AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Varız" elhamdülillah bu bayram ve her bayram!

Bayramın, ses getirecek bir reklam karesi olarak kullanılmasına ilkin, iki ihtiyarın saatlerce çocuklarını bekleyip, boş yollara bakışı üzerinden kotarılan, her kapı çalınışında yürekleri hoplayan ama bir türlü evlatları tarafından ziyaret edilmeyen hüzünlü yüzleri vasıtasıyla şahid olduk. İki ihtiyarın hüzünlü ve yürek donduran resmine, ekranları başında olanlar daha fazla şahit olmak istemediği için, ertesi bayram, bekleyişin estetiği üzerinden iletti, "şeker markası" mesajını. İki ihtiyar çocukların sevdiği her şeyi sınırlı bütçelerine rağmen almaya çalışıyordu. Kadının "muz da alalım çocuklar çok seviyor" deyişine adamın "ya paramız yetmezse mesajı" veren buruk yüzü eşlik ediyordu. Muz alınıyordu yine de. Mendil de. Kumaş mendilleri kullanan kimseler kalmamış olsa da.

Mısır çarşısının etrafında ve içinde yapılan alış verişlerle, bayram geçmişin sınırlarına çekiliyordu. Sanki bayram hep geçmişe ait bir şeymiş gibi eski zamanların, eski mekanların eski/yaşlı insanların dünyası üzerinden kurgulanarak heyecanı olmayan bir durağanlığa hapsediliyordu. Bu düşünce "nerede o eski ramazanlar" hayıflanması ile aynı frekansta. Nerede diye başlayan her soru "artık yok" cevabını almak üzere sorulmuştur çünkü. Reklam filmleriyle görünüşte yaşlıları unutmamız gerektiği fikri işleniyor gibi olmakla birlikte, esasında bekledikleriyle buluşamayan yaşlılar, sanki bayramları da beraberinde götürüyormuş gibi duruyorlar. Sanki bayramlar, yaşlı bedenlere yer kalmayan modern hayatta, yaşlılarla birlikte uğurlanıyormuş gibi.

Bayramlar sadece yaşlılar için midir? Nerede çocuk heyecanları? Gençlerin kıpırtıları? Kendinden zor durumda olanları düşünerek, kendi bayramını bayram kılmak için, başkalarının bayramını ihya etmeye çalışanların heyecanları nerede?

Bayramları bayram kılan en fazla orta yaşlılar. Orta yaşlıların içinde de en ziyade kadınların omzunda ilerler bayramlar. Eskiden terziler olurdu her mahallede. Bayram öncesi, olanın kumaşından, olmayana elbiseler diken. Gelenin gidenin kumaş artıklarından, mahalledeki çocuklara her birinin ihtiyacı olan bayramlıklar biçen terziler. Artık o terziler yok. Eli iğne iplik tutanlar bile yavaş yavaş çekiliyor aramızdan.

Bayramlar, bayram gibi değilse eğer, en fazla hemcinslerimin boynuna borçtur. Kimisi gençler ile yaşlılar arasında köprü kuramadığı içindir, kimisi heyecanını yitirdiği için. E bütün bunların üzerine uzatılmış, sündürülmüş bayram tatilleri binince, herşey bayramları katletmek üzere rolünü ifa etmeye kalkıyor.

Bayram reklamları da olmasa koca bir toplum bayrama dair konuşacak şey neredeyse bulamayacağız. On beş gündür gazete köşelerinde bayram reklamını yazmadık kimseler kalmadı neredeyse.

Yaşlılar üzerinden şeker reklamı yapan firma, bayram için geriye sayımın başladığı andan itibaren kimsesiz bir çocuğun bayramına odaklandırdı bu defa seyircileri. Çocuk, gerçek hayatta sahip olamadığı anne ve babayı elleriyle çiziyor. Çizdiği resmin gerçekliğine ziyaretçilerle kavuşan, mutlu çocuk yüzünün arkasından soruluyor: "Onun için mutluluğun resminde siz varsınız. Bu bayram var mısınız?"

Varız Elhamdülillah. Bu bayram ve her bayram.

Bayramlarda var olduğumuz sürece teröre yenilmeyen bir ülke olacağız. Kaç ülkenin başbakanı ve eşi riyasız bir duruşla sadece fakiri sevmek ve sahip çıkmak üzere aynı sofrayı paylaşmaktadır? Fakirlerle aynı sofraya oturmak fakirlere hizmet götürmenin eşiği. Eşik aşılacak. Hani Fehmi Koru diyor ya Türkiye Umut ülkesi olacak. Olacak canı gönülden inanıyoruz. Hz. Peygamber "kötülüğe el ile, dil ile olmadı kalb ile buğz ederek karşı durmayı emreder. Buğz eden kalbimize mükafat ne kadar çabuk verilmiştir. Irak'a Türk askeri gönderilmediyse elimizle, dilimizle, kalbimizle buğz ettiğimiz içindir.

Terörü lanetlerken yakınlarını kaybetmiş, sıhhatini kaybetmiş bütün vatandaşlarımız için Allah'tan kalblerine genişlik vermesini niyaz etmeliyiz. Her dem. Fikrimiz ve zikrimiz yaşanılacak bir dünya için benim hizmetim nerede başlıyor olmalı.

Fakiri seven, kollayan, güçsüze yardım eden insanların ülkesinde teröre geçit yoktur. Hani Neyzen der ya "Feleğin kahpe başında paralansın parası/Ben güzel sevmeye geldim değil ekmek yemeğe." Güzel sevmeye gelmişizdir, güzel olanı çoğaltmaya gelmişizdir elhamdülillah.

İslam ve terörü aynı kazanda kaynatmaya çalışanlara cevabımız budur.


21 Kasım 2003
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED