|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mustafa Kutlu yeni bir kitapla "sevgili okur"uyla buluşuyor. "Tufandan Önce" Eylül'ün ilk günü piyasada olacak. Bendeniz dün okuma şansını yakaladım. Yazarın bir sene uğraştığı kitabı, okur milleti bir-iki saatte deviriyor. Sonra da... Neyse, uzatmayalım. Age'nin satırlarıyla başbaşa bırakayım sizi. Böylesi daha iyi. Şemsettin Bilen evinden çıkıp yürüdü. Bir ara başını kaldırıp Çimen Dağı'ndan yana baktı. Zirvelerden eteklere doğru toz gibi bir bulut iniyordu. Bulut mu, sis mi belli değil. "Yine çok sıcak olacak bugün" dedi içinden. Sıcağı sevmiyordu. Her yanların şarıl-şarıl terlerken nasıl çalışabilirsin. Değil mi ama!.. Gözünü sevdiğimin sonbaharı. Sonbahara kendini bir atabilse. Serin, tatlı, bekeretli. Bir de bu mevsime hüzün devri diye iftira atarlar. Neymiş efendim yerlerde sürünen sarı yapraklar, güneye göçen kuşlar vesaire. Yahu bunlar hep ilkokulda beynimize giriyor; yoksa mevsimlerin ne kabahati var. Değil mi ama!.. Köşede her zaman olduğu gibi Zabıta Kemal'le karşılaştı. - Günaydın Reis Bey, nasılsınız efendim? - Sağol Kemal. İyidir. Beraberce yürümeye başladılar. - Zerzevat halini dolaştım. Karşı geçe köylerden güzel maydanoz, hıyar getirmişler, semizotu da var. Hani yenge isterse bi sepet yaptırayım. - Bırak şimdi semizotunu. Bugün mühim bir gün. Kaymakamlıkta toplantı var.
Şemsettin Bilen Zabıta Kemal'i her ne kadar mühim bir günün ehemmiyetine davet ettiyse de, kendini kendinden kurtaramadı. Yol boyu yürüdükçe bitli akasyaları söküp yerine eliyle diktiği çınar gövdelerini okşadı. Cadde boyu, iki yanı çınarlar. Nasıl da gelişip serpildiler. Dükkân önlerine gölgelerini yaydılar. Ulan avanak kasabalı, yıllar yılı o kötü akasyaların cılız yapraklarına sığındınız da ne oldu. Şuncacık şeyi akıl edemediniz. Efendin neymiş, buralarda yetişmezmiş. Yahu sen bir dene, bir iki dikiver, bakımını yap; suyunu-gübresini ver, eh yetişmez ise o zaman söyle. Çınar gibisi var mı? Sen say bir koca imparatorluk; üç yüz, beş yüz yıl yaşar. Yaşadıkça fukara Şemsettin'in adı da yaşar. Sadaka-i câriyenin örneği işte. Ne diyor dinimiz: Ölünce ardında üç şey bırakacaksın. Hayırlı evlat, hayra hizmet edecek kitap; okul, çeşme, köprü, hastana falan. İşte o zaman amel defterin kapanmıyor.
GECE YOLCULUĞU Diyelim yola çıkılacak. O gece beni uyku tutmaz. Dön sağa, dön sola!.. En sonunda kalkıp bir koltuğa tünerim. Sonrası eziyet tabii. O yüzden, madem ki gece uykusuz geçiyor, yola gece çıkmalı fikri gelir saplanır. Gece yolculuğu da bilen bilir, kolay değildir. Peşpeşe kamyonlar... Çılgın sürücüler... Farları ayarsız arabalar... Otobüs, minibüs, midibüs, kısacası herbüsler arasında farı en iyi durumda olan genellikle otobüslerdir. Diğerlerinin çoğu arızalı. Biri yakını gösterir, biri uzağı farların. Biri şeş der, diğeri beş. Biri sağa bakar, biri sola. Biri kalk gidelim der, öbürü poh yeme otur! Biri yanar, biri yanmaz, tek gözlü canavar gibi yaklaşır. Polisler bunları görmez mi, hep merak ederim. Hal böyle olunca, yolculuğu patlak gözlerle tamamlamak zorunda kalıyor insan. Sonunda, farkında olmadan beklediğim haber geldi. Bir mühendisimiz, yoksa göz doktoru muydu, gözleri rahatsız etmeyen bir far icat etmiş. İsterseniz göz mühendisi diyelim. Patent için başvurusunu da yapmış. Oh ne âlâ! Artık, trafik âleminde bizim de bir buluşumuz olacak ve gözlerimiz yorulmayacak. Haydi hayırlısı!
KADIN POLİS - Poliste kadınların oranı gittikçe azalıyormuş Hocam!.. - Dert etme Çekirge!.. Bir "kadın polis" dizisi çekilir, yine yükselir!..
ABARTMAMAK LAZIM Uyku da bir yerde terapi yerine geçer. Geçer ama bazıları teerraappii şekline çeviriyor.
MARS - Gel Mars'a bakalım. - Boşver, ben bir dahaki sefere bakarım.
GÜNÜN SÖZÜ Hikmete giden yol nedir? Basit ve sade bir şekilde ifade edersek, "Hata yapmak ve hata yapmak ve tekrar hata yapmaktır. Ama daha az ve daha az ve daha az..."
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |