AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K Ü L T Ü R
ÖLÜLER EVİNDEN

Nazan Bekiroğlu'nun yeni deneme kitabı Cümle Kapısı'nın satırları arasından bir hayat akıyor. Eksilmiyor artıyor. Sayısız rengi tarafsız bir üslupla aynı çile tezgahında dokuyan Kitap herkesi tek kapıda buluşturacak nitelikte.

Cümle Kapısı, Nazan Bekiroğlu'nun sıra dışı bir deneme çalışması. Timaş Yayınları'ndan çıkan ve okuyucusuyla henüz buluşan bu eşsiz eserin sayfaları arasında saklı bir umman bulacaksınız. Gazete sayfasıyla sınırlanan bir sınırsızlığın, "Cümle Kapısına" çarptığı yerde ufalanan kelimeler, eseri yansıtmakta oldukça kifayetsiz. Satırlara vuran her dalga okyanuslar kadar mavi ve bir o kadar derin. Yazar, sizi gölgede kalan bir edebiyat gerçeğine yaklaştırıyor. Hapishaneye düşenlerin gizli dünyalarına kıvrılan koridorların her köşe başında, ayırım gözetmeksizin karşılaştırdığı tanıdık mahkumların saklı dünyalarını keşfetmek, parmaklıklar ardında sonsuza dek susmayacak iniltilerine kulak kesilmek istiyorsanız vakit kaybetmeden aralanan Cümle Kapısından içeri girmeli, o muhteşem derinliğe doğru çıkan merdivenlerden koşarak tırmanmalısınız.

Zindandan yükselen çığlık

Burası geçmiş ve geleceği ikiye bölen parmaklıkların arkasıdır. Nemli ve basık hücrelerdeki küf kokusunun yaktığı genzinizin sızısına aldırmayacak kadar içiniz titriyor, ürperiyorsunuzdur. Dev hüzün dalgalarının isyanlarla dövdüğü soğuk zindanın yosun tutmuş kalın duvarları ardındaki yok edici tutsaklık. Ah o tutsaklık yok mu, alan, boğan, hırpalayan ve yok eden... Düşünen, hissedebilen insanların eserleriyle sürüklendiği loş ve kimsesiz bir bitişin başlangıca durduğu en zifiri nokta. O boğuntu karaltı içerisinde filize duran tohum gibi soğuk taşların arasındaki "garip ve küçük pencerecikten", dünyaya kapalı ama sonsuzluğa aralı pencereden, eserleriyle boy boy sürgün verdiklerini görürsünüz ve göğe uzanan umutların çileyle dövülüp, ıstırapla harmanlandığını. Ölürken, ama bir kere değil bin kere öldürülürken yazdıkları, sonsuza dek diri kalacak ölümsüz eserler.

Bu kitabın Zindan Risalesinin ilk satırlarına yüreğinizi yaslar yaslamaz, edebiyat tarihindeki tüyler ürperten çığlığın gözlerinizde donan ıstırabıyla iç çekerken, sanki o karanlık boşluğa sarkıp, ebetler boyu, uçsuz bucaksız bir kimsesizlikte tükeniyormuşsunuz gibi gelir. O sıfır noktasında, adı konulamayan bir belirsizlikle kışa duran ruhunuz buz keser. İçinizdeki beni bulduran Cümle Kapısında, avuçlarınızdan çekilip alınan hayatınızın yoksunluğunu duyarsınız. O andan sonra "beklediğiniz tek şey cümle kapısının öbür tarafında, dışarıda alınacak bir nefestir. Ölüler evinde" bir cesetmiş gibi hissedersiniz. Mukavemetinizi kuşanır karanlığınızın aydınlanacağı o anı beklersiniz. "Kendi ıstırabında bütün bir beşeriyetin ıstırabını görerek bu yaradan korkmamayı öğrenerek." Sonsuz bir körlük ve ağrılı bir bekleyişle ruh tırnaklarınızı kemirerek beklersiniz.

Sonra "birden, Kazak askerlerinden oluşan ölüm mangası, tüfeklerin mekanizmasını şakırdatır". İşte o anda Dostoyevski'yle birlikte yüzüstü yere yığılıverirsiniz. Canınız çok yanmıştır. Bakın! Şu sıçrayan göz yaşlarım, kendi tutsaklıklarıma çarparak kanayan yaralarımın mahfeden sızısından. Burada Bekiroğlu'na "daha ne kadar yanacak ve ne kadar yakacaksın?" diye sormalıyım. "Yüreğimizin kavruk kokusunu Sümela Manastırı'nı bekleyen dağlardan duyabiliyor musunuz?"

Çoğul bir çoğalma yaşatıyor

"Yazamazsam ölürüm' diyen Dostoyevski'nin yazması da yasaktır. O ve kalemi tutsak. Bu "bahtsız adamla beraber" inandığınız ve ikame ettiğiniz sistemce tutuklanarak vurulursunuz. His dünyasının dibine benliğinizle hapishane ve iktidar arasındaki o tehlikeli noktada tarih yazan daha nice ölümsüz karakterin yiten yüzlerini seyredersiniz.

Cümle Kapısını okurken satırları arasına kayan hayatının buna değdiğini düşünüyor sinsan. Eksilmiyor artıyor. Mevlana tekkesinden Nazım Hikmet'e, Kemal Tahir'den Necip Fazıl'a kadar sayamadığım renkleri, tarafsız bir üslupla aynı çile tezgahında dokuyan ve herkesi bir eserde bulabileceğiniz tek eser. Cümle Kapısı bir okunup bırakılacak değil, saklanası bir eser. Mutlaka ama mutlaka okunulası bir eser.

  • MEHTAP GÜR

  •  
    Sevgililer Sevgilisine...
    Semerkand Yayıncılık, Ramazan ayının feyzi ilahisinin içimizi sardığı bu günlerde oldukça güzel bir çalışmaya imza attı. Şiir kitabı ve albümden oluşan Sevgililer Sevgilisine adlı çalışma, Yunus Emre'den başlayıp Cahit Zarifoğlu, Nurullah Genç ve İsmet Özel'in Peygamber Efendimiz (SAV) için kaleme aldıkları naatları bir araya getiriyor. Gül ve gül kokusunun sardığı sayfalara sahip olan şiir kitabı kadar şiir albümü de dikkat çekiyor. Albümde Erdem Beyazıd, M.Akif İnan, Recep Garip, Musafa Necati Bursalı, Ferman Karaçam, Özcan Ünlü ve İbrahim Tenekeci şiirlerini yorumluyor. Hz. Peygamber'e ve onun aşıklarına mütevazı bir armağan niteliğindeki albüm ve kitap, Adem Özbay, Ferman Karaçam, Özcan Ünlü, Abdülbaki Kömür, Kahraman Tazeoğlu ve Taner Yüncüoğlu'nun katılımıyla bugün Sultanahmet Fuarında yapılacak. Bilgi tel: 0 212 519 82 50
    Yudum ilk albümde 'Yorgunum' diyor
    Türkü sanatçısı Yudum Seyhan Müzik'ten çıkan ilk albümü Yorgunum'la müzik piyasasına merhaba dedi. Albümdeki parçalardan ikisinin söz ve müzikleri kendisine ait. Diğer parçalar ise ağırlıklı olarak aşıklara ait ya da anonim. Serhan Şentürk'ün aranjörlüğünü yaptığı albümde birçok sayıda enstürüman kullanılmış.
    21 Kasım 2003
    Cuma
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED