AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Türkiye karşıtı kampanya

Avrupa'da son dönemde Türkiye'nin üyeliğine karşı ciddi bir kampanya yürütülüyor. Bu kampanyanın 2004 yılında daha da yoğunlaşması ve tartışmaların kızışması bekleniyor. Kampanyanın bayraktarlığını bazı siyasetçiler ile akademisyenler yapıyor. Tarihçi Hans Ulrich Wehler ile Heirich August Winkler düşünce zemininde bu işin başını çekenler. Siyasetçiler arasında Schmidt, d'Estaing ve Kohl de verdikleri olumsuz mesajlarla bu sürece katkıda bulunuyorlar.

Avrupa Parlamentosu'ndaki ÖVP (Avrupa Halk Partisi) Delegasyon Başkanı Ursula Stenzel de sık sık beyanat vererek Türkiye'nin üyeliğini engellemek için çaba gösteriyor. Stenzel 2003 başında Salzburger Nachrichten'e yaptığı açıklamada "Türkiye'nin AB'ye katılımı AB'yi 'aşırı genişletir'; AB, Türkiye'nin katılımını 'kaldıramaz', ağır bir krize girer ve sonuçta 'başka bir AB'ye dönüşür': Birlik olmaktan çıkarak sadece 'gevşek bir devletler birliği' olur" diyerek tepkisini dile getirmişti.

Stenzel geçen günlerde de Avusturya'nın Der Standard gazetesine verdiği mülakatta "AB yeni bir üye daha kabul ederek şimdiye kadar elde ettiklerini tehlikeye atmamalı. AB'nin mevcudiyeti güvence altına alınmalı. Bunun Türkiye gibi bir üye ile güvence altına alınabileceğinden şüpheliyim... Güvensizlik ithal etmek mi, yoksa güven ihraç etmek mi istiyoruz? Türkiye'nin Birliğe katılımıyla birdenbire Suriye ve Irak'a sınırımız olacak... Coğrafi açıdan Türkiye'nin yalnızca minik bir parçası Avrupa toprakları üzerinde bulunuyor, geri kalanı Ön Asya'da" diyor.

Öncelikle Türkiye'nin üyeliğine yönelik AB üyesi ülkelerde ileri sürülen kimi tezlerin gün geçtikçe Avrupa kamuoyunda daha fazla yansıma bulduğunu görmeliyiz.

Bu savların çok temelsiz olmasına rağmen yaygınlaşması, uzunca süre Türkiye'nin bu işi ciddiye almamasından kaynaklandı.

Bu çekincelerin bir kısmı doğrudan esasa yönelik, yani Türkiye'nin Avrupa Birliği içinde yer alıp almaması gerektiği gibi temel, ilk günde konuşulması gereken ve zamanı geçmiş tartışma konuları. Türkiye'nin coğrafi, kültürel ve dini olarak Avrupalı sayılamayacağı gibi iddialar bu türden.

Kimi savlar ise Türkiye'nin mevcut durumunun olumsuzluklarından kalkarak yapılıyor ve kısa vadede Türkiye'nin AB'ye uyum sağlayamayacağına dair.

Türkiye'nin AB'ye ekonomik bir yük olacağı, aşırı nüfus ve dolaşımın sıkıntılar doğurabileceği, demokrasi ve insan hakları karnesinin yeterince iyi olmaması gibi iddialar ikinci bir sınıfı oluşturuyor.

Türkiye'nin üyeliğine yönelik üçüncü bir olumsuzluk, fazlaca zikredilmeyen ama zihinlerden okunan bir kaygı. Bu da Fransa ve Almanya gibi ülkelerin Türkiye'nin birlik içinde ağırlıklı bir konuma gelerek inisiyatif kazanacak olmasıyla ilgili.

Birinci ve üçüncü tür iddialar iyi niyetle bağdaşacak gibi değil. Çünkü Türkiye'nin durumu bugün ortaya çıkmadı. Türkiye Avrupa Birliği ile anlaşma yaptığı 40 yıldır aynı özelliklere sahip. Bu iddiaların bugün akla gelmesi ve dile getirilmeye başlanması, iddiaların bir arka planı olduğunu gösteriyor. İkinci iddialara yönelik ise Türkiye'nin geçirdiği dönüşüm ve attığı adımlar nazara alınmalı.

Stenzel'in iddiaları çok temelsiz verilere dayanıyor. Türkiye'nin üyeliğiyle AB sınırlarının Suriye'ye dayanacağı görüşü "içe kapalı, dünyadaki küresel dönüşümleri algılayamamış, Türkiye'nin bölgesel misyonunu kavrayamayan" bir anlayışı yansıtıyor. Bir kere Avrupa'nın sınırları zaten onlarca yıldır Türkiye'nin NATO ve Avrupa Konseyi üyeliğiyle aynı bölgelere dayanmıştır ve bu bölgelerden gelebilecek istikrarsızlık dalgalarına karşı Türkiye Avrupa'ya güven vermiştir.

Türkiye'nin coğrafi olarak Avrupa'da olmadığını ileri sürenler, Türkiye'nin daha güneyinde olan Kıbrıs'ı, Akdeniz'in ortasında bir ada olan Malta'yı veya Okyanus'un orta yerindeki İzlanda'yı nasıl Avrupa Kıtasının bir parçası olarak görebilmektedirler?

Türkiye'nin Avrupa kıtasında 'minicik' olduğu iddia edilen toprak parçası ve nüfusu üye ülkelerin çoğundan büyüktür. Trakya'nın yüzölçümü 24.011 kilometrekare, yaklaşık nüfusu 7 milyon civarındadır.

Türkiye'nin coğrafi olarak Avrupalı olduğu, Birlik tarafından da tescil edilmiş ve hukuki kayıt altına alınmıştır.

Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 1963 yılında Ankara Anlaşması imzalandığında, 1987 yılında üyelik başvurusu yapıldığında ve Helsinki Zirvesinde bu husus teyid ve tescil edilmiştir.

Avrupa Birliği'nin bir an önce küresel bir güç olmak ya da kendi içindeki sorunları bile çözemeyen konvansiyonel bir birlik olmak arasında tercih yapmalıdır.

Türkiye'nin üyeliğine karşı yürütülen kampanya, 2004 sonundaki kararı etkileyecek boyutlara ulaşabilir.

Bu yüzden Türkiye'de yapılan reformları, Avrupa kamuoyuyla da paylaşmayı ve lobi çalışmalarını ihmal etmemek gerekir.


28 Aralık 2003
Pazar
 
YALÇIN AKDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED