AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Sorunların ağababası...

İyi ya da kötü değişim her yerde etkisini gösteriyor. Türkiye'nin iki yıl önce yaşadığı ekonomik iflas dev bir krizle ve ardından gelen önlemlerle kritik noktadan geri çevrildi.

Siyasi iflas son seçimlerde merkez siyasi partilerin karşı karşıya kaldığı büyük tasfiyeyle karşılık buldu ve en azından bir yenilenme fikrine yol açtı.

Bunlara karşılık alabildiğine süren bir sorun ve iflas alanı daha var. Bu, etik alandır ve orada yaşanan iflastır.

Bu iflasın öncelikli üreticisi ve öncelikli taşıyıcısı basındır.

Mülkiyet yapısını değiştirmek yerine yeni yöntemlerle yeniden üreten, güç merkezli yayın politikalarını farklı görünümler altında sürdüren, grup çıkarını haberin önüne alan bir anlayış olduğu yerde duruyor.

Kimi gazetecilerin çoktandır unuttuğu bir- kaç temel husus var.

Gazetecilik faaliyeti doğası itibariyle toplumsaldır. Haber, etik kuralların tanımladığı belirli bir mesafe çerçevesinde siyaset ve toplumla etkileşime giderek üretilir. Böyle olunca haber bilgi aktardığı kadar, temel erdemlerden hareketle denetleme işlevi de yapar. Denetleme kamuoyu önünde yapıldığı, kamuoyu oluşturduğu oranda siyasidir.

Etkileşim üzerine kurulu bilgi aktarma faaliyetinin ve denetleme merkezli haberin bu çerçevede en önemli yan unsuru ise "anlama-kavrama" işlevidir.

Nitekim bu 'kavrama-anlama' işlevi basının sadece pazarladığı bir meta değil; aynı zamanda kendi ticari varlığının güzergahını tayin eden temel referansıdır.

Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi de basının bu denetleme ve "anlama-kavrama" işlevlerinden uzaklaşması, yani bir anlamda müşteriyle ilişkisinde pusulasını yitirmesidir. Türk medyası bir süredir siyasi ve toplumsal hayata egemen olan seçmen ittifaklarının, toplumsal dip akıntıların ve beklentilerin iç yüzünü kavramaktan, yansıtmaktan uzaktır.

Ancak hemen belirtelim; bu uzaklaşma "kendiliğinden" bir uzaklaşma değil, "iradi ve siyasi" nitelikli bir uzaklaşmadır.

Nitekim Türk basını, bırakın adalet, eşitlik, özgürlük, insan hakkı gibi temel erdemlerin ve örselenmesini merkez alan denetim işlevini yerine getirmeyi; tersine bu örselenme sürecini tahrik eden, metalaştıran ve meşrulaştıran unsurlardan biri haline dönüşmüştür.

Bunun perde arkasında ise, basının, gazeteciliği bağımlı bir değişken haline getiren karma iktisadi faaliyet ve karma sermaye yapısı bulunmaktadır.

Basının denetlemesi gereken faaliyetlere girişip merkezi sistemin entegre parçası haline gelmesi, bu arada denetleme işlevini de elden bırakmayıp bunu ticari varlığının lojistik desteği haline çevirmesi, bu çerçevede erdemin yerine faydayı, ilkenin yerine çıkarı yerleştirmesi, faydadan hareketle soyut düşünceyi aşağılayan, demokrat ve sorgulayıcı tavrı vatansızlıkla eşdeğer tutan bir hatta ilerlemesi, bu karma faaliyet ve sermaye yapısının doğrudan sonucu olarak karşımızdadır.

Haber kurgusu ve haber hiyerarşisine temel olan süzme, eleme, doğrulama ve analiz mekanizmalarındaki temel referansların siyasi ve ticari reflekslere doğru kaymaya başlamasının, sonuçta basının etik hakemlik araçlarının etkinliklerini yitirmeye yüz tutmasının temel nedenlerini de burada aramak gerekir.

Yeni yapısı son on yıl içinde basını görülmedik biçimde iktidar kavgalarının içine sürüklemiş, hatta o kavgaların ayrılmaz aracı haline getirmiştir. Böyle bir basının doğal olarak karşı karşıya kaldığı güven krizi okur tipinde de ciddi değişikliklere yol açmıştır. "Gazeteye gelen, onu alan ve okuyan okur"un yerini, gazetenin ayağına gittiği "okuma özürlü imaj ve promosyon tüketicisi" almıştır.

Olanı ve doğalı izleyen, belli kriterler çerçevesinde eleştirmeye çalışan değil; olanı, doğalı ve değerleri değiştirmeye soyunan bir basın vardır karşımızda ve bu yönleriyle basın Türkiye'de "etik sorun"un doğduğu ve üretildiği merkezlerin başında gelmektedir.

Bilmek gerekir ki, basın kendisine çeki düzen vermeden Türkiye kendisine çeki düzen veremez.

Not. Dün yayınlanan "Askerin Serencamı" başlıklı yazıma bir uyarı geldi. Bir arkadaşım Türkiye'nin uluslararası arenadaki geleceğinin asker kontrolunda diyazn edilmesini arzu eden, bu çerçevede ABD'den umudu kesen ve yine aynı çerçevede Irak'a asker göndermeyi reddeden şahinler grubuyla ilgili analizime dikkat çekerek şunu söyledi:

"Irak'a asker göndermeyi reddetmek içe kapanmacılık olarak algılanabilir, kimileri bunu böyle kullanabilir. İçe kapanmacı olmayan retçilerin varlığının da altını çizmek gerekir."

Elbette öyle. Nitekim ben de onlardan birisiyim.


27 Ağustos 2003
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED