AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Vatan, millet, Fırat

Son günlerde kafam hayli bozuk. Ortada artık hiçbir sınır tanımayan, herkesi içine çeken, çektikçe de batıran mesnetsiz, ahlaksız, çamur deryası gibi bir tartışma sürüp gidiyor. Bugüne kadar dişimi sıktım, arkamı döndüm; ancak iş çığırından çıktı. Zaten bıçak sırtında seyreden iktisadi istikrar ortamını tehdit etmeye başladı.

Irak'a asker gönderme meselesinden bahsediyorum tabii ki. Dünyayı değiştirmeye namzet dinamiklerin henüz netleşmediği, geleneksel güç ilişkilerinin artık etkisini yitirmeye başladığı, hem bireylerin, hem de devletlerin değer yargılarının çeşitlendiği ve karmaşıklaştığı bu keşmekeş içinde uzun vadede sağlıklı bir karar almanın, üstelik Türkiye gibi, daha düne kadar dış politikası sadece Kıbrıs meselesi ve komşularıyla olan didişmelerden ibaret olan bir ülkede ne kadar zor olduğunu takdir ediyorum. Mesele de bu zaten. Türkiye'nin aklı başında politika yapıcıları, geleceğe, en az bir yirmi yıl ötesine bir kapı aralayabilmeli ve ülkenin iç ve dış politika altyapısını kuracak yeni bir manifesto ortaya koyabilmeli. Maalesef, hükümetin önüne bu konuda sağlıklı bir karar vermesini sağlayacak bir metin gelmediği gibi, böyle bir metin hazırlama telaşı da yok kimselerde. Gündelik karar alma mekanizmalarıyla, eşref saatimizin ayar tutmayan zamanlamasıyla attığımız adımların doğru yolu bulma şansı, daktilo başındaki bir maymunun Mesnevi'yi yazma ihtimalinden fazla sayılmaz.

Ülkenin fikir üretim merkezleri böyle konularda suspus kalınca, tabiatıyla meydan medyaya kalıyor. İşte kafamı bozan şey de bu. Medya, her ne kadar Türkiye'de öyle algılanıyor olsa da, mahiyeti icabı fikir üreten bir mekanizma olamaz. Medya, kamuoyuna yönelik çoğu zaman tek taraflı bir iletişim ve etkileşim ortamıdır. Fikir üretimi medyaya kalırsa ortaya çıkacak olan manzara, bugün yaşananlardan farklı olmaz. Siyasiler de, eğer bu kavgadan üstlerine sıçrayanları yol haritalarına im yaparlarsa, daha sittin sene bu bataklıktan çıkamayız.

Kızıyorum, çünkü meşru olmadığı şimdi savaştan sonra daha da iyi anlaşılmış olan emperyalist bir saldırının yanında durmayı reddetmiş olduğumuz halde, Irak'ta yaşanan sürecin bundan sonraki seyrinin meşruiyetini de sorgulamadan, içinde bırakınız idealizmi, reel politik bile barındırmayan gerekçelerle yeni bir maceraya sürüklenmeye çalışılıyoruz. Macera, zira geniş perspektifli bir dünya görüşünün bir parçası değil bu manevra. Türkiye için dayandığı tek "prensip" ABD'nin yanında yer almak. Bakın bunu bile oturup tartışabiliriz. Ama insanın alnına vatanperverlik, Yemen'de dökülen yurdum insanının kanı, tarih yetmezliği gibi silahlar dayanınca, bu "edep dışı" davranış karşısında sırf pozisyon koruma adına bu sefer birileri de içlerinde hazımsızlık yapan Osmanlı cehaletini ve öfkesini kusunca, tabii olarak kızıyorum. Yüzyılların yoğurduğu, belki de bu sebeple değişen dünya karşısında yeterince esnek tepki verememiş olan, Osmanlı devlet anlayışına zerre kadar vakıf olmadan yapılan bu karşılıklı atışmaların malzemesi kendi tarihimiz. Yanlışıyla doğrusuyla, henüz neyin yanlış, neyin doğru olduğunda mutabakat sağlayamamış olsak bile, bizi biz yapan tarihimiz bu.

Bir tarafta "Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" mısraını kalkan yaparak Irak'a asker göndermeyi savunanlar. Bunlar, acaba Irak'ta kanı dökülen ABD'li ve İngiliz askerler sayesinde burayı da bundan böyle ABD'nin vatanı olarak algılamamız gerektiğini de söyleyebilecekler mi? Beri tarafta, Osmanlı'nın Yemen politikasını, dönemin değişen dünyasında bir yanda kutsal şehirlerin güvenliği, bir yandan da ticaret yollarının denetimi gayretlerinin şekillendirdiğini anlayamayacak kadar kafasını kuma saplamış olanlar. Medya bu; çatıdan atlayan bunalımlı gencin bağırsaklarından kokoreç haberi yapar.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti tüm kurum ve süreçleriyle geçmişte dirayetli ve herkesi kucaklayan bir tavrı benimseyebilmiş olsaydı, bugün bu önemli gündem maddesi ayak altına düşmeyecek, bir istikrar meselesi haline gelmeyecekti. Vakit geç değil; gündemin ilk satırları karartmasın ufkunuzu. Oturun, bu ülkenin hem yerel, hem de küresel bazda iktisadi, siyasi ve toplumsal geleceği üzerine tezler üretin. Bu vizyonun içinde kamunun ekonomideki rolü olsun, ama Kıbrıs da olsun. AB olsun, ama enerji kaynaklarımız da olsun. Gerekirse savaş olsun, ama barış, kültür ve din olsun daha çok. Bu vizyonu binlerce kişiyle oluşturun, fikirler bu platformda çatışsın, oturup her şeyi tartışalım. Ama burada gazete köşelerinde değil.

Bu ülkede herkes devletten bir şeyler bekler. İtiraf ediyorum, devletin ilk defa öncü olmasını istediğim bir mevzu bu. Önündeki dört yıllık süreye, bir beş yıl daha eklemek isteyenler! Sözüm önce sizlere.


27 Ağustos 2003
Çarşamba
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED