AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Muhalefetsiz ülke, muhalefetsiz partiler

Meclis'te yeralan ikinci siyasi parti olan ve ana 'muhalefet' sıfatını taşıyan CHP de genel kurulunu yaptı ve lider takımını seçti. Bu parti de liderini tartışmasız bir şekilde yeniden işbaşına getirdi.

Daha önce bildiğiniz gibi AKP genel kurulunu yapmış ve Tayyip Erdoğan delegelerin tamamının oyunu alarak yeniden seçilmişti. Parti içi muhalefet, farklı görüşler falan da gündeme gelmemişti. Lider, kendi yaptığı listeyi genel kurula sunmuş ve delegeler de bunu tastik etmişlerdi...

CHP'de de durum aynı. Lider Baykal parti içinde ne dediyse onun olmasını istediği için onun belirlediği adayların bulunduğu liste tek başına seçime girdi ve tabii başka bir liste de olmadığı için seçimi büyük bir farkla kazanmış oldu.

Böylece Meclis, sadece muhalefetsiz -gerçek anlamda- bir Meclis olmanın ötesinde, partilerin kendi iç yapıları itibarıyle de tam bir dikensiz gül bahçesine, yani muhalefetin ve muhaliflerin olmadığı iki partiden oluşan bir Meclis haline geldi.

Ortaya çıkan tablo şu:

Muhalefetsiz bir ülke.

Muhalefetsiz bir Meclis.

Muhalefetsiz siyasi partiler.

Muhalefete ve muhalif olmaya düşman bir idari yapı. Yargı, polis ve cümle güvenlik teşkilatları bu tanımın içine giriyor.

En demokrat geçinen politikacılar ve yöneticiler bile kendilerinin ya da mensup oldukları örgütlerin, kurumların vesairenin eleştirilmesine tahammül edemiyorlar.

Türkiye'nin TV istasyonlarını izleyen bir yabancı, haber programlarına yansıyan görüntülere bakarak dahi ülkede neler olup bittiğini anlayabilir.

Gösteri yapmak isterken coplanıp yerlerde sürüklenen insanlar.

Muhalif sloganlar haykırmak için açılmış ağızları kapatmak için uğraşan polis memurları.

Muhalefetteyken bu baskılardan en fazla şikayet eden insanların başında gelen Başbakan bile tahammülsüz. Eleştiriye, farklı görüşlere müsamaha edemiyor. Onların gerekirse şiddet yoluyla susturulmasına seyirci kalıyor. Parti içindeki muhaliflerinin seslerini çıkartmasına içerliyor. Partide farklı görüş olmamasına özel bir önem veriyor.

CHP lideri ise zaten malum. Her zaman parti içi diktadan yana çıkmış bir lider. Partiyi kendi çiftliği, partilileri de yanaşması olarak görüyor.

Bazıları hala Baykal'ın bu bilinen kişiliğine şaşmış görünüyor.

Sanki Baykal ilk defa böyle yapıyormuş gibiler.

İşin ilginç tarafı şu:

Bir sürü aklı başında görünen insan, memleketin değerli sayılabilecek evsaftaki uzmanı, okur-yazarı böyle bir liderin kuyruğuna takılıp bir süre sonra aşağılanmayı nasıl kabulleniyorlar?

Sorun bu...

Mesele AKP'de de, CHP'de de böyle bir yığın değerli insan mevcut. Seçimlerden bu yana bunların hiç ortaya çıkıp da hiç olmazsa ilgilendikleri konularda görüşlerini açıkladıklarına tanık oldunuz mu? Açıklama bir yana, bu gibi insanların Meclis'te konuşmak için bile liderden ya da lider takımından izin almaları gerektiğini sanırım tahmin ediyorsunuzdur. Böyle bir ortamda bırakalım muhalif çıkışları, farklı düşüncelerin bile seslendirilmesi nasıl düşünülebilir?

Velhasıl bugün Türkiye'nin asıl meselesi gerçek muhalefet partilerinden ve gerçek anlamda siyasi partilerden yoksun olmasından kaynaklanıyor.

Siyasi partiler lider ağırlığına, sultasına göre biçimlendirildiği için bir süre sonra oy aldıkları, dayandıkları kütlelerden kopmuş oluyorlar.

AKP de aslında aynı süreçte ama, bir yandan da devlet yapılanması içinde ve toplumda AKP'ye yönelik muhalefet nedeniyle bu farkedilmiyor.

3 Kasım seçimleri seçmenin önemli bir bölümünü, neredeyse yüzde 25'ini parlamento dışında bıraktı. Seçim sistemi ve mevcut yüzde 10'luk baraj farklı düşüncelerin Meclis'te temsil edilmesine olanak tanımıyor.

Biraz da bu nedenle Meclis'e sadece iki parti girebildi. Görünüşte biri iktidar öteki de muhalefet partisi. İktidardaki AKP, devlet içinde ve devlete bağlı kurumlardan kendisine yönelik muhalefetle uğraşıyor. Muhalefet yapması gereken CHP ise, devletin sözcüsü durumunda en gerici kesimlerle işbirliği halinde ve şimdiye kadar ülke meseleleri hakkında bir tek proje bile dillendirebilmiş değil.

Parlamento dışı muhalefete gelince:

Parlamento dışındaki muhalefetin bir kısmı parlamentoya muhalefet etmekle meşgul.

Atatürkçü Düşünce Dernekleri vesaire, üniversite rektörlerinin ve öğretim üyelerinin bir kısmı ile bilikte yürüyüşler yaparak 'orduyu göreve' çağırıyorlar. Yani, darbe istiyorlar. Parlamentonun lağvedilmesini talep ediyorlar.

Diğer muhalefet güçlerine karşı ise bütün yasa değişikliklerine rağmen şiddet ve baskı uygulanmaya devam ediyor. Ağzını açıp sistemi eleştirenlere hiç müsamaha yok. Bunun önüne geçecek olan parlamento ve içinden çıkan siyasi iktidar ama, oralarda da farklı seslere tahammül hiç yok. Netice olarak muhalifliğe ve farklı görüşlere müsamaha edilmeden, hatta bunların demokrasi için zorunlu olduğu gerçeği kabullenmeden Türkiye'nin bir yere varması mümkün değil.

Muhalefetsiz siyasi parti sistemi ve muhalefetsiz parlamento, farklı görüşlerin açıklanamadığı bir toplum anlayışı ile AB üyeliği nasıl gerçekleşir o da ayrı bir konu...

Bazı Avrupalıların, "Sizin üye olmanız için daha çok zaman gerekir" demeleri acaba bu nedenle midir?


27 Ekim 2003
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED