AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Demokratikleşme, AB, Yargıtay, işkence

Türkiye Avrupalılığı tartışıyor, Avrupa Birliği İlerleme Raporu'ndaki kimi ibarelerin kabul edilemez olduğu, Türkiye'ye haksızlık yapıldığı söyleniyor. Kimi gazeteler Avrupa'nın miyop olduğunu bile yazıyor...

Bu tepkileri bir yere kadar anlamak mümkün.

AB'nin Türk siyaseti ve Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından bir kaldıraç işlevi yaptığı ortada. Türkiye'nin uyum çabaları da belli.

Ancak iki şeyi birbirine karıştırmamak gerekiyor...

Birincisi şu:

Türkiye'nin AB üyeliği sadece Türkiye'nin göstereceği çabalara bağlı değil; bu işin makro politik bir boyutu da var.

Bu boyut, Türkiye'nin stratejik ilişkilerinden, Almanya ve Fransa'nın stratejik tutumuna değin birçok noktayı kuşatan ve dinamik, her an değişmeye açık bir yapıda. Başka bir deyişle bu çerçevede kimi AB ülkelerinin tutumlarını dünden bugüne değiştirmelerini beklemek doğru olmadığı gibi; bunun değişmeyeceğini sanmak da doğru değil. Türkiye'nin önünde çözüm ve uzlaşma noktalarını da içeren uzun bir yol var

İkinci noktada şu gerçeği farketmek de hayati önem taşıyor:

AB meselesi demokratikleşme, değişme, siyasetin güç kazanması konularında kaldıraç işlevi gördüğü kadar; bunların tersi bir işlevi de yerine getirmeye açık.

Sadece AB karşıtlığı ve milliyetçi dalganın iç içe girmesinden söz etmiyoruz. Aynı durum kendisine liberal adı veren kimi kuruluşlar ve kesimler açısından da geçerli. Bu kesimlerde Türkiye'de demokratikleşme yolunda atılan adımların AB'ye yeterli gelmediği iddiası, zımnen bu adımların gereksizliği fikrini de doğuruyor.

Mevcut ya da yeni edinilmiş demokratik hakların kullanılması, uygulanması konusunda duyarsızlık öyle boyutlarda ki, demokratikleşme yasalarının sadece AB'nin gözünü boyamak için çıkarıldığı "zımni bir ortak bilinç halinde" ortalıkta kol geziyor.

Teknik/meslek lisesi mezunlarının üniversiteye girmelerine yönelik tepkiler, başörtüsü konusunda koparılan kıyamet bu durumun yakın örneklerinden...

Bunlara her geçen gün bir yenisi ekleniyor...

İki gün önce Buca Cezaevi'nde ortaya çıkan çocuk mahkumlara dayak ve işkence meselesi, mevcut duruma tuz biber eken cinsten.

İddialara göre ayaklanıyorlar gerekçesiyle çocuklara önce jandarma dayağı, sonra müdür işkencesi yapılıyor. 42 çocuk çırılçıplak koridorlara diziliyor ve hücreye atılıyorlar. Ve münferit olmaktan uzak, sistem işi olan işkence ve kötü muamele örneklerinden birisi açığa çıkıyor.

En az bunun kadar vahim bir uygulama yüksek yargıda karşımıza çıkıyor...

Üç gün önce görülen Belko davasında Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Fadıl İnan sanıklardan Hatice Hasdemir Şahin'i savunmasını başörtülü olduğu için almıyor; bu tutum, dün, Yargıtay Başkanı tarafından benimseniyordu.

Bu durumun da, o garip ortak bilinçte bir ihlal olarak görülmemesi, hatta desteklenmesi akıl alır bir iş değil...

Ev dışında her yeri kamu alanı ilan eden, kamu alanı ile devlet alanını özdeşleştiren, sanıklara inançları ve geleneklerinden dolayı savunma hakkını kullandırmamaya kadar varan bu totaliter uygulama, ülkede çıkarılan demokratik uyum yasalarının hemen tümünü bir anda sıfırlayan nitelikte...

Basının, üniversitelerin ve siyasetçinin, AB ile götürmeye çalıştıkları, topyekün makro politikalar çerçevesinde, "demokratikleşme meselesini halettik" iddiaları, olup bitenin bu kez biraz da AB merkezli olarak görmezden gelmesi pek vahim...


8 Kasım 2003
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED