Birbirinden farklı birçok kesimin Ak Parti iktidarından değişik beklentileri bulunuyor. Sadece iş dünyası ya da sosyal kesimlerin değil, akademisyenlerin ve entelektüellerin de hükümetten beklentileri var. Dün kamuoyuna açıklanan ve Meclis'e gönderilen Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı bütün bu beklentilerin odak noktasında bulunan çok önemli adımdır. Ve herkesi aynı oranda ilgilendirmektedir. Bu yasa, Ak Parti'nin topluma verdiği "değişim" sözünün en bariz örneği olarak da anlam taşımaktadır. Bu partinin kariyeri için inemli bir imtihandır.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin bu önemli kanunu, "tasarının mimarı" olan Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'le birlikte kamuoyuna tanıttı.

Özetlenecek olursa bu çerçeve kanun, yıllardır söylenen ve istenen bir şeyi "kamu yönetimin katılımcı, saydam, üretken ve hesap verebilir" hale gelmesini hedefliyor. Asıl hareket bu kanundan sonra tek tek bakanlıkların teşkilat kanunlarında yapılacak değişikliklerle ortaya çıkacak.

O zaman ne olacak? Şunlar olacak…

15 icracı bakanlığın 10'unun taşra teşkilatları il özel idareleri ve belediyelere devredilecek. Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı'nın devri ise 5 yılda tamamlanacak. Teşkilatları üstlenecek olan mahalli idarelere yetki ve sorumluluk oranında kaynak da aktarılacak.

Kanunla, Dışişleri Bakanlığı ve Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı (TİKA) dışındaki bütün kuruluşların yurt dışı temsilcilikleri kaldırılıyor. Bu tabloda, Başbakanlık tam anlamıyla koordinatörlük haline geliyor.

Kamuda, dikey örgütlenmeden hiyerarşik kademeleri azaltan yatay örgütlenmeye geçiliyor. Daire başkanlıkları, yardımcılıkları ve bazı genel müdürlükler kaldırılıyor. Savunma Sekreterliği gibi artık işlevsiz hale gelen kurumlar tümden kapatılıyor. 4 bin 500'ün üzerinde kadro ve birim otomatikman kaldırılacak. Sadece bu işlem bile yılda 500 trilyona yakın tasarruf sağlayacak.

Projenin mimarı Ömer Dinçer, "Yaptığımız şey bir reform değil, bir yeniden yapılandırma değil, yeniden yapılanmadır. Yukarıdan aşağıya emir vermiyoruz, herkesin katılımının olacağı bir yeniden yapılanma süreci başlatıyoruz. Etkileri zamanla hissedilecek bir değişim süreci başladı" diyor.

Bu çalışmanın neden herkesi ilgilendirdiğini anlamak için başka rakamlara da bakmak lazımdır.

Türkiye'de halen kamu kurumlarında görevli tam 23 bin 104 müfettiş çalışıyor. Böyle bir ülkede yolsuzluk yapılamaması, yapılanların da anında yakalanması beklenir. Ama tam tersine, Türkiye yolsuzluk liginin en üst sıralarında bulunuyor. Üstelik geçen yıl rekor kırarak 13 sıra birden yükselmiştir. Bu dramatik görüntünün nedeni yanlış denetimde yatmaktadır.

Yeni kanunla denetim sadece hukuka uygunluk açısından yapılmayacak. Aynı zamanda performans denetimi yapılacak yani, insanların işlerine de bakılacaktır.

Dinçer, sarsıcı bir şey daha söylüyor: "Benim şoför ve araçlarımın devlete maliyeti yıllık 18 bin dolardır. Bu parayla 13 üniversite öğrencisinin eğitimi yapılabilir!"

Asıl gerçek, bu küçük örneğin arkasında gizlidir. Kamuda görevli 200 bin insan hizmet üretmiyor, sadece hizmet üretenlere hizmet veriyor. Bir dramatik örnek de bütçe uygulamalarından. Köy Hizmetleri'nin yıllık bütçesi 1.4 katrilyon lira ama bu paranın yüzde 85'i bu kurumun personeline maaş olarak veriliyor, yüzde 15'i de diğer giderlerde kullanılıyor.Yatırım bütçesi ise sıfır… "Mülkün temeli" olan adalet ise bütçeden sadece 800 trilyon lira alabiliyor.

Dinçer, "Ankara yüzde 5 küçülecek" derken rüya görmüyor. Şu sözler de ona ait: "Gerçekçi olalım. Bütün bunların yapılabilmesi için yeniden yapılanmanın toplum tarafından içselleştirilmesi gerekiyor. Bir de siyasi iradenin bu işin arkasında sağlam durması şart…"

Sadece siyasi irade değil, bütün toplumun ayağındaki prangadan kurtulması için bu adımın arkasında durması gerekiyor.

MUSTAFA KARAALİOĞLU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu