Bu kadar zahmete katlanmaya değer miydi?

Önce Meclis'te temsil edilen partileri ikiye ayıracaksınız. CHP'li milletvekillerine, ayırt etmeksizin, üzerinde "Eşinizle birlikte gelin" yazan kartı yollayacaksınız. Ak Parti'lilerin bazısına, CHP'lilere de gönderdiğiniz kartlardan, bazısına ise üzerinde "Eşsiz gelin" diyenlerden göndereceksiniz. Acaba, "Kim eşli, kim eşsiz gelmeli?" sorusuna cevap ararken bilgiyi kim/neresi derlemiş olabilir? Devletin istihbaratı bu işe sokulmuş olabilir mi? Eşleri başörtülü bazılarına 'eşli', başörtüsüz bazılarına da 'eşsiz' dâvetiyeler gönderildiğine göre, bu konuda bir istihbarat zaafı yaşandığı muhakkak...

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in bu kadar zahmete katlanmasına gerek yoktu aslında. Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle Çankaya Köşkü'nde dâvet vermeyebilirdi sözgelimi; ya da verse bile bakanlar ve milletvekillerini çağırmayabilirdi. Ancak, zahmete katlanarak milletvekilleri arasında 'ayrımcılık' yapması içinden çıkılması zor bir çok soruna yol açmış bulunuyor.

Sorun şu: Cumhuriyet Bayramı acaba yalnızca erkeklerle başı açık kadınların bayramı mıdır? Başörtülü kadınlar Cumhuriyet Bayramı kutlayamazlar mı?

Soruyu böyle formüle edince tuhaflık sırıtmış olmalı. Ya, eşsiz dâvet edilen erkeklerin ve başörtüsüz diye Çankaya'ya gelmelerine izin verilen başörtüsüz kadınların ambargo uygulananlardan zihniyet farkı yoksa? Bunun tersi de doğru olabilir pekâlâ: Başörtülü diye çağrılmayan eşler arasında dâvet sahibiyle fikir yakınlığı olanların bulunmadığı ne mâlum? Başörtüsü neyin 'simgesi' kabul ediliyorsa o 'şey'in taraftarları dâvete katılabiliyorlarsa, bazılarına konulan ambarganun ne anlamı kalıyor? Dâvet sahibi açısından, Bülent Arınç ile Münevver Arınç arasında 'ayrım' yapmasını gerektiren fark bir metrelik bez mi?

Dâvet konusunun Cumhuriyet Bayramı oluşu da bir başka sorun. Cumhuriyet, M. Kemal Atatürk'ün sözleriyle, 'kimsesizlerin kimsesi' değil midir? Kimsesizleri bile içine alan Cumhuriyetimiz, ne zamandan beri 'bazı' insanları dışlar hale geldi? Cumhurbaşkanı, bu dışlamaya kapı aralamakla, Cumhuriyet idealiyle ters düşmüş olmuyor mu?

Çankaya'nın ilk sâkini olan Atatürk döneminde böyle bir durumun yaşanmadığını biliyoruz; eşi Lâtife Hanım, Ankara'da bulunduğu günlerde başını örtüyordu çünkü. İsmet İnönü'nün eşi Mevhibe Hanım'ın başı açıktı, ama özel günlerde dinî vecibelerini yerine getirdiğini torunu yazıyor. Kenan Evren de, eşi Sekine Hanım adına mevlit düzenlerdi Çankaya'da, katılan hanımların başlarını örttklerini düşünebiliriz. Gelmiş geçmiş cumhurbaşkanları arasında, bu bayramda yaşandığı gibi, 'ayrımcı' bir dâvetiye uygulaması yapanlar bulunduğu bilinmiyor.

Ahmet Necdet Sezer 'hukukçu' olmasa, kendisine, bu 'ayrımcı' tavrın 'hukuken mahzurlu' yönlerini hatırlatmayı düşünebilirdik. Ancak, Cumhurbaşkanı Sezer, büyük ihtimalle, 'hukukçu' kişiliğini, Anayasa Mahkemesi başkanlığını ciddiye aldığı için bu uygulamayı yapıyor. Üniversitelerde başörtüsünü yasaklayan Anayasa Mahkemesi kararının altında Sezer'in de imzası bulunuyor. Çankaya Köşkü'nü de 'kamusal alan' olarak görmüş ve üniversitelere girmeyi yasakladığı kıyafetle oraya gelmeyi engellemek istemiş olabilir...

Oysa, Çankaya Köşkü, kendi evi olarak da bakılsa cumhurbaşkanlığı mekânı olarak da ele alınsa, 'kamusal alan' kavramı içine oturmuyor. Tam tersine, her iki anlamda da, Çankaya, erkek-kadın, başörtülü-başörtüsüz herkese açık tutulması gereken bir mekân... Kendi evine misafir çağırırken, insan, başı açık olma şartı koşar mı? Koşarsa, o tavır, 'ayrımcılık' yönüyle hukukî tâkibat konusu olmaz mı?

Cumhurbaşkanlarının, sistem gereği, 'sorumsuz' olduklarını ve bu sebeple eylemlerinden ötürü hukukî tâkibata uğramayacaklarını elbette biliyoruz. Ancak, hukukçu bir cumhurbaşkanının hukukî açıdan sorunlu bir davranış sergilemesi, insanı yine de yadırgatıyor.

Cumhurbaşkanından beklediğimiz herkesi kucaklayıcı olmasıdır. Hele böylesine muhataralı bir dönemde...

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu