Çat…
- Çat…
- Çatmak istemiyorum.
- Neyi?
- Nasıl neyi?
- Neyi çatmak istemiyorsunuz?
- Özür dilerim. Ben sandım ki, "çat" derken "birine çatmak"tan söz ediyorsunuz. Ben de kimseye çatmak istemediğim için…
- Çatıyı çatmayı akıl edemediniz?
- Evet, ya. Çatıyı çatmalı. Çatı çatılır, çatı çatılmıştır.
- Belki yeni çatılar çatmak gerekiyordur.
- Evet ama birbirimize çatmaktan, çatışmaktan, çatı çatmayı düşünemez olmuşuz.
*
- Çat…
- Buyurunuz!
- Ne bu?
- Çatal… Çatal istemediniz mi siz?
- Leb demeden leblebiyi anlayanlardansınız, demek!
- Övünmek gibi olmasın, onlardanım.
*
- Çat…
- Erzurum?
- Hayır!
- Nevşehir?
- Hayır!
- Tokat?
- Evet, bildiniz. Merkeze bağlı.
*
- Çat…
- Kime çatayım?
- Önemli mi? Karşına kim çıkarsa ona çat!
- Haklısın. Bu gerginliği bi' şekilde atmam lâzım.
- Perihan'a çat meselâ.
- Hayır, onunla tüfeklerimizi çatabiliriz olsa olsa.
*
- Çat…
- Bir şey mi çatladı?
- Evet.
- Ne?
- Ar damarı!
- Ben de, bunca pislik nerden akıyor böyle, diyecektim.
*
- Çat…
- Evet, yol çatındayız.
- Hangi yana gideceğiz?
- Buracıkta oturup beklesek olmaz mı?
- Olur. Dinlenelim biraz.
- Dinsiz miyiz ki, böyle diyorsun? Hem biraz dinlenmek yetmez, adamakıllı dinlenmeliyiz.
- Çat!
- Çat!
(Çatışma mı başladı?)
ikardes@yenisafak.com
|