|
|
ÖMER ÇAKKAL KÜTAHYA 1960 yılında köylerine gelen bir seyyar sinemacı sayesinde sinemayı tanıyan Ahmet Uluçay, Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik'te köylülerin garip bakışları arasında on yıldan beri kısa filmler çekiyor. 1970'lerden beri içinde büyüttüğü sinema arzusuna ket vuramayan, bu uğurda yakınlarını bile karşısına alan Uluçay, son birkaç yıldan beri sinemacı arkadaşlarının da pes etmesiyle birlikte yalnızlığa itilmiş durumda. İki yıl önce geçirdiği beyin ameliyatının ardından maddi sorunlarına sağlık sorunları da eklenen Uluçay, bütün bunlar yetmezmiş gibi ilk uzun metrajı Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ın Altın Portakal Film Festivali'ne yetiştirilememesi ve bir türlü gösterime sokulamaması yüzünden adeta bir dramın ortasında yaşıyor. 1993'den beri çektiği tüm kısa filmleri ile Antalya ve Ankara başta olmak üzere birçok ödüle ulaşan Uluçay, buna karşın büyük umutlar bağladığı filminin festivallere gidememesinden ötürü hayli zor durumda. TÜRKÜMÜ SÖYLÜYORUM; TA Kİ SESİM KESİLİNCEYE KADAR 'Sevda'dan başka hiç bir sözcüğün kaşılayamayacağı sinema yürüyüşünü, kendi türküsünü söylemekten ibaret gören Ahmet Uluçay, on yıldan beri Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik Köyü'nde 'sinemacılık oyunu' oynuyor. Kendisini anlamasalar da koşulsuz kabul eden çocuklarla çalışıp, dijital kamerası ile ışık kullanmadan filmler çeken Uluçay; sinema inadı yüzünden ailesi ve köylülerle bile ters düşmüş. Onu anlamadıkları için çocuklar dahil köyünün insanından ümidini kestiğini söyleyen Uluçay'ın tek dostu sinema. Sinema serüvenini, "Ben filmlerimi yaparken, bir mektup yazıp, şişenin içinde denize atıyorum. Mektup, ihtiyacı olana mutlaka ulaşacaktır. Ama bugün, ama yarın.." diye özetleyen Uluçay, sinema serüvenini şu cümlelerle özetliyor: "Van Gogh olabilmek için bir boya, bir fırça bir de Van Gogh'a ihtiyaç var. Ben boya ve fırçaya pek takılmıyorum; yüreğimle ve samimiyetimle çalışıyorum. İnsanlar samimiyetinizi gördüğünde "Biz bu öyküyü dinlemek istiyorduk. Varsın görüntü kalitesiz olsun" diyorlar. Karakterlerim arasında konuşmaların az olması, benim dünyamla alâkalı. Gürültü, dünyayı kirletiyor. Ben film yaparken "bunun kuralı bu" demiyorum. Sadece "Söyle kalbim" diyorum." Derdi olan banka soyar, gene film çeker
Filmlerinin montajı dışında İstanbul'dan, daha doğrusu büyükşehirlerden uzak durmaya özen gösteren Ahmet Uluçay, pek de kolay ifade edemediği bir kızgınlık içinde. Daha elverişli koşullarda film çeken yönetmenleri kıskanmadığını, aksine onların kendisine gıpta ettiğini söyleyen Uluçay, 'Çekmezsem ölürdüm'ün son hadlerinde yaşıyor. "Bazı konularda benim yakınmam gerekirken, çıkıp başkalarının hakları olmadığı halde yakınmasına çok kızıyorum. Öküz yükü çeker, kağnı bağırır" diye bir söz var bizim oralarda. Para yok, imkân yok diyen yönetmenleri anlamıyorum. Bir derdiniz varsa, ölürsünüz de gene çekersiniz. Gider banka soyar; filminizi çekersiniz.. Benim söyleyecek bir derdim var. Onların bir dertleri yok, yakınıp duruyorlar. Parası olanların yaptığı filmleri görüyoruz. Bir sürü film yapıyorlar. Dünya festivallerinde kimse selam
bile vermiyor."
|
|
|