|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yazılarını epeydir alıştığımız tonda kaleme almıyordu... Ele aldığı sorunlara bir müddettir sanki daha mesafeli yaklaşıyor, hemen her yazısında gazetecilik hayatının evrelerini belki bininci keredir anlatmayı sürdürse de, çok yakından tanıdığını iddia ettiği "camia"dan işittiklerini köşesinde doğrudan servis yapmaktan uzak duruyor gibiydi... Bu durum birçokları gibi beni de, hiç şüphesiz, memnun ediyordu... "İyi bari" diyordum, "Okurlar 'Ordu' hakkında onun kaleminden dökülen 'dersleri' okumaktan da nihayet kurtuldular!" Yazan için olduğu kadar okur için de bir nevi "sulh", "sakinlik" dönemi başlamıştı... Meğer haddinden fazla iyimsermişiz; sevincimiz kursağımızda kaldı, desek yalan değil... AKP-Cumhuriyet ilişkisini gözden geçirdiği bir yazısında, AKP Hükümeti'ni bir takım "tatsız" girişimlerinden dolayı şöyle değerlendiriyordu: "Bu girişimlerin nasıl karşılandığı ve nasıl giderek hoşgörü sınırlarını zorlayan ve tehlikeli noktalara yönelen koalisyonlar oluşturduğunu saptayamıyorlar. Çünkü hem Türkiye'nin yarım asırlık geçmişinden habersizler hem de ülkenin her kesiminin nabzını tutmasını bilmiyorlar."(!) Tamam, bu satırlarda köşeye aşina olanlar için bir yenilik yoktu: ama ya bu satırların yer aldığı yazının başlığı? Yazının başlığı aynen şöyleydi: "Cami duvarı". Bilmem anlatabiliyor muyum?! Evet basbayağı "Cami duvarı". Hani şu ünlü lafın yarım bırakılmış, tamamlanmamış hali... Yani daha açıkcası, eğer bir demokraside yaşıyorsak, "tehdit" de içeren bir "çirkinliğin" ta kendisi.... Yazıyı, özellikle de yazanın başlığını okuyunca şöyle düşündüm: "Böylesiyle herhalde ilk kez karşılaşıyoruz. Bu öyle bir başlık ki, 'Ordu Göreve' pankartı bunun yanında solda sıfır kalır!" Ve hiç unutmayın, yazıya bu başlığı atan bir gazeteci hem de... Zavallı "Radikal" cumhuriyet, 80. yıldönümünde nasıl bir kalem erbabına kaldın.... Mesele anlaşılmıştı. Türk Basını'na tam elli yıldır hizmet veren, ne öğrenciler yetiştirmiş olan gazetecinin "kış uykusu" kısa sürmüş, artık her ne sebebten ise kalemini yine adeta bir "süngü" gibi kullanmaya tekrar koyulmuştu... Nitekim çok geçmeden "Demokrasi muhafızı ordu" başlıklı methiye çıka geldi: Söz konusu methiye, "düşünce özgürlüğü"nün anlamı ve sınırlarının tartışılmasıyla başlıyordu. Mesela şöyle bilmiş cümleler: "Düşünce özgürlüğü uygulamasının nerelere kadar gidebileceği bugüne kadar bilimsel ölçülere pek kavuşturulamadı."(!) Bu türden "teorik" tespitlerin ardından sıra ülkedeki düşünce özgürlüğünden şikayet edenlere geliyordu. Bu şikayetçi takımı "Demokrasinin bu paylaşmadıkları görüşlerle tehlikeye düştüğünü öne sürüyorlar"dı. Müellifin niyeti artık yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. Evet iyi bildiniz, örneğimiz "Ordu Göreve" pankartı taşıyanların düşünce özgürlüğü! Ve işte bu meselenin "düşünce özgürlüğü" çerçevesinde ele alındığı satırlar: "Pankartlar kalktı, ama tepkiler giderek yayıldı. Günlerce gündemden inmedi. Gündemdeki sorunlar karşısında çaresizlik hisseden kimilerinin bunları çözmek için askere başvurması, demokrasiye karşı en ağır suç olarak kabul edildi. Düşünce özgürlüğü dışında bir tabu ilan edildi. Yarım asırlık meslek hayatımda hiç düşünce özgürlüğü karşıtı olmadım. (...) Ama bütün bunlara değin, söz konusu pankarta gösterilen tepkinin ölçüsüzlüğünü anlamıyorum."(!) Bu arada yazının başlığını da arada bir hatırlayın: "Demokrasi muhafızı ordu". Gazeteci bütün bunları karalarken aslında çok da istekli değil: "Bu yazıyı gene de yazmayacaktım. Düşünce özgürlüğünün askerin ülke yönetimindeki yerini tartışmayacaktım." Ama ah The New York Times gazetesinin "Türkiye'yi çok iyi tanıyan, tanınmış köşe yazarı Thomas L. Friedman'ın hafta başında yayımlanan makalesindeki Türk ordusu ile ilgili (o) değerlendirme" olmasaydı... Friedman, ne mi diyordu? Şunu: "Irak'ta oluşturulacak ordu, modern Türkiye'de Türk ordusunun demokrasiye yaptığı muhafızlık gibi bir rol oynar." Zavallı "Radikal" cumhuriyet! 80. yıldönümünde seni bunlar mı taçlandıracak? Friedman adında bir Amerikalı ve onun dünyadan habersiz münasebetsiz laflarını bir hikmetmiş gibi yazısının başlığına çıkaran bir Türk gazeteci mi? Senin önemini, büyüklüğünü, anlamını bunlar, bu "bozacı" ve "şıracı"lar mı tasvir edecek? Sizi bilmem ama bütün bu laf kalabalığı bir "cumhuriyetçi" olarak benim fena halde canımı sıkıyor.... Cumhuriyet'in bu türden "methiyeler"i hiç mi hiç hak etmediğini düşünenler arasında ben de varım...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |