AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İsrail'in nükleer füzeleri bir gün Türkiye'ye yönelirse...

Pakistan'dan Irak'a, İran'dan Suriye ve Libya'ya kadar Müslüman coğrafyanın önemli ülkeleri hızla silahsızlandırılıyor. Endonezya gibi güçlü ordulara sahip ülkeleri silahsızlandırmak için ise takvim işliyor. Afganistan işgali sırasında Pakistan'a yerleşen ABD, bu ülkenin nükleer gücünü büyük oranda kontrol altına alırken Irak, kitle imha silahları palavralarıyla işgal edildi. Irak'ın ardından İran ve Suriye'nin silahsızlandırılmasına yönelik müdahaleler ivme kazandı. Suudi Arabistan çok ciddi güvenlik sorunuyla karşı karşıya bırakıldı. Riyad, bu açığını Rusya ve Pakistan gibi ülkelerden kapatma seçeneğini tartışıyor.

Son olarak Libya lideri Muammer Kaddafi'nin Amerika ve İngiltere ile anlaşıp ülkesini BM silah müfettişlerine açması ve bütün iddialarından vazgeçip teslim olması, Müslüman coğrafyanın gelecekte yaşayacağı güvenlik kâbusu hakkında şimdiden bir tartışma başlatılmasını zorunlu kılıyor.

"ABD-İngiltere-İsrail cephesi"nin programlı bir şekilde sürdürdüğü ve Müslüman dünyanın önemli ülkelerini ve güçlü savunma birimlerini hedef alan süreç, bir yandan Irak'ta olduğu gibi işgallerle sürerken diğer yandan, Libya örneğinde olduğu gibi, diplomatik abluka ile sonuca ulaştırılıyor. Önümüzdeki dönemde aslında ABD ve İsrail ile yakın olan sürpriz ülkelerin de zayıflatılması gibi şaşırtıcı gelişmelerin yaşanması muhtemel.

Nükleer silahlara karşı olup olmamak, silahsızlandırılan ülkelerin baskıcı rejimler olması ya da bu programın terörizme karşı savaş sloganı adı altındayürütülmesi konunun tartışılmasının zorunluluğunu ortadan kaldırmıyor. Kaddafi rejimi ya da Baascı kadroların iktidarda olması tek yanlı ve belli bir amaca yönelik silahsızlandırma politikasının önümüzdeki yıllarda bu coğrafyayı ne ölçüde savunmasız bırakacağına dair korkuları hiç bir şekilde gidermiyor.

İslam dünyası savunmasız bırakılacak

Silahsızlandırma politikasının özellikle Müslüman ülkeleri hedef alması, sürece paralel biçimde aynı coğrafyaya yönelik istila ve sömürgeci politikaların uygulanması silahsızlandırma politikasının aslında hiç de iyi niyet taşımadığını ortaya koyuyor. Pakistan'daki ABD denetimi, Irak işgali ve Libya'nın denetlenmesinin dışında, İran, Suriye ve Suudi Arabistan'a yönelik tecrit politikalarının başlaması, bu ülkelere yönelik ambargo yasalarının çıkarılması ya da hazırlıklarının yapılması, İslam coğrafyasının hem kaynaklarının hem de askeri açıdan kritik noktalarının ABD askeri denetimine alınması ürkütücü bir geleceğe işaret ediyor.

Türkiye gibi, Batı ittifakı içinde yer alan bir ülkeyi bile güvenlik kaygısına sürükleyen ve bu coğrafyada yaşayan kitleler arasındaki etnik, dini ya da mezhebi farklılıkları kışkırtan politikalar, silahsızlandırma politikasıyla birlikte tartışıldığı zaman ortaya farklı bir görüntü çıkıyor. Müslüman ülkelerin gücünün kırılmasını esas alan politika, yürütülen savaşın ön hazırlığından başka bir şey değil. Şimdilik Endonezya, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Libya, S. Arabistan'ı hedef alan ABD-İngiliz-İsrail projesinin zamanla Mısır ve Türkiye'yi de tehdit etmesi muhtemel.

Bütün bölge silahsızlandırılırken İsrail'in daha da güçlendirilmesi, İsrail nükleer çalışmalarının özellikle korunması ne anlama geliyor? Bütün dünya için bir tabuya dönüştürülen ve ABD'nin desteğiyle 1950'den beri süren İsrail nükleer çalışmaları, sadece İslam dünyası için değil, genel olarak dünya barışı için de tehdit haline geldi. 1967'de ilk nükleer bombasını üreten İsrail, bugün Müslümanlar'la sorunları olan hemen her ülke ile nükleer teknoloji alanında işbirliği yapıyor. Bu alanda İsrail-Hindistan ilişkileri oldukça tehlikeli bir hal almış durumda.

Ortadoğu'da ve İslam coğrafyasındaki silahsızlandırma projesi büyük oranda İsrail'in güvenlik kaygılarına paralel biçimde yürütülüyor. ABD-İsrail ilişkilerinin merkezinde de nükleer işbirliği yatıyor. Bugüne kadar İsrail'in nükleer çalışmalarını hedef alan hemen herkes ve her ülke ciddi sorunlarla yüz yüze geldi. Bu alanda çalışmalar yapan İsrailliler de dahil...

İsrail, kitle imha silahlarını önlemeye dair hiçbir anlaşma ya da sözleşmeye imza atmadı ve atması için zorlanmadı. Irak'ı bu gerekçeyle işgal eden, İran ve Suriye'yi de aynı gerekçelerle işgale yeltenen Anglo-Amerikan cephe, İsrail'i hedef alan bütün girişimleri sabote etti. Daha önce İsrail'e denizaltılar veren Almanya, Ariel Şaron yönetiminin son siparişlerini geçenlerde geri çevirdi. Sebep; İsrail'in bu denizaltıları nükleer silahlarla donatması.

İsrail'i kim kontrol edecek?

Ortadoğu'nun hızla silahsızlandırıldığı bir zamanda bu silahlar kime karşı, hangi tehdide karşı kullanılacak? Dünyanın en önemli nükleer teknoloji ülkesi haline gelen ve bunu uluslararası yaptırım aracına dönüştüren İsrail'i kim kontrol edecek? Bütün dünyayı İsrail'in önceliklerine göre ateşe atan Amerika mı? Müslüman ülkeler, gelecekte bu tehdide karşı ne yapabilecekler?

Tahminlere göre İsrail'in elinde nükleer başlık takılabilen çok sayıda füze var. Daha 1997'de tahmini 400 nükleer bombaya sahip olan bu ülke, bugün sahip olduğu füzeler ve nükleer denizaltılarla Doğu Akdeniz'i kontrol altında tutuyor. Yakında Basra Körfezi'ne kadar tüm bölge İsrail'in denetiminde olacak.

BM Güvenlik Konseyi, Ortadoğu'nun tamamen nükleer silahlardan arındırılmasını içeren karar tasarısı için dün akşam toplandı. Suriye'nin hazırladığı, Mısır ve diğer Arap ülkelerinin destek verdiği tasarının karara dönüşmesi oldukça zor. Dönüşse bile İsrail ve ABD için hiçbir anlam ifade etmeyecek. Madem Ortadoğu kitle imha silahlarından arındırılıyor, o zaman İsrail'in de bu kapsama alınmasından daha doğal ne olabilir? Bölgedeki bütün ülkeler kitle imha silahlarından kurtulsun. Ancak bu olmayacak. Zira silahsızlandırma programı, gelecekte İslam coğrafyasını savunmasız bırakmayı, saldırılara açık hale getirmeyi, yeni sömürge operasyonlarının önünü açmayı hedefliyor.

Türkiye dahil, bölge ülkeleri ABD-İngiliz-İsrail cephesinin yürüttüğü silahsızlandırma politikasını ciddi biçimde sorgulamak zorunda. Bu plan, hiçbir şekilde İran rejiminin niteliği, Kaddafi'nin kişiliği ya da bu silahların bazı grupların ellerine geçebileceği gibi gerekçelerle sınırlı anlaşılmamalı. Çünkü tehdit bütün Ortadoğu'yu, tabiî Türkiye'yi de, hedef alıyor.


30 Aralık 2003
Salı
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED