmadığımın herhalde farkındasınız. Bir elim kanda olsa diğer elimle yazdım, iki elimin meşguliyeti durumunda bile karşınıza çıkmanın bir yolunu buldum. En olumsuz şartlarda, saat farklılıklarına rağmen, günceli beraber izledip durduk... Bazıları için gerekçeye, mâzerete ihtiyaç yoktur; yakın dostum bir yazar, ortalık süt liman iken bile, "Bugün canım yazmak istemiyor" der ve sütununa mâzeret koydururdu. Eskiden, gazetelerde, "Yazarımızın yazısı elimize geçmediği için..." diye başlayan mâzeret notları görürdünüz. Bunu, yazının postada kaybolması olarak anlamak mümkündü. Daha sonra telefonların çalışmaması, elektrik kesintisi yüzünden iletişim kurulamaması, faksın bozukluğu da yazının gazete merkezine ulaşmamasının gerekçeleri halini aldı. Şimdi hangi gerekçe ardına sığınarak köşeni boş bırakacaksın? Bir tek gün, o da benden kaynaklanmayan bir yanlışlık sonucu, yazımın yerine konulan 'teknik' gerekçeli mâzeret notuna epey okurdan ayıplama mesajı gelmişti. Haklıydılar. Nereye gitsem yanımda götürdüğüm dizüstü bilgisayarıyla dünyanın dört köşesinden internete girebiliyor, hadi diyelim giremedim, faks çekebiliyorum. Dizüstü bilgisayarım bozulsa yanımda avuçiçi bilgisayarım var; onunla da aynı işlemleri yapmam mümkün. Dizüstü veya avuçiçi bilgisayarlar devre dışı kalsa, kullandığım cep telefonunda yazı yazıp internet veya faksla geçmem yine de imkân dahilinde... Yazılarımda kullandığım belgeler bile yedekli bende. Ana bilgisayarımın belleği zarar görse birkaç ayrı yerde kopyaları var; hepsi elimden çıksa temel arşivim avuçiçi bilgisayarıma da yüklü. "Onların başlarına bir şey gelebilir" tedirginliğiyle aldığım ve burada açıklamak istemediğim başka tedbirlerim de var. Bugüne kadar çıkmış bütün yasalara, yönetmeliklere, uluslararası anlaşmalara "Ha" deyince ulaşmanın yollarını biliyorum... Benim, yazar olarak, "Tatile çıkıyorum" dışında hiçbir mâzeretim yok. Benim gibiler için, İngilizler, "Otobüs şoförünün tatili otobüste geçer" derler... Postacı da, tatilinde görev mahallini dolaşırmış... Bir okur-yazar olarak, nerede geçirirsem geçireyim, tatilimde elimde kitap/dergi, önümde bilgisayar oluyor. Bir haftasını yurtdışında geçirdim bu yılki tatilin, son haftasında İzmir ve Ankara'daydım; yazıları kesmesem ne yapacak idiysem tatilde de eksiksiz hepsini yapmaya devam ettim... Yurda döndüğüm günün akşamı hemen her gazeteden yazarın bulunduğu bir ortama katılmam gerekti. Bir meslektaş, Amerika'dan o gün döndüğüm bilgisine sahip olduğu için, "Şalteri indirip geldin, galiba?" esprisini yaptı. Bir gün önce, 50 milyon Amerikalı'nın yaşadığı geniş bir bölge, sebebi bugün bile resmen açıklanamamış bir biçimde, elektrik enerjisinden mahrum kalmıştı. Ben de o sırada oradaydım ya, meslektaş, olayla aramda kendince mizahi bir ilişki kuruverdi. Oysa, elektrik kesintisinden sadece 24 saat önce, bir yakınıma, yaşadığı ülkedeki düzenden söz etmem gerektiğinde, kendi başımdan geçmiş bir 'durumu' aktarmıştım. Aktardığım 'durum' elektrikle ilgiliydi. Boston'da oturduğumuz eve taşındığımızda prize taktığımız elektrikli saat, 1,5 yıl sonra o evden taşınmamız gerektiğinde prizden çekene kadar bir dakika bile geri kalmamıştı. "Amerika'da elektriklerin kesildiğini hiç görmedim" demiştim o yakınıma... Sen misin bunu söyleyen? Hemen ertesi gün ciddi bir 'tekzibi' ABD'nin enerji sisteminden alıverdim... Herhalde anladınız: Yazmadığım iki hafta içerisinde, önümüzdeki günlerin gündemini de işgal edeceğine hiç kuşku duymamanız gereken ABD'de olup bitenleri anlamaya çalışmakla meşguldüm. Aydınlar ne düşünüyor, savaş-sonrası gelişmeler Amerikan halkınca nasıl karşılanıyor? Ekonomi nereye gidiyor? Kampanyası başlamış olan başkanlık seçiminde George W. Bush'un yeniden seçilme şansı var mı? Bush'un karşısına Demokratik Parti'den çıkacak aday kim olabilir? Rakip hangi politikacı olursa Bush zorlanabilir? Bütün bu soruların cevaplarını ABD'de arayıp durdum. Döndüm, ülkenin gündemi kendini dayayıverdi. Hayret, bizim gündemimizde de ilk sırayı ABD ile ilişkiler işgal etmiyor mu? Yazarınızın tatili, bu defa da, yazılarına malzeme sağlamakla geçti sizin anlayacağınız... "Keşke biraz daha uzun tutsaydın tatilini" diyenlerden değilseniz, bugünden başlayarak buraya taşıyacağım konulardan beraberce keyif alacağız demektir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |