|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Radikal gazetesi iki gündür manşetten gizli MGK Yönetmeliği'nin maddelerini açıklıyor... Gazetenin haberleri, genel yayın yönetmeni İsmet Berkan'ın da vurguladığı gibi, yönetmeliğin "kendi halkını tehdit gören" bir endişenin ürünü olduğunu gösteriyor... İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu'nun dediği gibi "Türkiye'nin demokratikleşmesine büyük katkı" niteliğindeki haberleri özetliyoruz...
Yıllardır tartışılan, her anılışında "Demokratik bir hukuk devletinde 'gizli' yönetmelik olur mu?" sorusunu da beraberinde getiren (nitekim ilk manşet haberin yayımlandığı gün İsmet Berkan da sormuş bu soruyu) "Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yönetmeliği" artık bir haberin konusu... Radikal, 27 Ağustos tarihli, "tarihî" diye nitelenebilecek manşet haberinde ("İŞTE EN GİZLİ YÖNETMELİK"), yıllardır merak edilen metnin en önemli kısımlarını gözler önüne seriyor. Radikal yönetimi, yönetmelikteki anlayışın özünü, birinci sayfa spotlarında şöyle analiz ediyor: "Gizli yönetmelikte yer alan ifadelerin en çarpıcı yönüyse, kuruluşun, güvenlikle ilgili çalışmaları, 'toplumun kendisine rağmen, kendisine karşı' yerine getirmeyi amaçladığını göstermesi. Örnek: 'Milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı her tür psikolojik tedbirlerin alınması...' "'Psikolojik tedbir' ve 'psikolojik harekât' ise Genel Sekreterliğin görevlerinde ağırlıklı bir yer tutuyor: '... devlet çapında her türlü psikolojik harekât ihtiyacını saptar, değerlendirir, psikolojik istihbarat ihtiyacı için ilgili istihbarat organları ile koordinasyonda bulunur...'"
ÇOK ŞEY SÖYLEYEN İSTİSNA
Radikal, şu önemli istisnayı spota çekmekte de son derece doğru bir gazetecilik yapmış bizce: "Silahlı Kuvvetler hariç, Milli Güvenlik Siyaseti'nin öngördüğü tedbirlerin alınması çalışmalarında gerekli mali, ekonomik, sosyal ve diğer tedbirlerin kalkınma planlarında yer alması amacıyla DPT ile birlikte görev yapar." Buradan da anlaşılabileceği gibi, yönetmeliği hazırlayan zihniyet yalnız Silahlı Kuvvetler'e güvenilebileceği inancında: "Toplum"un yanısıra "siyaset" de denetlenmesi gereken unsurlar arasında sayılıyor... Bu nokta, İsmet Berkan'ın "Kendi halkını tehdit görmek" başlıklı yazısında da vurgulanıyor: "Yönetmeliğin üzerinde uzun uzun durulması gereken bir sürü yanı var belki ama benim en çok ilgimi çeken iki noktadan biri, Türkiye'de MGK Genel Sekreteri'nin işine karışamayacağı tek kurum olarak Genelkurmay Başkanlığı'nın zikredilmesi; geri kalan bütün kurumlarla genel sekreterliğin neredeyse bir ast-üst ilişkisi kurması..." Deniz Zeyrek imzalı birinci gün yayınından, genel sekreterin görevlerini tanımlayan maddenin 'f' fıkrasını da okuyalım: "Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliği ve anayasal rejimin korunması; Türk toplumunun Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılapları, milli ülkü ve değerler etrafında birleşerek milli hedeflere yönlendirilmesinde gereken milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı her türlü psikolojik tedbirlerin alınması, yurtiçi ve dışında bu hususlara karşı oluşan tehdidin bertaraf edilmesi veya etkisiz kılınması..." Berkan, bu maddeyi de şöyle yorumlamış: "Adı 'sekreter' ama genel sekreter aslında seçilmemiş bir kral, bir başkomutan. Hepimizi 'milli hedeflere yönlendirmek' için psikolojik tedbirler alıyor; bunu engellemeye çalışanları da bertaraf ediyor..." "Kral" sözcüğü gayet isabetli bir tercih... Biliyorsunuz, "kral"lar da ülkelerinin "milli çıkarları"nın nerede olduğunun bilgisine sahiptir ve bu doğrultuda her türlü "tedbir"i almaya hakları vardır. Şimdi anlıyoruz ki, mesela "andıç" konusunda yürütülen "psikolojik harekât", zannedildiği gibi birkaç komutanın "keyfî" olarak yürüttüğü bir harekât değildir; bir kanun ve o kanun doğrultusunda çıkarılmış bir yönetmelik doğrultusunda harekete geçilmiştir... 'DERİN DEVLET'İN PLANLARI...
Radikal, ikinci gün işte bu manşetle çıktı... Adnan Keskin imzalı habere yansıyan satırlarda, yönetmeliği hazırlayanların toplumu neredeyse "total" bir biçimde denetleme arzusunu sezmemek mümkün değil... Yerimiz dar, haberden bazı spotlarla yetiniyoruz: "MGK Genel Sekreterliği aracılığıyla toplum 20 yıldır her türlü psikolojik harekâta maruz bırakılmış. TRT ve AA'nın yanısıra, özel kurumlar da kullanılmış. Yönetmelik, bütçeye müdahale hakkını bile tanımış... "MGK Genel Sekreterliği'nin gizli yönetmeliği, 'derin devlet'in kuruluşunu, gücünü ve işleyişini ortaya koyuyor. Yönetmelik, toplumun her türlü psikolojik bombardımana tâbi tutulduğunu, gündelik yaşamın hiçbir alanının boş bırakılmadığını gösteriyor. "Yönetmeliğin iki sayfası, Toplumla İlişkiler Başkanlığı'na ait psikolojik harekât görevine ayrılmış. TRT, AA gibi kamu yayın kurumları, harekâtın manivelaları sayılmış. Bakanlıklar, kamu kurumları ve özel kuruluşlar harekâtın kapsama alanına alınmış. "'Tek tip' toplum hedefi için her tür psikolojik harekât mubah sayılmış. MGK'ca hazırlanan 'Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi'nin ve 'özel milli siyaset belgeleri'nde öngörülenlerin topluma dayatılması hedef yapılmış..." İşte böyle... Üzerinde herhalde çok tartışacağımız bir belge... Peki neden gizli? Berkan'ın cevabı güzel, onunla bitirelim: "Devletin millete bakışını yansıtıyor, o yüzden gizli..." (A.G.)
"Yönetmelik"in "gizli" kalmasında BASININ ROLÜ YOK MU? Radikal gazetesinin yıllardır "gizli" tutulan MGK Genel Sekreterliği Yönetmeliği'ni ele geçirerek yayınlamasının "hür basın"a yakışan bir gazetecilik başarısı olduğu muhakkak. Gazetenin genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, söz konusu yayını "Halkın haber alma hakkına saygımız nedeniyle 'gizli' de olsa bu yönetmeliği yayınlıyoruz" diye sunuyordu. Berkan'ın açıkladığına göre, gazetenin Ankara Bürosu İstihbarat Şefi Deniz Zeyrek, "nihayet", bu zor işi başarmış ve okurlara "psikoloji"ye çok düşkün olduğu anlaşılan MGK Genel Sekreterliği Yönetmeliği'nin psikolojisinin ne durumda olduğunu açıkça göstermiştir. Ancak dikkat ettiyseniz "nihayet" diyoruz... Bu sözcüğü Zeyrek ya da gazetesi için kullanmadığımızı söylemeye gerek yok herhalde... "Nihayet" sitemini fazlasıyla hakedenler; tabii ki, söz konusu yönetmeliğin bilgileri dahilinde olduğunu adımız gibi bildiğimiz "ağır gazeteler." Tamam, yönetmelik "gizli"ydi, bir sır gibi saklanıyordu vs. Ama, bir 12 Eylül ürünü olan, yani yaşı yirminin üzerinde olan bu yönetmeliğin bugüne kadar "ağır gazeteler"in yazıişlerine "sızmaması" mümkün mü? Berkan'ın da belirttiği gibi, geçmişte Hürriyet gazetesinin 28 Şubat tarihli MGK'da alınan kararların "gizli" belgesini, MGK tarafından oluşturulan "gizli anayasa", yani "Milli Siyaset Belgesi"ni biraz ayıklanmış haliyle okurlarına nasıl aktardığını da hatırlayın... Demek ki, istendiği zaman, "ağır gazeteler" açısından bir belgenin "gizli" olması o kadar dert değil... Zaten biliyorsunuz; ortada, artık gizliliği kalmamış olan yönetmeliğin "gizli" kalmasını gerektiren bir neden de yoktu... Neyse, geç de olsa (yirmi yıl sonra!), zaten 7. uyum paketiyle gelen değişiklik nedeniyle geçerliliğini yitiren, yenilenmesi gereken bir yönetmelik gün yüzü görebildi... Ancak, yirmi yılı aşkın bir süredir toplumun "psikolojisini" bozan ve nihayet gizliliği kalkan yönetmeliğin "sır katipleri"nden birisinin "Türk basını" olduğunu unutmayalım... (K.B.)
EKŞİ "YANLIŞ HESAP"TA DİRENİYOR!
Kronik Medya'ya da konu olmuştu: Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi, 22 Ağustos tarihli yazısında "Taslak"a yönelik bazı eleştirilerde bulunmuş, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de bu eleştirilere yanıt mahiyetinde yazara bir mektup göndermişti. Söz konusu mektup Ekşi'nin 26 Ağustos tarihli köşesinde epeyce kırpılarak yayınlanmıştı. Ekşi, Hürriyet'in 28 Ağustos tarihli sayısında, şu ünlü deyimdeki "pehlivan" misali Çelik'e yüklenmeye devam ediyor... Hürriyet başyazarı, bu "yanıta yanıt" niteliğindeki yazısına şu cümlelerle başlamış: "Yeri gelince bu mektuptaki bilgilere biz de değineceğiz demiştik. Çünkü Sayın Bakan konuyu saptırma tekniğiyle gerçeğin üstünü örtmeye kalkmıştı." Ekşi'nin bu son yazısında bir "saptırma" örneği olarak üzerinde durduğu asıl konu, "Taslak"ın yasalaşması halinde üniversitelerde görevlerini kaybedeceği söylenen 26 bin "yönetici" ile ilgili. Ekşi bu kez, "Taslak"ın yasalaşması halinde, "makam, unvan ve yetki katliamı"nın kurbanlarının sayısının 26 bin ile de kalmayacağını ve sayının "tam 28 bin 249"a ulaşacağını ileri sürüyor. Hürriyet başyazarı bu çerçevede, herşey hesaba kitaba uygun olsun diye olacak, söz konusu kadroların kalem kalem dökümünü de vermiş. Bu kadroları kimler mi dolduruyor? Verilen döküme göre bu kadroları, rektör yardımcıları, dekanlar, dekan yardımcıları, yüksekokul müdürleri, yüksekokul müdür yardımcıları, meslek yüksekokul müdürleri, meslek yüksekokul müdür yardımcıları, enstitü müdürleri, enstitü müdür yardımcıları, üniversite senatoları üyeleri, üniversite yönetim kurulları üyeleri, fakülte kurulları üyeleri, fakülte yönetim kurulları üyeleri, enstitü üyeleri, yüksekokul kurulları üyeleri, yüksekokul yönetim kurulu üyeleri, dolduruyor. Yani, "Taslak"ın yasalaşmasıyla birlikte "28 bin 249" kadro (bunu aynen "26 bin kadro" hesabında söylendiği gibi "28 bin 249" öğretim üyesinin kadrosu olarak da anlayabilirsiniz) boşalacak. Ancak daha önce söylediğim gibi, Ekşi'nin bu hesabı "yanlış hesap"! Çünkü, bir kere, alt alta sıralanan kadroların önemli bir bölümü zaten bugün bile "seçimle" geliyor. (Meselâ: Fakülte kurulundaki profesör, doçent ve yardımcı doçent temsilcileri; fakülte yönetim kurullarındaki profesör, doçent ve yardımcı doçent temsilcileri; senatörler...) Ayrıca daha da önemli olarak, Ekşi'nin sıraladığı kadroların önemli bir bölümü zaten aynı öğretim üyeleri tarafından dolduruluyor. Meselâ: Dekanlar, enstitü müdürleri, yüksekokul müdürleri üniversite senatolarının zaten tabii üyesi. Dekanlar aynı zamanda üniversite yönetim kurullarının da üyesi. Ekşi'nin sayılarını 530 olarak verdiği dekanlar, zaten dünden fakülte kurulları ve fakülte yönetim kurullarının üyesi... Yani diyeceğimiz; Ekşi'nin sayısını "28 bin 249" olarak verdiği "yönetici" kadrosunu açıklamaya çalıştığımız çerçevede bir "sadeleştirmeye" tâbi tutarsanız, söz konusu rakam kimbilir nereye inecektir... Sonuç olarak söyleyeceğimiz şu: "Taslak" mutlaka eleştirilmeli ve bu haliyle yasalaşmamalıdır. Ancak "Taslak"a getirilecek eleştiriler herşeyden önce "yanlış hesap" üzerine yükselmemelidir... Bakın, "Taslak"ta yer alan şu "çağdışı" yeni düzenleme mesela: "Taslak", hangi akla hizmetse, ülkenin bütün üniversitelerindeki "Araştırma görevlisi" kadrolarını "merkezi bir sınav"a bağlamaya niyetleniyor. Yani, eskiyi aratacak türde bir "merkeziyetçilik" örneği... Ama bakıyoruz, ne Ekşi'nin ne de diğer "Taslak" kurulu cephenin işin bu gerçekten akademik yönüyle pek ilgilendiği yok. (K.B.)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |