AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Bilim Kurulu" ile "Türk Ocakları"nın ne ilişkisi var?

Bazı okurlarımın yazının başlığını görür görmez şöyle itiraz etmeleri ihtimal dahilindedir: "Nuri Gürgür TÜBİTAK Bilim Kurulu'na 'bilim adamı' sıfatıyla değil, 'özel kesim' kontenjanından atandı, dolayısıyla bu işin neresi sakıncalı?"

Aslında ilk bakışta haksız da sayılmazlar yani.... Gerçekten de Gürgür'ün ataması belli ki bu fasıldan yapılmış..

Ancak (maalesef) problem hâlâ devam ediyor... Çünkü, TÜBİTAK Kuruluşu Hakkındaki Kanun'da "bilim kurulu" üyeleri içinden dördünün "özel veya kamu kesiminden üstün nitelikli hizmetleriyle tanınmış kimseler arasından" seçileceğinin belirtilmiş olması, söz konusu üyelerin Ticaret Odası'ndan sağlanacağı anlamına gelmez. Kuruluş Kanunu "Bilim Kurulu" için böyle bir kontenjandan söz ediyorsa, tabii ki, bu hususun da kurumun amaçları çerçevesinde değerlendirilmesi icabeder. Yani, "özel kesim"den seçilen üyenin "ticaret" değil "sanayi" çevresinden seçilmiş olması gerekir ki, o üye de Kurul'a hem birikimlerini aktarabilsin hem de sözü çok edilen şu "sanayi ve bilimsel araştırmalar" ilişkisi kurulabilsin... Haksız mıyım; "Bilim Kurulu" gibi bir heyet içinde "ticaret"ten gelen bir üyenin ne gibi bir işlevi olabilir? Veya Nuri Gürgür örneğinden hareketle söyleyecek olursak, eğer kurulun bu yeni üyesi söylendiği gibi gerçekten "kuyumculuk"la iştigal ediyorsa, ATO Meclis Başkanı bile olsa bir kuyumcunun "Bilim Kurulu"na ne gibi bir katkısı olabilir?

Dolayısıyla öyle anlaşılıyor ki, Gürgür'ün TÜBİTAK Bilim Kurulu'na ataması asıl olarak sahip olduğu diğer sıfatlarından kaynaklanmaktadır. Yani "Türk Ocağı Genel Başkanı" ya da "Türk Yurdu" dergisi başyazarı gibi sıfatlardan...

Bu durumda karşımızdaki atama işleminin gerçekten anlaşılamaz, açıklanamaz nitelikte olduğunu söylemek meşrudur. Ve bu çerçevede akla gelen ilk soru şudur: AKP Hükümeti'nin, hiç değilse topluma verdiği mesajlardan hareket ederek söylecek olursak, Türk Ocakları gibi tamamen aksi yönde görüşleri savunan bir kuruluş ile ne gibi bir alışverişi olabilir? AB meselesi deseniz, Hükümet ve Ocak bambaşka tellerden çalıyor; Kıbrıs meselesi deseniz keza; demokrasi, insan hakları deseniz, hayda hayda...

İsterseniz, söylediklerimizin kafalarda soru işareti bırakmasına engel olmak için, TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyesi Nuri Gürgür'ün Türk Yurdu dergisinde yayımlanan "başyazılar"ına kasaca göz atalım:

Türk Yurdu dergisinin son sayısından (Aralık 2003) başlayalım. Gürgür'ün bu sayıdaki başyazısının başlığı şöyle: "Yıl biterken". Bakalım Gürgür, yıl biterken neler düşünüyor: "Bir kısım aydınların, siyasetçilerin ve TÜSİAD bünyesinde oluşturulan levanten lobinin medyadaki imkânlarına, dış fonlarla desteklenen parasal güçlerine dayanarak çıkardıkları gürültü kimseyi şaşırtmamalıdır. Çünkü vatan topraklarının parçalanıp yağmalanmasına kapı aralamak anlamına gelecek adımlardan kaygılanmayacak derecede hassasiyetlerini, tarih ve kültür ilişkilerini kaybetmiş bu insanların çıkar ve bencilliklerinin ötesinde bağlılık duyacakları milli ve manevi değerleri mevcut değildir.

Unutmamak gerekir ki gündemdeki dış konulyarın her biri aslında Türkiye'nin kendi varlığını doğrudan ilgilendirmektedir. Başka bir ifadeyle Kerkük, Girne veya Ege sahil şeridi derken Ankara'yı savunmak zorundayız."

İşte böyle... Tahmin ettiğiniz gibi bu satırlar tek başına benim için bir şey ifade etmiyor. Yani, pekçok yerde karşılaşabileceğimiz türden, sıradan düşünceler bunlar. Ama, başta hükümet olmak üzere pekçok çevrede hoş karşılanmayan bu düşünceleri ısrarla savunan birisinin TÜBİTAK Bilim Kurulu üyesi olarak atanması doğrusu çok düşündürücü.

Başbakan Erdoğan'ın Gürgür'ün atamasını yaparken adayın ülkeye ve dünyaya nasıl baktığını bilip bilmediğini tabii ki bilmiyorum. ("Ama insaf, bu da bilinmez mi?" dediğinizi duyar gibiyim!) Ama hiç tereddütsüz iddia edebiliriz ki, Gürgür'ün kaleme aldığı "söylem"in "bilim", "teknik" ve "araştırma" ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu "söylem" artık neredeyse hepimizin keşfetmeye başladığı gibi (kötü anlamıyla) "İdeolojik bir söylem"dir!

Bu görüşleri ısrarla savunan bir üyenin, kuruluna ne yararı olabilir? O "Kurul" ki herşeyden ama herşeyden önce, "müspet bilim"in gelişmesine kendisini adadığı için, bu ve benzeri "ideolojik söylem"lerden uzak durmak zorundadır.

Yanılıyor muyum; söz konusu "Kurul"un amacı ortaya "Milli bir bilim" koymak değil ki.... Eğer öyle olsaydı, hiç şüphesiz Gürgür'ün öneri ve tavsiyelerinden de yararlanılabilirdi... Ama maalesef...

Görüyorsunuz; yer kalmadı ve konuyu yine toparlayamadık... Gürgür'ü konu edinen üç yazı kaleme almak hiç aklıma gelmezdi ama oldu bir kere... Yani devamı yarına....


28 Aralık 2003
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED